Kelimelerle konuşur, yazar ve anlaşırız. Konuşur, yazar ve anlaşırız da, unuttuğumuz, hasretini çektiğimiz kelimeler de var. Elbette ki, her kelime, güzel, mânalı ve cezbeci değildir, bunu biliyoruz!.. Kabası da vardır, çirkini de, iğrenci de!..
Ben, hasret çektiklerimizi bilirim. Meselâ; müsamaha, hoşgörü, sevgi, aşk, muhabbet!...
Meselâ; hürmet, nezâket, kibarlık, tevâzû!..Meselâ; yumuşak, güleryüzlü bir selâmlaşma!..
Meselâ; kardeşim, hayatım, dostum, güzelim, akradaşım, hâldeşim, gönüldeşim...demek!..
Bu mânada, insan/kul-Allah, insan-insan ve insan-mahlûkat münâsebetlerinde güzellik, iyilik ve hakkaniyet üzerinde bulunmakla vazîfeliyiz!..
Âileden başlamak üzere, komşulukta, sokakta, caddede, okulda, her çeşit salonda, lokantada, meydanda, telefonda/televizyonda, deniz kenarında, parkta, dağ başında...mutlak surette kelimelerimize dikkat göstermek zorundayız.
Kalabalıklar, bizi azdırmamalı!..Sükûnet, bizi bezdirmemeli!..
Bu dünyada, hiç kimse, kendi başına buyruk değildir, bilinmeli!...Hiç kimseye, sonsuz hak ve yetkiler verilmemiştir, idrâk edilmeli!..
Kimsenin; bir başka kimsenin, bir başka kimseye söylediği kötü sözü işitme ve ondan rahatsız olmama mecbûriyeti yoktur.
Tabiîatıyla; hiç kimsenin, hiç kimseyi, başkasına söylese bile, kötü sözle rahatsız etme hakkı yoktur.
Her ne kadar, “Kötü söz sâhibine âittir” denilse de, kötü söz, rencîde edici, p(i)sikolojileri bozucu hattâ sarsıcıdır.
İnsanda, şâyet, utanma hissi yok ise veya kıt ise, merhale merhale, o cemiyetteki nezâket de zedelenir ve nihâyet kaybolabilir!..
Nezâketsizlik; kibir ve hasetle başlar!..Yalan ise, hepsinin baştâcı, yol göstericisi ve rehberidir!..
Konuşurken veya yazarken, muhatabının kim olduğu değil, senin nezâtketinin ayârı tartılır.
Bir çocuğa da, bir gence de, bir ihtiyara da, bir kadına da aynı ölçüler içersinde nezâketle hitap edilebilmelidir.
Başta da söylediğim gibi, maalesef, son zamanlarda nezâket kelimelerini unuttuk!.
Tebessümlü bir çehreyle selâmlaşamadıktan ve hâl-hatır soramadıktan sonra dostluğun ne kıymeti olabilir!..
Ne yazık ki, bunların hiçbiri, eski tadında değil!..
Hitaplar argolaştı!..Argolaştıkça, lugatimizdeki , benliğimizdeki, özümüzdeki, kimyâmızdaki zarâfet de, körleşmeye, silinmeye başladı.
Sözdeki kabalaşma, fiilde haydutlaşmaya kapı araladı!..
Meselâ; medenî, medeniyet kelimeleri dillerden çok uzaklarda kaldı!...
Meselâ; “Sen, haklısın arkadaş!” cümlesi duyulmaz oldu!
Meselâ; “Âfiyet olsun! Âfiyet bal olsun!” veya “Bereketli, hayırlı, uğurlu kademli olsun!..” ifadeleri en az duyulanlar safında yer aldı!..
Meselâ; “Başüstüne!..Eyvallah!” yoklara karıştı!..
Meselâ; “Affedersiniz! Beni bağışlayınız! Özür dilerim!” kayıplardadır!..
Meselâ; “Gönlünü mü kırdım, incittim mi, üzdüm mü seni?” gibi sorular artık raflarda tozlanmaya yüz tuttu!..
Meselâ; “Sana bir söz gelmemesi için her şeyi yaparım; yeter ki sen mes’ut ol!” gibi cümleler tükendi, sıfırlandı!..
Meselâ; “hanımefendi...beyefendi...” hitaplarına şâhit olmak târih oldu!..
Velhâsıl; Gönül Sarayı’nı hoş tutmanın çârelerini aramamışız; denilenlere kulak tıkamışız!.. Öyleyse; sâdece bir hatırlatmayla sözü öze bağlayıp kısa keseyim:
“Gönüller arasına döşemeli rayları;
Ve içine kurmalı nûr dolu sarayları!”
Mehmet Âkif, "Kocakarı İle Ömer" başlıklı şiirinde şöyle şöyle der:
"Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-ı İlâhî sorar Ömer'den onu!” (Bknz: Safahat, Dokuzuncu basım, İstanbul 1974, Sf. 97)
Dâvâ mı/fikir mi/ülkü mü yoksa para mı dendiği zaman, paranın câzibesinin daha önde olduğunun şâhidi bulunduğumuz zamanımızda, 'kitap'daki/okuma'daki kalite artırımından söz etmenin faydalı olmayacağı kanaatini taşıyorum.
Milliyetçi, muhafazakâr, siyâsî İslâmcı, liberal, marksist, ateist...her cephenin önünde yürüyenleri de var!.. Bakın ki, kim, hangisinden, ne kadar müspet bir hisse kapmış da insanlık adına cemiyete bir şeyler sunabilmiş!..
Türk milletine iftira ederek ödül kazananların erkân-ı devlet tarafından taltif edildiği, kiminin heykelinin dikildiği, kiminin adına tesis açıldığı... romancımız(!), türkücümüz(!), artistimiz(!) ve siyâsetçilerimiz(!) öne çıkarılıyorsa ve Stalin hayranı, Mayakovski mukallidi şâirimize(!) rağbet telkin ediliyorsa...Tepemize, nice pîr olmayan pîrler ve önümüze, kanımızı emmek için masûm görünümlü tatlı dilli nice vampirler çıkacaktır!..
İnsanımız, hiç, bu kadar şaşkınlık, bu kadar kararsızlık ve bu kadar aldatılmışlık yaşamış mıdır, onu da bilemiyorum!..Sâdece hayâl ediyorum o kadar!..