Esâsı, belli bir anafikre bağlı olmak üzere, okura, bu anafikir etrafında gelişen hâdise ve düşünceleri hazır bir hâlde nakleden eserlere ‘kitap’ diyoruz. Kitaplar; ileri sürdükleri fikirleri müdafaa ve tahlil eden bilgi kaynakları, hazîneleri ve hâfızalarıdır. Şüphesiz ki, biraz daha farklı olmakla birlikte, dergiler de çok önemlidir.
Târihî tecrübeleri, kitapla yakınlaştırır, anlaştırır ve anlatırız. Yeni bir keşif yapılmadıkça, bütün faaliyetlere, mevcut eserler öncülük ederler.
“ŞİİR VE EDEBİYAT SOHBETLERİ”
“Sohbet” kelimesindeki zarâfeti yaşayanlar, bunu, bir de “şiir ve edebiyat”la birleştirip Türkçe sevdâlısı Nihad Sâmi Banarlı’nın Türkçe’sinden okuyunca “Tadına doyum olmaz” bir hazza ulaşılabileceği tavsiyesinde bulunabilirim.
Nihad Sâmi Banarlı; Türk Edebiyâtı’nı anlatmak bakımından çok feyizli bir fikir adamımızdır. “Şiir ve Edebiyat Sohbetleri”nde, O’nun, sâdece Türk Edebiyatı hakındaki görüş ve düşüncelerini değil, dünyâ debiyâtları üzerindeki kanaat ve tahlillerini de bulmak mümkündür.
İlk baskısı 1976 yılında, Kubbealtı Cemiyeti’nin 2.kitabı olarak yayınlanan 303 sayfalık eserin konu başlıkları bile söylemek istediğim bu büyük değer oluşun ifadesidir: “Eski Şiir, Şiir Okumak, Bir Şir Problemi, Şiirin Yıkılışı, Yine Şiir Üzerine, Yine Şiir ve Mûsıkî meselesi, Arûzun Sesi,Yine Arûz Üzerine, Bir Şiir Sergisi, Parça Bohçası, Güle Dâir Şiirler-ı, Güle Dâir Şiirler-ıı, Güle Dâir Şiirler-ııı, Güle Gülmeğe Dâir, Çiçeklerin Dilinden, Eski Bahar Şiirleri, Bahardan Şikâyet, Bayram Şiirleri, Kurban Olmak, Kar Şiirleri, Aşk ve Eflâtun, Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde, Görmeden Sevenler,Yûsuf İle Zelihâ, Üçüncü Çizgi, Türk Edebiyâtında Kadın Güzelliği, Ellerin Dili, Ayak Güzelliği, Edebiyatımızda Yürüyüş Güzelliği, Eski Şiirimizde Ceylan Güzelliği, Dünyâyı Gösteren Ayna, Şâirler ve Hükamdârlar, Efendisiz yaşayamayan Sanat, Bizim İçin yananlar, Söze Yazıya Dâir, Edebiyâtımızda Üzücü Bir Hastalık, Maksatlı Yayınlar Karşısında Sanatın Vazifesi, Küfür ve Edebiyat, Sanatta Adilik, Tâlihsiz Edebiyat, Mağlûb Olmayan Edebiyat, Allahsız Sanat, Rubâî’ye Dâir, Târih sanatı, Bir Edebiyat Sanatı, Bir Masalın Sonu,Resim ve Milliyet, Edebiyat Târihi, Türk Diliyle Yazılan İlk Osmanlı Târihi, Orhun Âbideleri, Üç Ayaklı Adâlet, Nazîre Zevki, Büyük Nazîreler Mevlid ve Mevlid’de Millî Çizgiler, Mevlid Gecesi, Tanrı Göklerde midir?, Dînî Edebiyat Antolojisi ve Dîn Terbiyesi”.
Nihat Sâmi Banarlı’nın eserlerinden bâzıları da şunlardır: “Yahya Kemal yaşarken, Yahya Kemal’in Hâtıraları, Türkçe’nin Sırları, Şiir ve Edebiyat sohbetleri, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi (2 cilt), Namık Kemal ve Türk Osmanlı milliyetçiliği, Edebî Bilgiler, Metinlerle Edebî bilgiler(3 cilt), Metinlerle Türk ve Batı Edebiyatı (Lise-1-2-3), Kültür Köprüsü, Kızılçağlayan (manzûm piyes), Bir Yuvanın Şarkısı (Manzûm piyes)...
“BATI TEFEKKÜR VE İSLÂM TASAVVUFU”
Son Şâirler Sultanı, mütefekkir Necip Fâzıl’ın nesir şaheserlerinden biri de budur. Türk fikir dünasında ve edebiyatında, Doğu-Batı münâsebetini, müştereklik ve farklılıklarını, en iyi teşhis ve tespit edenlerin başında Necip Fâzıl gelir.
Bu hususta, Peyami Safa’nın görüşlerindeki isâbet de, asla gözardı edilemez.
Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu’nun, Nisan 1982 târihinde Necip Fâzıl tarafından yapılan “TAKDİM”inde şöyle denmektedir:
“Bu eser, İdeolocyo Örgüsü’ne bağlı olarak benim en başa alınması gereken verimlerimden biri...
Eser 20 yıl kadar önce Ramazan ayında ve üç defada konferans şeklinde verilmiş ve üç gece teravihten sahur vaktine kadar sürmüştür.
Geçen seneye gelinceyedek teyplerden naklen kaleme alınarak tarafımdan titizlikle muhafaza edilen ve birdenbire kitaplık çapta ortaya çıkarılmasını bekleyen üstüne titrediğim eserimi, temiz ve hatasız baskı, emniyet ve itinası içinde nihayet kitaplaştırıyorum.
“Batı Tefekkür ve İslâm Tasavvufu”, üç gecede dörder satten oniki saat konuşan adamın muazzam dâvayı temellendirmeye ve bir (sentez)e bağlamaya çalıştığı en kesafetli bir deneme kabul edilmelidir.
Kısa ve kalın hatlariyle Batı, ince ve mahrem çizgileriyle de Doğu..
Bu eser, kendi zâtiyle ne olursa olsun, muhtaç bulunduğumuz tefekkür cehdine mihenk teşkil etmesi bakımından kıymetlendirilirse yeridir.
Türkiye’yi, İslâm âlemini ve bütün insanlığı kurtaracak olan sistemin örgüsü lif lif bu esere yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Aydan, dünya küresini (mikro-film)e alırcasına el attığımız bu tahlil içinde terkip cehdi, umulur ki, yeni İslâm gençliğinin şiddetle muhtaç bulunduğu kültürde temel vazifesi görsün ve “b.d.Yayınları”nın ana eserlerinden biri olsun...”
Yazarın “TAKDİM”inden sonra, benim bir şey söylemem hem hatsizlik ve hem de saygısızlık olur. Ancak; son söz olarak, yine O’nun “Netice”sini arz etmekle iktifâ edeceğim.
Diyor ki: “Batının, bütün eserini sıfıra indirici eksikliği ruh, asl olarak Doğuda, ahiretin tarlası olan dünya fethine memur akıl da Batıda... Bu iki kutbu birleştirip bir ark lâmbası parlayışına vücut vermeden, yaşanmaya değer hayatın sırrı ele geçirilemeyecektir.”