Bu yazımda, ‘mektup türünde” iki kitaptan söz etmek istiyorum. Birincisi; Prof. Dr. Ahmet Hamdi Tanpınar’a aittir ki, Tanpınar, hem bir ilim adamı, hem denemeci, hem romancı ve hem de şâirdir.
Söz edeceğim ikinci eser; Tanpınar’ın öğrencisi olan ve yine Türk nesrine ve bilhassa deneme türüne büyük değerler katan ilim adamımız Prof. Dr. Mehmet Kaplan’a aittir.
Türk edebiyatında hattâ dünya edebiyatlarında, mektupların ve hâtıratın çok büyük bir öneme sâhip olduklarına inanan biriyim. Hakkında yazılmış bir eser kadar ve hattâ, belki de ondan daha çok, bir şâiri/yazarı tanımanın yolu, mektuplarından ve hâtıratından geçer.
Şâirlik veya yazarlık yolunda ilerlemek isteyen her kişinin, mutlaka, bu tür eserleri okuyup, tecrübelerinden istifâde etmesi ve bu yolla hazır tecrübeler ışığında mesâfe kazanmasını da çok önemsiyorum.
Aslında, bu kitaplar hakkında uzun uzun yazılmalı. Gerçi, seneler önce, Mehmet Kaplan’ın Âli’ye Mektuplar adlı kitabı hakkında uzun sayılabilecek bir yazı yazmıştım ammâ yetmez!..Bunları, heyetler hâlinde oturup tartışmalı..Böyle okunması gereken eserlerdir, bunlar...Herkes, bilhassa, söylediğim gibi, bu yolda ilerlemek isteyen her kim varsa, bu eserleri okumalı..okumalı..okumalıdır!..
“AHMET HAMDİ TANPINAR’IN MEKTUPLARI”
Elimdeki baskısı, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1974 tarihli ve 328 sayfa...Hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Kerman. O da, Prof. Dr. Mehmet Kaplan hocanın talebesi. Silsile devam ediyor. Ne âlâ bir silsile, hayran kalmamak mümkün mü!..
Eserde; Tanpınar’ın talebesi ve benim de, üniversiteden hocam olan Niyazi Akı’ya, Paris’ten yazdığı 11 Nisan 1960 târihli bir mektup da bulunuyor.
Önce, O’na verdiği nasihatle söze gireyim. “Niyazi” diye, başladığı mektubunda şöyle diyor: “Çalışacak yaştasın, çalış. Fakat bir bağlantı noktası da ara. Bu bağlantı noktasını yenilerde bulamazsın. Onlar sana bütün hiçbir şey veremezler. Bütün çalışmaların çocukların ilk mektep kitaplarını okumak gibi olur.
Bu itibarla eski fikrime geliyorum: Eski şiirimizi sev ve eskiyi tanı.
Ben garpla başladım işe. Fakat bizim eski şairleri ve eski musikiyi tanımadan evvel kendimi bulamadım.”
Mektuptan, sâdece kısa bir bölüm naklettim. Bu bile, ne büyük bir tecrübeye ulaştırıyor bizi!..
Yâni; Prof. Dr. Zeynep Kerman’ın, 1965’lerden îtibaren devam eden gayreti bir yana, büyük bir tecrübe dağıyla karşı karşıyayız.
Her mektupta bir ibret, her cümlede bir bilgi ağı, her sayfada bir san’at ve ilim aşkı bulunuyor!..
Meselâ; Paris, 9 Nisan 1953 tarihli, “Adalet, Mehmet Ali” diye hitap ettiği (Cimcoz’lara) yazdığı mektubun bir mektupta şöyle diyor: “Bununla beraber şehirde epeyce dolaştım. Metroda sekiz on defa kayboldum. Passy’de üç saat, beni nereye götürür diye bilmediğim caddelerde, küçük yollarda gezdim. Bazen şehri tek başıma sırtımda taşıdığım oluyor. Bazen içinden sıyrılıveriyorum, ya sizin evde, ya Maya’da, ya Fenerbahçe’de kendimi buluyorum. Az şekerli, chicoree’siz bir kahveye ne kadar muhtacım şu anda. Buranın kahvelerinde eczahane tadı var. Zaten Paris şehrin rengiyle büyük bir hastahaneye benzemiyor değil...”
Bir üslûp numûnesiyle karşı karşıyayız: Tanpınar, mektubunda, şunda bundan bahsetmiyor. Tabiî ki, bunlar birer mektup...Dostlarına/arkadaşlarına birçok lâubâlî ifadeleriyle de karşılaşıyoruz..Bunlar, belki de esere girmemeliydi...O ayrı!..Bir şehrin hatta iki kültürün farklılığından bahsediyor. Hasreti var...Paris’in, 1953’lerdeki çehresini ortaya koyuyor..Daha neler..neler!..
