Vefâtının 29. Yılı Münâsebetiyle Niyâzî Yıldırım Gençosmanoğlu Ve Türk Büyükleri
Türk fikir hayâtına ve Türk edebiyâtına üstün vasıflı eserler kazandırarak, haklı olarak “Destan Şâiri” ünvânını kazanan Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, an’aneye, töreye, millî kültüre yâni maddî ve mânevî değerlerle, târihî bağları kavi tutmayı zarûrî gören bir anlayışa sâhiptir.
Bu da şu demektir ki: “Türk şiirinin en büyük manzum destan şâiri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun bütün şiirlerindeki ana tema, Türk millî şuûru ve bununla kaynaşmış olan İslâmî değerlerimizdir.” (1)
1929’da Elâzığ’da doğan ve 21 Ağustos 1992 târihinde İstanbul’da vefât ederek Karacaahmet Mezarlığına defnedilen Destan Şâirimizin bu üstün vasıflı eserlerini takdîm ederek giriş yapmak isterim. Bunlar:
Bozkurtların Ruhu (1952), Gençosman Destanı (1959), Kür Şâd Destanı (1970), Malazgirt Destanı (1971), Bozkurtların Destanı (1972), Kopuzdan Ezgiler (1973), Salur Kazan Destanı (1974), Boğaç Han Destanı (1978), Destanlarda Uyanmak (1979), Destanlar Burcu (1990) ve Alp-Erenler Destanı (1991)’dır.
Hulâsa olarak şunu söyleyebilirim ki; Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun, her kelimesinde, diliyle, diniyle, bütün kültür değerleriyle Türk milletinin hayat tarzı ifade bulmaktadır. Yâni; Gençosmanoğlu, Türklüğe bir bütün olarak bakar ve onu, bu târihî muhtevâ içersinde değerlendirir.
“Şiirleri, baştan sona, "Türk millî kültürünü" takdîm ve îzah mevzûludur. Mes'eleye 'kök değerler' açısından bakarsak, Türk milletine, Allahü teâlânın verdiği ırsî/ırkî /ferdî hususiyetler ile, millet olarak, sosyolojik mânâda, kendinin ona kattığı değerleri göz önüne almamız gerecektir.
Bu durum, sâdece, bize yâni Türk milletine mahsûs bir görüş değil, her millet, kendi yapısı içersinde, -insanlık âleminin bir şûbesi olarak-dili, dini ve sâir değerleriyle tasnif bulur. Umûmî ayrım içinde, yine, "Dillerin ve benizlerin farlılıkların"daki müştereklikler ve yine, lisânî, dînî ve örfî hâllerde, insandaki umûmî farlılıklara rağmen, kültür kümeleşmelerinden doğan birikim benzerlikleri/müştereklikleri, bunda kendini gösterir.
Yâni; en geniş çerçeveli "insan küme"si içersindeki hıristiyan, ateist, yahudi veya Müslüman kümeleri de, hıristiyan İtalyan, hıristiyan F(ı)ransız, hıristiyan Alman, İngiliz Amerikan gibi..ve ateist Yunan, ateist İspanyol, ateist Çinli gibi...veya putperest Japon, Rus vs. gibi tasniflere ve bakışlara da, Müslüman Türk, Müslüman Arap, Müslüman Endonez gibi mefhûmlara yaklaşabiliriz.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Türk millî kültür dâiresi/kümesi/âilesi şâiridir. Bu bakımdan, şiirlerini inşâda, şiir estetiğini, bu kültür ve fikir temeli üzerinde yükseltir.
