Edebiyat, bir san’at şûbesi olduğu gibi, aynı zamanda da, san’atın muhtevâsı en geniş olan dalıdır. Onun her türü, çok büyük, ciddî ve titiz incelemeleri icâb ettirir ve şiirden, hikâyeye, d(ı)ramaya, romana, hitâbete, mektuba, denemeye kadar, dil’in mahsülü olan pek çok sahada ilmî incelemenin mevzûsu olur ki, biz, bunların hepsine birden edebiyat deriz.
“Edebî Kaynaklar”, Prof. Dr. Maarife Hacıyeva’nın hazırladığı ve Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü tarafından yayınlanan, müstakil makalelerden meydana gelen değerli bir ilmi inceleme eserdir.
Prof. Dr. Maarife Hacıyeva; gerek Azebaycan Bakü Üniversitesi’nde ve gerekse, Türkiye/Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde müstakil ve bâzen de, Prof. Dr. Şahin Köktürk’le müşterek yazdığı kitap ve makalelerini Türkiye’nin tanınmış mecmualarında yayınlamakla tanınan bir öğretim üyesidir.
“Edebi Kaynaklar” adlı eserine yazdığı “Müellifden” başlıklı yazıda şöyle der: “Takdim olunan kitaba beynelhalk/milletlerarası sempozyum, ilmi konferans ve ilmi seminerlere takdim ettiğim birçok makale, vaktiyle kiril alfabesi ile jurnal ve gazetelerde yayınlanan birçok makale, uzun yıllarda meydana getirdiğim araştırmalar neticesinde yazdığım Türk-Azerbaycan folklor ve edebi alakalarını ifade eden makaleler dahildir.
Edebi proses, folklor kaynakları Azerbaycan-Türkiye folklor edebi ve medeniyetiyle alakalı, milli-manevi değerlere bağlı olarak yazdığım makalelerin bir kısmı da “Edebi Kaynaklar” kitabında toplanmıştır.
Kitabın gün yüzüne çıkmasına destek veren Azerbaycan Milli İlimler Akademisinin Folklor Enstitüsüne teşekkür ederim.” (1)
Önsöz’ün müellifi Aziz Elekberli ise, eser hakkında, şu temel görüşlere yer vermektedir: ”Çağdaş edebi tenkidi ve ilmi-nazari fikir artık siyasi-ideolojik talebler yok, daha çok milli değerler ışığında edebiyat tarihini, edebi prosesi izah etmeye çalışıyor.
(...) Edebi kaynaklar, folklor ve edebi proses, milli şiir, Dede korkut ve müasır edebi proses, Türk dünyasının ortak edebi değerleri, Azerbaycan ve Türk aşık sanatı, Türk halk nazmı gibi meseleler kitaba dahil edilmiş birçok makalelerin esas mevzusudur.
(...) “Edebi Kaynaklar” kitabının milli-manevi değerler bakımından merak doğuracağına inanıyorum.” (2)
Aziz Elekberli’nin dediği gibi, “Edebi Kaynaklar”, gerçekten, Türk dünyası edebiyatları araştırmaları bakımından mühim bir mevkidedir. Bu tür çalışmalar, hem Türk dünyasındaki ‘ lisan/dil birliğini’ ve hem de Türk dünyası edebiyatları arasındaki edebiyat anlayışlarını daha izah edici, birlik sağlatıcı ve birlik sağlayıcı olacaktır.
Kadim Türkistan’dan (Doğu-Batı) bütün dünyaya kök veren milli Türk an’anevi folklor değerlerinin, herbir devirde ve herbir devlet kuruluşunda yeni yeni hamleler yaparak bugüne gelmiş olduğunun tahlili, böylece yapılabilir olacaktır.
Yâni, sâdece Türkiye-Azerbaycan değil, umûm Türk dünyası, bu çalışmalardan ışıklanacaktır.
Şunu ifade edeyim ki, kısmen de olsa, “Edebi Kaynaklar”, bu arzumuzu yerine getirir bir önemli eserdir. Çünkü, umûm olarak yapılan izahlar, özden/merkezden çevreye yâni Türk dünyasına yayılır görünümdedir. Zâten, bunu, bahsi geçecek olan metin başlıklarından da anlamamız mümkün olacaktır.
