Şundan bundan; aslında, akıllara, şuradan-buradan gelebilecek ‘ıvır-zıvır’ şeyler değildir!..
Şundan bundan; ‘herhangi’, değildir!..
Şundan bundan; lâlettayn ‘bu, şu veya o’ da, değildir!..
Şundan bundan; eften-püften, değildir!.. Velhâsıl; baştan savma işler değildir!..
Şundan bundan; basit görünümlü, ciddî mes’elelerdir!..
-1-
Mekân, köşe bucak dumanla kaplı!..Karşılıklı iki kişi ve önlerinde bir tavla tahtası!..Öyle dikkatliler ki, yanlarında biriken kalabalığın bile farkında değiller!..
Saçlar bembeyaz; sakallar, iyiden iyiye kırlaşmış; gözlerin feri gitmiş, göz çukurlarındaki kırışıklıklar artık yeter demeye ramak!..
İki zar ortada…Bir, o elde; bir, bu elde!..Seyircilerin fotoğrafı bir başka dehşet!..Biri zar atınca, kafalar ve bakışlar o yöne; diğeri atınca öbür yöne!..Herkesin tuttuğu biri var elbette!..Çehreler asık!..Sâdece, zarı iyi gelenin tebessümü var!..
Tabiî ki, pulların, çat-çut çarpılması da işin seyrinin hangi safhada olduğunun işâreti!..Bâzen keyiften, bâzen hırstan/kızgınlıktan çarpılıyor pullar!..
Keyfi yerinde olan, önce öpüyor sonra da oturağında geriliyor ve öyle sallıyor zarları!..
Kızgın olan, attıktan sonra eğiliyor tavla tahtasının üzerine, olmadık sözlerle dehşet saçıyor!..
Lâflar bir gidip, bir geliyor:
-Vay be!..İşte bu!..Attım mı kondururum, ben!..
-Zar tutmak yok!..Olmaz öyle şey!..
-Ben bunu sâdece eğlenmek için oynarım!..
-Ben de öyle!..
-Peki, niçin kızıyorsun öyleyse?!
-Ben mi? Ben ve kızmak!? Sana öyle geliyordur!..
Ne gülüş, gülüş; ne kızış, kızış!..
Gergin çehreler ‘güyâlar” ile dolu!..
-Öğren de gel!..cümlesi son noktayı koyuyor!..Zâten, keyif de, eğlenme de, arkadaşlık da oraya kadar!..
Seyirciler de, bir o kadar onlar gibi!..
-2-
Yıkık evin duvarına yaslanmış, ahkâm kesiyor!..Bir taraftan da karşısındaki televizyon kanalını seyrediyor!..Elinde sigarası…tabiî ki, Amerikan markalı!..Türk tütünü, Türk sigarası kaldı mı diye sormayın!..
Saç-sakal bir hayli uzayıp birbirine karışmış!..
Diyor ki:
-P(u)romosyonumu yatırmışlar!..
Yanına yaklaşan biri:
-Ne zaman? Diyor.
-Bilmem, diye cevap veriyor adam. Zâten kuruşum kalmamıştı hesabımda!..Benzin uçtu, ekmek arslanın ağzında!..diye devam ediyor.
Çok çelişkili bir toplumuz!..Amerikan sigarası içiyorsun ve ekmek arslanın ağzında!.. Diyorsun!..
Diğer taraftan; Türkiye, bu yıllarda, dünyanın en çok işsizi olan ülke!..
Kişi başına düşen millî geliri en az olan devlet!.. Fakat..
Salâhiyetliler, “Dünyanın en büyük birkaç ekonomisinden biriyiz” diye açıklama yapıyor.
Köylü bile domatesi yirmiye, sayatalığı yirmi beşe yiyor!..Kişi başına düşen millî gelir ise, yirmi yıl öncesinin hemen hemen yarısı!..
İdâre edilen bu, idâre eden bu!..
-3-
Bankanın içi tıklım tıklım!..Herkes bir yöne koşuşturuyor!..Parasını alanın da, alacak olanın da çehresi asık!..
Bir köşeye oturmuş, sıramı bekliyorum!..Maskeli tek kişi benim diyebilirim. Bu sebeple, gözler sanki benim üzerimde!..
Yanıbaşımda bir kadın oturuyor. Bastonuna dayanmış, o da, sırasını bekliyor. Yanında oğlu var!..
Bir başka kadın yanına yaklaşıyor. Belli ki, tanıdığı!..
-Benimki yatmamış, diyor. Sigortalı ve Bağ-Kurlularınki birkaç gün sonraymış!..
-Vay! Diyor, yanımdaki kadın, onca yolu da boşuna yürüdün!.
-Hangi köy? diyor, oğlu.
-Kutluca, diyor kadın. Çok yolum var. Benimki, sizinki kadar da değil!..Altıyüzelli…
-Altıyüz elli mi? Diyor, yaşlı kadın.
-Evet, altıyüzelli!..Vereceğim yerler var!..