Nasıl ki, Homeros'un İliada'sı ve Odysseia'sı , zamanının-yalan yanlış, mübalâğalı veya uydurma-hıristiyan Yunan sosyo-kültürel değerlerini, savaş ve aşk hâllerini dile getiren bir şiir metnidir, bizde de, Alp-Er Tunga, Manas, Oğuz Kağan/Bozkurt/Ergenekon Destanları , Türk'ün kahramanlığını, aşkını, tabiat sevgisi, adâletini, savaşçılığını, misâfirperverliğini, vatanseverliğini, giyimini, yemek zevklerini, insanlık anlayışını, merhamet kadar cesâretini dile getiren eserlerdir.
(...) Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu; maddî ve mânevî, sosyo-kültürel mânâda bütün müspet/ahlâkî ve âdil Türk halk kültür değerlerine samimiyetle bağlıdır: Kişi - komşu - yetim hakkı, giyim, yemek, nişan-düğün, cenâze, imece, acıma hissi...Ve...yukarıda az da olsa saydığımız millî hasletlerimiz yanında..
Tabiî ki; başta ve en önde, Türk İslâm büyüklerine derin hürmet ile, bu hürmetin gereği olan, onların gelecek nesillere tanıtılması ve yepyeni bir iklîmin filizlenerek gelişmesine temel olacak ülkülerin teşekkülü gelir.
Bilinmelidir ki, kıvrak, muhabbetli, coşturucu, ürpertici, yerine göre -kâh sevinçten, kâh üzüntü veya kahırdan- gözyaşı döktürücü , ilhâm verici ve düşündürücü mısrâ teşekkülüyle nabızları attırıcı bir destan şâiriyle karşı karşıyayız!..”(2)
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu; Pîri Türkistan Ahmet Yesevî , Mevlâna Celâleddîn Rûmi ve Yûnus Emre aşkıyla donanmış bir gönle sahiptir. Onun şiirlerinde; Yahya Kemâl’in, Mehmet Âkif’in, Ârif Nihat’ın ve Necip Fâzıl’ın şiir edâsı, bediî benzeyiş, bezeniş ve idrâki yanında, Nihal Atsız’ın da fikrî kıvamı bulunmaktadır.
Gençosmanoğlu; gelecek nesillere, ilk önce, dostunu düşmanını tanımayı öğütler. Bunun yanında, Türk yurtlarını ve muhteşem Türk târihini inşâ eden Türk büyüklerini keşfetmeyi, hâtırlamayı, onlarla haşir-neşir olmayı ve onlarla hararetle hâldeş olmayı tavsiye eder.
Boskurtların Destanı adlı eserinin Başlarken diye yaptığı giriş mısrâları bunun ilk öğütüdür:
“Geçmişi öğrenelim, gezip anayurtları;
Görelim, hangi tasa öldürmüş Bozkurtları!
Çevirelim gözleri ondört asır önceye;
Sonra bugüne dönüp dayalım düşünceye...
Seni özünden vuran düşmanın kimmiş dünkü?
Göreceksin ki, yine aynı düşman, bugünkü!” (3)
“Yekûn olarak yüz otuz üç beylik-devlet-imparatorluk-hanlık-atabeklik ve cumhuriyet kurup, bir kısmının da yıkılışına sâhip olan bir milletin, hiç şüphe yoktur ki, büyük kahramanlık, aşk ve mâcerâları mevcuttur.
Asrımız Türk şiirinin en büyük “Destan Şâiri” olan Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, böyle bir târihî mirasa duyduğu mensûbiyetten ziyâdesiyle bahtiyar olarak, yepyeni bir söyleyiş tarzı ve mükemmel tesirli üslûbuyla, bu şanlı târihten gelen ses ve soluğu gelecek nesillere intikal ettirmiştir.” (4)
Bu “ses ve soluk”, O’nun şiirlerinde, Türk târihinin gönül ve fikir inşâcıları olarak karşımıza çıkar. Muhakkaktır ki, bunlar, zaman zaman, “Alp”ler yâni ‘muharip kahramanlar”; zaman zaman da “âlimler/gönül insanları/erenler/veliler” dir.
Diyor ki:
“Alp-Erenler..Bir aşılmaz dağdılar..