O hâlde; önce bölüm başlıklarını vermemiz, okurun aydınlanması ve çalışmalarında tercihini değerlendirmesi bakımından da mühim ve gereklidir:
Başlıklar, kitaptaki sıraya göre şöyledir: “Folklor Kaynakları, “Dede Korkut”la Manevi Bağlılıklar, Müşfik poeziyasının/nazmının/şiir dünyasının Folklor Kaynakları, “Azerbaycan Şairi Nizami” Adlı Kitap Hakkında, Milli Şiir Ananesi, Bahtiyar Vahabzade'nin Halistin Kukula Mektuplar'ı, Yine Şehriyar, Nebi Hazri’nin Şiirlerinde Poetik Tutum, Aşığın Sevdası, Poetik Keşif, Türk Dehasının İfadecisi Hazreti Mevlana Celaleddin Rumi, Hüseyin Cavid’in Eserlerinde Kadın, Bayatı/Mâni, İlk Azerbaycan kitabı, Edebi Yıllıkta Yaşımdan Şikayet, Karacaoğlan Şiirlerinin Şendi-Şekeri, Abaskulu Ağa Bakıhanov (Küdsi), Şiirimizde “Dede Korkut” İfadeleri, Marağalı Evhedinin “Cami-Cem” eserinde Tasavvufun ve Halvetiliğin Şerhi, Okuyucuyu Düşündüren ve Yaşatan Eserler, Azerbaycanın İlim Adamı Mirza Kazım Bey, Tufarkanlı Abbas, Anadolu Aşıklarının Türk Medeniyetinde Yeri, Bir Muallim Ömrünün Poeziya/nazım Kervanı, Aşık Kemali Bülbül ve Türk Dünyası, “Dede Korkud’da İşlenen/kullanılan Birçok Antroponim Hakkında, Mayası Muhabbetle Yoğrulan Şiir, “Makam, Söz İfaçısı, Ömrün Kervanı, Sultan Süleymanın Ekran Hayatı, Düşünen ve Düşündüren Şair, Sonbahar Düşünceleri.”
Prof. Dr. Maarife Hacıyeva’nın makalelerinde, üzerinde en çok durduğu meseleler millî folklor, millî tarih, millî bediiyat gibi hususlardır. “Folklor Kaynakları” başlıklı makalesinde, bunu şu çarpıcı cümleyle izah eder:
“Milli düşünce, milli kimlik, milli tarihi coğrafya, milli manevi servet edebiyatın başlangıcı olan folklordadır.
(...) Folklorun meydana getirdiği kaynakların bedii esere tesiri güneşin toprağa tesirine benzer”. (3)
Bu cümlelerden hareketle şöyle der: “Halkın meydana getirdiği folklor çeşmesinin kaynakları çoktur. Bu kaynaklar halk dilinin şehdi-şekeri, el-obanın meydana getirdiği nağıl (masal), rivayet, efsane, mitoloji, destan, ata sözleri, mesellerdir, halk edebiyatında mevcut olan hazır folklor suretleri, bedii tasvir vasıtalarıdır, halkın hayır duaları, bed duaları, latifeleri, halk felsefi tefekkürü, mecazlı deyimler tarzıdır. Bu kaynalar öz kökü üzerinde biten kollu budaklı/dallı budaklı neheng/dev ağaca benziyor ve bedii esere form ve suret veriyor.” (4)
Prof. Dr. Hacıyeva’nın en çok önem verdiği ve üzerinde durduğu bir mevzu da “Dede Korkut”tur ki, bu da çok tabiî ve sebebi anlaşılır bir husustur. Çünkü; Prof. Dr. Muharrem Ergin, hazırladığı “Dede Korkut Kitabı” adlı esere yazdığı Önsöz’de şöyle diyor: “Türk edebiyatı tarihinin en büyük âlimi Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün derslerinde söylediği bir söz vardır: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkutu öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar. “ (5)
Edebiyat Tarihçisi Ahmet Kabaklı ise, “Korkut Ata” başlıklı makalesinde şöyle der: “Türk dünyasını, Doğu Türkistan’dan Kosova’ya, Kerkük ve Haleb’e kadar birbirine bağlayan ibrişimlerden birisi de Dede Korkut (Korkut Ata) kitabıdır. Bu birleştiriciliğin temelinde ise kavmî değil, kesinlikle İslâmî ağırlık bulunmaktadır. Şöyle ki, Dede Korkut, ilk evvelâ Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (S.A.V.) yakınlığı ve hattâ onunla çağdaşlığı dolayısiyle kutsallanır.” (6)
“Dede Korkut hikayeleri bizim sözlü hikaye geleneğimizin şaheser klasiklerinin en başında gelir. Kültür mü dili, dil mi kültürü biçimlendirir sarmalının ne kadar zor bir denklem olduğunu işi ehli olanlar bilirler. Bizim kültürümüzü, bizim Türkçemizi o on iki hikayede ete kemiğe büründüren Dede Korkut anlatıcıları neredeyse bin yıldır süren maceramıza can vermişler. O hikayelerde, bozkır-göçebe hayatın destansı dinamizmi var, kahramanlık ruhu var, coşkulu bir millî heyecan var, bozkır hayatının tabiat ve hayvanlar âlemi var, asıl önemlisi o hayatı hikaye eden Türkçe’nin tüm zengin ifade gücü var.