Yaşlı kadın, acı bir tebessümle ona doğru bakıyor…Bir dolar, onsekiz liraya dayanmış…Patatesin kilosu onbeşi buluyor…Tereyağın kilosu yüzotuz lirayı, sütün litresi on lirayı bulmuş!..
-Ya şeker!..Ömrümde ilk defa, yirmibeş liraya şeker aldım!..
Altıyüzelli lira, hangi yaraya merhem olacak ki, birkaç kilometre yürüyüp gelmiş kadıncağız!..
Geliş, iniş; bir de bu yolun tersi, yokuşu var!..Yarını, öbür günü var!..
-4-
Yanımdaki genç, nezâketle yerinden kalktı. Yaşlı adam, -niçin bilmem- hışımla, onun yerine oturdu.
Hemen hemen benimle akran sayılırdı. Yâni, seksenine merdiven dayamıştı. Hırsını anlamam mümkün değildi. Onu, göz ucuyla süzmeye çalıştım.
K(ı)ravatlıydı. Düzgün giyimli, tıraşlıydı.
T(ı)ramvay yeniden hareket etti. Tıklım tıklımdı.
Bir sonraki durakta binenler arasında yaşlılar da vardı. Yanımdaki adam, karşımda oturan yaşı yirmilerde olan bir gence, aynı sinirlilikle:
-Hâlâ oturuyorsun, yaşlılara niçin yer vermiyorsun? Diye çıkıştı.
Genç, ezile büzüle kalktı. Yanında, kırk-kırkbeşlerinde bir kadın oturuyordu. Kadın, endişeli bir edâyla:
-O, rahatsız, diyebildi, ama, genç kalkmıştı, bile.
Adam; kadının dediğini duymuş muydu, bilemiyorum ammâ doğrusu ben de gerilmiştim.
Kadın da ayağa kalktı. Yer verdikleri kişiler, elbette ki vaziyeti anlamışlar, genci ve kadını yerlerine oturtmuşlardı.
Yanımdaki adam, hırsını alamamış olacak ki, oturduğu yerde, dizlerini durmadan hareket ettiriyordu.
Delikanlı, kıpkırmızı olmuştu. Anne kadın ve diğer kişiler ise, oldukça huzursuzdu.
Türkiye’de, yeni bir hürmet ve nezâket anlayışı mı nüksediyordu, anlamakta zorluk çekiyordum!..
Fakat, yeni bir kültür anlayışı doğduğundaki kararım kesindi!..
Genç, bir başka p(i)sikolojik kaosta; yaşlı, bambaşka bir p(i)sikolojik kıvranışta!..
-5-
Namaz bitmiş; duâ yapılmış, herkes ayağa kalkmıştı.
Adamın biri; önünde secdeye giden genç adama yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı.
Genç adam, kendinden emîn, tebessüm etti.
Öğrendik ki; adam, genç adama demiş ki:
-Çoraplarının altı delik!..
Genç adamın tebessümü de bundanmış!..
Sonradan öğrendik ki, genç adam, adamın birine, şöyle demiş:
-Ey yaşı geçkin adam!..Ben de sandım ki, namazımda bir kusur var da beni uyaracaksın!..Hâlbuki, sen başka şey peşindesin!..Secdede iken, senin, benim ayakaltımı gözetlemenin sebebi ne ola!?.., Beni mi gözetledin yoksa ibâdet mi yaptın? Kendi ibâdetini nasıl edâ ettiğini düşünmüyorsun da, benim delik çorabımı niçin gözleyip kusur arıyorsun, onu da kusur sayıyorsun!..Nicedir, hâlimiz haraptır!..
-6-
Kenan Erzurumlu, tıp p(u)rofesörüdür. Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı yapmış; yetmişini devirmiş, mesleki eserleri yanında, çok sayıda ilmî esere de imza atmış bir fikir adamıdır.
2022 yılı Temmuz ayı ortalarında feysbukta bir haberini okudum. Kendisi yazmış. Diyor ki:
“Tatile çıktım. Nurtopu gibi COVİD’im oldu. Bakanlık karantinadan bahsetmedi.
Test sonucu 24 saatte çıktı. (OMÜ’de 3-4 saatte çıkıyordu.) “İstiyormusinu? Diye sorduktan sonra ilaç gönderdiler.”
İyi ki, sahasında, Türkiye hattâ dünya çapında ihtisas yapmış bir tıp p(u)rofesörüyle muhatap olunmuş!..
Ya, “karantina”nın ne olduğunu bilmeyen biri olsaydı; ya,“test sonucu” 24 saatte değil de, 24 ayda çıksaydı; ya, ilâç istemeyen bir hastaya rastlansaydı; ya, ilâç gönderen biri çıkmasaydı, bizim gibi garibanlar ne yaparlardı?
“İstiyormusinu?”, tıp tarihine geçecek bir ifade olarak zihinlerde kaldı!..
Hem de, ihtisas sahibi bir tıp p(u)rofesörüne karşı!!!
“İstiyormusinu?” sorusuna, ‘İstemeyirum!” demek kimin haddine?!