Aydınlığa gönül verip, yıldızları sağdılar.
Nurlanıp, Nûr üstü nûrdan
Tekbîrlerle doğdular...
Tek başına destandılar,
Tek başına çağdılar...” (5)
Bunlar; Şâirin ifadesiyle, “Alp-Bilge”, “Alp-Eren”, “Alp-Gazi” lerdir (6) ve ele alıp mevzû yaptığı bu Türk büyüklerinin başında da “Dedem Korkut” gelmektedir.
O hâlde:
“Dedem Korkut söylemiş. Görelim ne söylemiş:
“Allah Allah demeyince
Güzel işler onabilmez.
Cümle sular buz kesilse
Okyanuslar donabilmez.
Aşk bir özge ateştir ki,
Her ocakta yanabilmez.
Gönüldür aşkın ocağı,
Her kuş varıp konabilmez.
(...) İç Oğuz’da, Dış Oğuz’da,
Sözün sonu Baş Oğuz’da.
Hanlar hanı Bayındır Han,
“Olabilmez...”dese bir an.
Uçabilmez kuş Oğuz’da...”(7)
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Alp-Erenler Destanı adlı eserinde, şu Türk büyüklerini ele alır/destanlaştırır: Afşın Beğ, Kutalmışoğlu Gazi Süleyman Beğ, Saltuk Beğ, Gazi Balak (Belek) Beğ, Hoca Ahmet Yesevî, Rûm (Anadolu) Gazileri, Gazi Ertuğrul Beğ, Gazi Osman Beğ, Anadolu Abdalları, Rûm (Anadolu) Ahileri, Ede Balı, Hünkar Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli, Ahi Evren, Söğüt Bacıları, Yûnus Emre, Mevlâna Celâleddîn Rûmi, Ak Şemseddin, İstanbul Kapılarında Alp-Erenler/Hüsrevler, Lûtfîler, Gürânîler, Çandaroğlu, Zağanos, Karaca, Sarıca, İshak Paşalar, Hızır Beğ Çelebi, Hoca Hayreddin ve Gençosman.
“Rûm (Anadolu) Gazileri” başlığını taşıyan bölümde, Şâir şöyle diyor:
“Milletimizin hamâset rûhunun temsilcileri. Tarihin karanlık çağlarından başlayıp, günümüze kadar uzanan.
Malazgirt’ten Dumlupınar’a; sayısız zaferler kazanan.
Alplar, Erenler, Gaziler, kahramanlar silsilesi.
“Mehmetçik” kavramında düğümlenip, sembolleşen erdem rûhu.
Onlar ki at üzre ömürler boyu
Türk’ün Rûm’a giden yolu oldular.
Şol Anadolu’yu vatan eyleyen
Gaziler şehidler kolu oldular.
Oğuz çınarının gün batısına
Uzanan en köklü dalı oldular.
Küfür diyârını yuyup, yıkayan
Mâverâ nehrinin seli oldular.
Kimi gün kasırga, fırtına, boran,
Kimi gün de seher yeli oldular
Bâtıl ikliminde Diyâr-ı Rûm’un,
Hakk’ın kılıç tutan eli oldular.
(...)Ezanlı, Kur’ânlı nağralar salıp,
İslâmın hamâset dili oldular
Göğüsleri her an ve her nefeste,
Rahmet vecdesiyle dolu oldular.
Her an hoş gördüler yaradılanı,
Yalnız Yaradan’ın kulu oldular.
Onlar ki, hem gazi, hem şehidlerdir,
Asla denilemez , “Ölü oldular...”
Peygamber katında Rûm Gazileri,
Cennet içre dahi ulu oldular.