Eserde; 89 mektup bulunuyor. Bunlar; Ahmet Kutsî Tecer’e, Cevat Dursunoğlu’na, Adalet ve Mehmet Ali Cimcoz’a,Tarık Temel’e, Mehmet Kaplan’a, Sabahattin Eyüboğlu’na, Nur Tahsin Salor’a, Hüseyin tahsin Salor’a, Niyazi Akı’ya, Hüsamettin Bozak’a, Hasam Âli Yücel’e yazılmış mektuplardır.
Kitaptaki ilk mektup, Şubat 1931 tarihli olup, Ahmet Kutsi Tecer’e yazılmıştır. Son mektup ise, 1 Temmuz 1961 tarihlidir ve Hasan Âli Yücel’e yazılmıştır. Zâten, son mektubundan yedi ay kadar sonra da, 24 Ocak 1962’de, 61 yaşında vefât etmiştir.
“ÂLİ’YE MEKTUPLAR”
Prof. Dr. Mehmet Kaplan, tıpkı hocası Ahmet Hamdi Tanpınar gibi çok verimli ve çalışkan bir ilim adamıydı.
Âli’ye Mektuplar da, Kaplan Hoca’nın öğrencileri olan Prof. Dr. Zeynep Kerman ve Prof. Dr. İnci Enginün tarafından yayına hazırlanmıştır.
Prof. Dr. Zeynep Kerman, esere yazdığı ÖNSÖZ’de şöyle demektedir: “Bu eser, merhum Hocamız Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın 1939-1953 yılları arasında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve Yüksek Öğretmen Okulu’ndan sınıf arkadaşı Âli Ölmezoğlu’na yazdığı altmış yedi mektubu ve 1953 yılı Ağustos ve Eylül aylarına ait kısa bir günlüğünü ihtiva etmektedir.”
Kaplan Hoca’nın mektuplarını okumak, tıpkı Tanpınar’ın mektuplarını okumak gibi doyumsuzdur. Onlarda, hem edebî üslûp numûneleri keşfedersiniz, hem de onlardan engin bir bilgi ve tecrübe kazanırsınız.
İster şâirliğe adım atınız, ister hikâyeci romancı olmayı arzulayınız, hattâ ressam veya mûsıkî meşgûliyetiniz veya hedefiniz varsa da, bu mektuplarda, size mutlaka verilecek hisseler bulunduğunu unutmayınız.
Şunu da ifade etmeliyim ki, bilhassa, günümüz şâirlerinin ve ediblerinin, bu tür eserlerde pek gözleri yoktur. Hattâ, bâzılarına söz ettiğim zaman müşahede etmişimdir ki, umurlarında bile değildir.
Türk Dili ve Edebiyatı okuyanlar, elbette ki sâdece bunları değil, ammâ ‘bunları’ mutlaka okumalıdırlar. Türk dili ve edebiyatı âşıkları da aynı!..
Âli’ye Mektuplar’da, Kaplan Hoca’nın vecîze sözleri vardır. Birkaç tanesini nakletmek isterim:
* “Bence, neşretmesek bile, kendimizi bilmek ve kafamızı işletmek için yazmalıyız”.
* “Hür düşünen adam, ne kendisini bırakır, ne başkasını kendisi gibi düşünmeğe zorlar”.
* “Okuduğumuzu, düşündüğümüzü taze taze kaleme alırsak, terakki yolumuzu çizebiliriz; bu suretle fikirlerimiz vuzuh kesbeder ve bir egzersiz olur. Matbu yazı daha mesuliyetli olduğundan, insan kendi kendisine daha dikkat ediyor”.
* “Yaşamak bana, düşününce harikulâde görünüyor”.
* “Bugün elime para ve biraz zaman geçti., seninle biraz daha konuşarak bu mektubu muhakkak postaya atacağım. Evvelki mektubu yazdığım zamandan daha az sıkıntılıyım, bunu doğuran hiçbir sebep yok. Üstelik İstanbul’a kar yağdı, ev soğuk., henüz soba kuramadım, gece uyuyamıyorum ve yatağımın içinde okumağa çalışıyorum.”
* “Param olsa memnun olurum fakat düşünce hayatını buna tercih ederim”.
* “ Şimdi çok iyiyim, eskisinden birkaç kat daha iyi. Fakülte’nin taşınması, yanması, her gün Beşiktaş’a gidip gelmeler, benim tezin Hamdi Bey tarafından delik deşik edilişi, onu birçok tashihe uğratmam, Hamdi Bey’in kitabı için çalışmalar, söz aramızda Behice’nin tezi için araştırmalar, geceleri soğuktan, oturmak değil yatakta dahi donuşum (kömür bulamıyoruz) ve bir sürü can sıkıcı işler. Bunlar arasında sana ne yazabilirdim?”
* “Bizim geri kalışımızın gizli sebepleri yok. Bütün sebepler ortada. Hatayı bile bile yapar, sonra şikâyet ederiz.”