Bir insanın en tabiî hakkı, yaşama hakkıdır. Bu hakkın sağlanması için yegâne şart da, adâlet’tir.
Şâyet, bir insan, yalnız başına veya sevdikleriyle huzur ve emniyet içersinde yaşayamıyorsa, onu sağlayamayan/sağlamaya muktedir olamayan ‘adâlet fikri’nin utanması lâzımdır.
Her söze, “yirmibirinci asır şöyledir böyledir” diye başlayıp övgü düzenlerin, başlarını öne eğmesi gereken mevcut hâl’den, cinâyetlerden, katliâmlardan bahsetmek istiyorum.
İki gün önce (27 OCAK 2021), İYİ PARTİ TBMM MECLİS GRUP TOPLANTISI’nda kendisine söz verilen Doğu Türkistanlı Nursimangül Abdurraşid hanım, bu acıklı, hazîn ve dehşet verici durumu dile getirince, vicdânı sızlayan herkes gözyaşına boğulmuştur.
Senelerdir dile getirip yazıyorum: Türk Dünyâsı’nın her birimi, aynı ülküler etrafında, aynı hedeflere yürüme çârelerini aramadıkça, başkasından beklediğimiz/bekleyeceğimiz her himmet başımızı ağrıtır/ağrıtmıştır.
Herkes biliyor ki, dünyâda, insan haklarına dâir bir ‘mukavele’ vardır. Adı: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”dir. Buna rağmen, sözde ve yazıda, Devletler, buna riâyet göstermiyor / gösteremiyorlarsa, mutlaka bir yaptırım cihedine gidilmelidir/gidilebilmelidir.
Bunu, kim yapacaktır?
Tabiî ki, önce, kendi soydaşı/akrabası/millettaşı/ülküdeşi/gönüldeşi/fikirdeşi yapacaktır.
27 OCAK günü; nâzik anlatımlı fakat çok korkunç bir feverân dinledik. Bir hak arayışının bütün inceliklerini dünyaya duyuran, bir insan hakkı arayışının isyânını duyduk.
Tabiî ki, ilk önce, bu imkânı ve fırsatı ona tanıyan ve bu dâvânın savunuculuğunu, merhûm Alparslan Türkeş’ten bugüne, ilk defa bu tarzda haykıran Sayın Meral Akşener hanıma da teşekkür edilmelidir.
Nursimangül Abdurraşid; “Doğduğu topraklara faydalı bir evlât olabilmek için çalıştığını; bunun için Türkiye’ye geldiğini,; tahsil yapıp şu anda önemli bir işyerinde çalıştığını ancak Doğu Türkistan’da, âile mensuplarından hiçbirinden haber alamadığını; onların 4 yıldan beri toplama kamplarında bulunduğunu hattâ 5 milyona yakın Müslüman Türk’ün bu kamplarda esir tutulduğunu beyan ederek, erkeklerin köle gibi çalıştırıldıklarını, kadınların ise evlilik adı altında tecâvüze uğradıklarını “söyledi.
Nursimangül Abdurraşid, bütün insanlığa seslenerek şöyle dedi:
“Benim feryadım siyâsî değildir. Ben sâdece bir insan olarak annemi ve babamı görmek , onlara sarılmak, insan gibi yaşamak istiyorum.
İnsanlıktan, Müslümanlıktan, Türklükten yardım bekleyerek 4 sene geçti ama toplama kampları hâlâ orada. Hattâ büyüyorlar...”
Son cümlelerinden biri de şuydu: “Şunu sormadan edemiyorum: Dünyâ neyi bekliyor?”
Bu soruya, ben de, şöyle bir cümleyle yaklaşayım: Dünyâyı bırakınız, Türkiye neyi bekliyor? Bunu bile öğrenemedik!..
Bakınız; Doğu Türkistan’da uygulanan Çin zulmünü, Amerika Birleşik Devletleri, Arnavutluk, Avusturya, Avusturalya, Kanada, Belçika, Hırvadistan, Fransa, Haiti, Estonya, İtalya, Lüksemburg, Yeni Zelanda, Polonya, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere, Finlandiya, Hollanda, Bulgaristan Japonya.. gibi, dünyanın her ırktan, her dinden, her siyâsî görüşten ülkelerinin Birleşmiş Milletlerdeki temsilcileri bir araya gelip, Çin’in, Doğu Türkistan üzerindeki zulmünü kınadılar ve Çin zulmünün sonlandırılması için Çin’e bir mektupla durumu bildirdiler de, maalesef, bunların arasında Türkiye yok!..Hattâ...
Hiçbir Türk Cumhuriyeti yok!..Ve hattâ hiçbir Müslüman devlet yok!..
Hâlbuki, sözünü ettiğim, 10 Aralık 1948 târihinde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabûl edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nde şöyle denilmektedir:
Madde:3- “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır”.
“Yaşamak...hakkı” başta olmak üzere, şâyet yaşıyorsa, “hürriyet ve kişi emniyeti” de, insanın en tabiî hakkıdır.
Kaldı ki; sonuç maddesinde, Birleşmiş Milletler’e üye olan mağdur olan herkese tanınmış bir hak da vardır. Buyrun:
Madde: 30-“İşbu Beyannamenin hiç bir hükmü içinde ilân olunan hak ve hürriyetlerin bir Devlet, zümre veya fert tarafından yok edilmesini güden bir faaliyete girişmeye veya bilfiil bunu işlemeye her hangi bir hak gerektirir mahiyette yorumlanamaz”.
Adâlet; yaşama hakkının yegâne teminatıdır.
Adâlete kulağınızı tıkamanız, hiçbir şey olmuyor demek değildir!..
Hiç şüphesiz ki; bunu yapan, Peygamber Efendimizin mübârek sözleriyle: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”
Temennim odur ki; kendisini, Nursimangül Abdurraşid’de bulan bu sese kulak verilir!..
Sözümü, “insanlık, Müslümanlık ve Türklük” adına, bir âyet meâliyle bitiriyorum:
“Muhakkak ki, Allah, adâleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenâlık ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(Nahl sûresi, 90).
Allah, yâr ve yardımcımız olsun!..