Dün arslanlar gibi kükremişlerdi,
Bugün destanların malı oldular.” (8)
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Son Şâirler Sultanı ve mütefekkir Necip Fâzıl’ın vefâtı münâsebetiyle kaleme aldığı “Nâçizâne Bir Şiir Necip Fâzıl’a Dâir” başlıklı şiirinde de şöyle der:
“Haraç-mezat on paraya
Satılmazken bin okkası
O’nda geldi bir araya
Şiirin iki yakası...
Sorarsanız: Nedir hâli?
Neyse “cezbe” odur hâli.
Türk şi’rinin bedir hâli
Ve Türk dilinin bekası...
Yunus aydur; Bakın hâle
Elimizde nûr piyâle...
Ol şairi istikbâle
Bizden özge kim çıkası?
Bizden idi, bize göçer
Gayri bizimle yer, içer..
“İdris Nebî hulle biçer”
Elinde Tevhîd makası...
Buldu İbrahim Edhem’i
Başladı muhabbet demi...
Gayri ne soydaş sitemi
Ne dindaşların zokası...
Bizdik susadığı pınar;
İçi, dışı bizde yunar...
O’na hergün bâde sunar
Kevser Havzı’nın sakası.
Niyâzî der ki. Nûr içre
Ko uyusun huzûr içre..
Parlasın bu cumhur içre
Necip Fâzıl’ın zekâsı...” (9)
Gazi Osman Beğ’i methiyesini de şöyle dile getirir:
“Osman Gazi’nin, Kayı Boyu’nun Beğliğine seçildiği gün, Söğüt’ün Köslük meydanında, bir ozanın kopuz çalıp söylediğidir...
Duysun İklim-i Rûm, diyâr-ı küfür,
Cihan içre büyük umûr olacak.
Yoğrulup İslâm’ın ruh teknesinde,
Türk milleti hallü hamur olacak.
Allah’ın Osman’a verdiği dğevlet,
Sayesinde, dünya mamur olacak.
(...)Devlet ki, elleri mazlûma ipek,
Yumruğu, zâlime demir olacak.
Devlet ki, arsızın sırtına korbaç,
Haklının omzuna samur olacak.
Mülke sahip olup Allah adına
Ve...Allah adına âmir olacak.” (10)
Netîce olarak diyebilirim ki; Türk istikbâlinin yeni nesilleri, hangi mekânda, hangi zamanda ve hangi şartta bulunurlarsa bulunsunlar, örnek alacakları, fikir temin edecekleri, iftihar edip gurur ve şeref duyacakları çok sayıda âlim, mütefekkir, şâir, edib ve alp-erene sâhiptir.
Onları tanıyıp, anlayıp, yürüdükleri istikamette giderek ‘çalıştıkları müddetçe’, cihânşümûl olma yolunda hiçbir engelleri olmayacaktır.
Destan Şâirimiz, bize, bunları söylüyor!..
KAYNAKLAR
M. Halistin Kukul, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Ve Malazgirt Marşı, wwwkapsamhaber.com-25 Ağustos 2020-20.35
M. Halistin kukul, Târihî Bakışla: Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Şiirlerinde Millî Kültür Unsurları, Edebice Dergisi, Sayı: 8, Temmuz-Ağustos 2017
Niyazi Yıldırım gençosmanoğlu, Bozkurtların Destanı, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1972, Sf. 7
M. Halistin Kukul, Alp-Erenlerin destan Şâiri, Bizim Külliye Dergisi, Eylül-Ekim-Kasım 2015, Sf. 73-77
Niyazi Yıldırım gençosmanoğlu, Alp-Erenler Destanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, Sf,13
A.,g.,e., Sf. 3
A.,g.,e., Sf.18-19
A.,g.,e., Sf.42-43
Niyazi yıldırım Gençosmanoğlu, Türk Edebiyatı Dergisi, Temmuz 1983, Sayı: 117, Sf. 11
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Alp-Erenler destanı, Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara 1990, Sf. 53
TOY DERGİSİ, 2021 YAZ SAYISI/2. SAYI S. 78-80