Dede Korkut hikâyeleri İslamiyet’i benimseyen Oğuz boylarının Orhun vadisinden çıkarak gelip yerleştikleri Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Anadolu coğrafyalarındaki maceralarına ışık tutar. “ (7)
Prof. Dr. Maarife Hacıyeva; Azerbaycan ve Türkiye nezdinde bütün Türk yurtlarının müşterek kültür ve medeniyetini ele alır. Meselâ; “Anadolu Aşıklarının Türk Medeniyetindeki Yeri” başlıklı makalesinde, esâsında, “Türk medeniyeti”nin Anadolu’da toplaşan, birlikleşen, filizlenen izlerini dile getirir. Yazımızın umûmî muhtevâsına da tesir edecek olan hususu, Prof. Hacıyeva şöyle izah ediyor.
“Bu makalede asırlar boyunca Anadolu topraklarında yetişen müdrik, ağsakal, idrak sahibi Türk aşıklarının Türk medeniyeti, Türk tarihi, Türk etnografyasındaki yeri, Anadolu aşıklarının umum aşık poeziyasına verdiği yeni mevzu ve mezmunu incelemeye çalıştık. Bu bakımdan, XIII asırda Anadoluda Türkün sanat beşiği başında duran Yunus Emreden başlayarak Pir Sultan, Karacaoğlan, Aşık Gevheri, Dadaloğlu, Aşık Şenlik, Aşık veysel, Murad Çobanoğlu, Ozan Arife kadar asırların yetiştirdiği bir çok Türk aşığının ortaya koyduğu eserlerde görülen Türk kültürbilimi milli-manevi değerleri incelemeye cehd ettik. “ (8)
Hacıyeva; “Türk Dehâsının İfadecisi Hazreti Mevlana Celalledin Rumi” başlıklı makalesinde, Hazreti Mevlâna’nın “Onun kelamları bu gün de öz derinliği, maarifçiyi, terbiyeyi, dini-dünyevi ehemmiyetini korumaya müdrik kelamlardır” (9) diyerek, O’nun fikirlerine hâlâ ihtiyacımız olduğunu ifade etmektedir.
Aynı sayfada, Hazreti Mevlana’ya ait olduğunu ifade ederek haklı olarak kayda aldığı:
“Gel! Gel! Ne olursan, ol, gel!
Kafir, putperest, ateşe tapan, mecusi olsan da gel!
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel!” (10)
Mısrâlarının, bugüne kadarki bütün kaynaklarda da bu şekilde geçtiğini söylemek isterim.
Ancak; bu mısrâların, Hazreti Mevlana’ya ait olduğunu, ben de, o zamanki kaynaklara dayanarak, “Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevîsinde İnsan” (11) başlıklı bildirimde de yazmış, hattâ aynını, 2007 yılında neşredilen “Mevlâna Eşiğinde” adlı kitabıma da koymuş fakat daha sonra yaptığım araştırmalar netîcesinde, bu mısrâların Mevlâna’ya ait olmadığına dair bilgilere ulaşmış; bu durumu, “Hazret-i Mevlâna Hakkında Bâzı Yanlış Tespitler” başlığını taşıyan makalemde yazmıştım.
Mevzû ile ilgili bölümü aynen naklediyorum:
"Yine gel, yine gel, kim olursan ol, yine de gel!" diye başlayan rubâî , Hz. Mevlâna'ya âit değildir:
Bu rubaîyi, ben, bizzat, T. C. Kültür Bakanlığı tarafından 15-17 Aralık 2000 tarihleri arasında tertip edilen "Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni"ne sunduğum " Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî'nin Mesnevî'sinde İnsan" konulu tebliğimde kullandım. Ve bu tebliğim, aynı yıl, Kültür Bakanlığı tarafından çıkarılan "Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni Bildirileri" adlı kitabın 519-534'üncü sayfalarında yayınlandı. Hattâ, oturumlardan birinde, bu rubâînin Mevlâna'ya âit olup olmadığı, kısa bir süre, söz konusu oldu. Kimse üzerinde durmayınca, vazgeçildi.
Daha sonra, Mesnevî-hân Şefik Can, Tarih ve Düşünce Dergisi'nin ondokuzuncu Haziran 2001 tarihli sayısında, bu rubâînin Mevlâna'ya âit olmadığını ve Mesnevî'nin altı cilt olduğunu, sonradan O'na atfedilen yedinci cildin Mevlâ'nın olmadığını ve "Ne olursan ol yine gel.."in bu ciltte yazılı olduğunu söyler.
Bu hususta, 22 Şubat 2014 tarihli Fazilet Takvimi'nde şunlar yazılmaktadır: "Şiir, ilk olarak İran coğrafyasında yetişmiş iki âlimin eserinde yer almıştır.
Bunlardan biri Ebû Saîd Ebu'l-Hayr'ın (Ö.1049) Divân-ı Eş'ar'ındaki rubâîleri arasında geçer. Öbürü Baba Efdal-i Kâşî'ye (Efdalüddîn-i Kâşânî ) (Ö.1268)'ye atfedilir. Bu Farsça rubâîyi Harabat' ına alan Ziya Paşa da dörtlüğün yanına Baba Efdal-i Kâşî ismini yazmıştır. Bu kadar eski mâzîsi olan bir şiirin nasıl ve ne maksatla Mevlâna'ya atfedildiği, hangi çıkarlara âlet edildiği de başlıbaşına bir araştırma mevzuudur."
Ebû Saîd Ebu'l-Hayr (967-1049), hepsinden daha önce yaşadığına göre, bu rubâînin, O'nun olması akla ve ilme daha yakındır." (12)
Prof. Dr. Hacıyeva; bu eserinde, Azebaycan’ın âlim şâiri Bahtiyar Vahabzade’nin Türk dili, Türk edebiyatı ve Türk dünyasının birliği hakkındaki düşüncelerine de geniş yer verir.
“Edebi Kaynaklar”daki bir bölüm de, “Bahtiyar Vahabzadenin Şair Halistin Kukula Mektubları” (13)’na tahsis edilmiştir. Şüphesiz ki, bu mektupların tamamını, 2013 yılında, Samsun’da bir sempozyum esnâsında yaptığımız sohbette Sayın Prof. Dr. Maarife Hacıyeva’ya takdim etmem mümkün olmamıştı.
Edebiyat araştırmacılarının çalışmalarını kolaylaştırmak bakımından ifade etmeliyim ki, Bahtiyar Vahabzade’nin, değişik tarihlerde bana gönderdiği mektupların tamamını, “Bahtiyar Vahabzade’den Mektuplar” (14) başlığıyla yayınladım.
Netîce olarak: Prof. Dr. Maarife Hacıyeva, 242 sayfalık eserinde, bize, Türk dünyası hakkında derin bilgiler vermekte ve bu sahalarda yol almak isteyen herkesi çalışmaya dâvet ve teşvik etmektedir.
Türk kültürü, Türk medeniyeti, Türk tarihi, Türk edebiyatı, Türk bediiyatı, Türk şiiri, Türk tefekkürü ve hattâ Türk coğrafyaları hakkındaki pek çok mevzuda, bizi düşündürmekte; düşünen herkese muhakeme ve mukayese yaptırmaktadır.
Binlerce yıllık birlik ve beraberlik bağlarının mevcut Türk dünyası halklarında aynı şekilde hâlâ devam etmekte olduğunu ve bunda da, Türkçe’nin müessir olduğunu ifade ederek, Türk folklorunun ehemmiyetine dikkat çekmektedir.
Hâliyle; bir milletin yaşamasının, onun kültürüne, kültürünün yaşamasının onun diline ve dilinin de yaşamasının onun millî edebiyatının gelişmesine bağlı olduğunu işâret etmektedir.
KAYNAKLAR
Prof. Dr. Marife Hacıyeva, Edebi Kaynaklar, Folklor Enstitüsü, Bakü 2014, Sf. 3
A.,g.,e., Sf. 5
A.,g.,e., Sf.6
A.g.e., Sf. 7
Prof. Dr. Muharrem AErgin, Dede Korkut Kitabı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, Sf. X
Ahmet Kabaklı, Korkut Ata, Türkiye Gazetesi, 18 Eylül 1992, Sf. 2
Dede Korkut Kitabı, han’ım hey, Cilt: 1 (Han’ım Hey, Prof. Dr. İlhan Genç), Hazırlayanlar: Prof. Dr. İlhan Genç, Prof. Dr. Atabey Kılıç, Prof. Dr. İ. Hakkı Aksoyak, TOBB?Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yayını, Ankara 2014, Sf. 3
Hacıyeva, a.,g.,e., Sf. 154
Hacıyeva, a.,g.,e., Sf. 75
Hacıyeva, a.,g.,e., Sf. 75
M. Halistin Kukul, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sinde İnsan, Uluslararası Mevlâna Bilgi Şöleni Bildirileri, T.C. kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2000, Sf. 519-534
M. Halistin Kukul, Hazret-i Mevlâna Hakkında Bâzı Yanlış Tespitler, Toşayad Kümbet Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2015, Sf. 17-22; wwwkapsamhaber.com, 22 Aralık 2017-11.38
Hacıyeva, a.,g.,e., Sf. 39-46
M. Halistin Kukul, Bahtiyar Vahabzâde’den Mektuplar, Toşayad Kümbet Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran2017, Sf. 4-17