C. 4. 'Şiirde Varılmaz Derece'nin Sâhibi...
"Mevlâna Hudâvendgâr bize nazar kılalı
Anun göklü nazarı gönlümüz aynasıdur" (40)
Diyen Yûnus Emre (1240/41 - 1320/21)'in Risâlet-ün Nushiyye ve Dîvân olmak üzere iki eseri vardır.
Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, O'nun hakkında şu fikirleri ileri sürer: "Yûnus Emre XIII. yüzyılda Anadolu'da yeni bir edebiyat dilinin (Batı Türkçesi yazı dilinin) doğuşunda en mühim rolü oynayanlardan biridir. Eski Anadolu Türkçesi denilen bu devrenin en büyük temsilcilerinden olan şairimiz, dilimizi son derece güzel kullanıp işleyen, geliştiren büyük bir sanatkârdır.Dili eşsiz bir kudret ve hünerle kullanan Yunus'un şiirlerinde Türkçe en güzel şeklini almıştır. Dilimizin millî sesini, millî çehresini ve dehâsını o devirde en iyi aksettiren sanatk3ar Yûnus Emre'dir. Onun ili en güzel, en hâlis Türkçedir. Yunus halkın dilini en canlı, en ışıklı ve en sıcak şekilde kullanmıştır.Türkçenin bir edebiyat ve kültür dili olmasında Yunus'un hizmeti son derece büyüktür. Bu dil, İslâmî türk medeniyetinin o devirde taşıdığı bütün zenginliği içine alan ve aksettiren millî bir dildir. Türk halkının bütün duygu, heyecan ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi şekilde verebildiği için de son derece samimi ve bizdendir. Yunus sâde bir dil kullandıından halk, O'nu yüzyıllar boyunca severek okumuştur. Bugün de severek okunmaktadır. Türk milleti, Yunus'ta kendi öz dilini ve kendi iç dünyasını bulmaktadır." (41)
Söz ustası, dil estetiğimizin şâhikası Yûnus'tan beyitler:
C. 4.1. Söz
* "İy sözlerün aslın bilen gel di bu söz kandan gelür
Söz aslını anlamayan sanur bu söz benden gelür
Söz var kılur kayguyı şâd söz var kılur bilişi yad
Eger horlık eger izzet her kişiye sözden gelür
Söz karadan akdan değül yazup okımakdan değül
Bu yürüyen halkdan değül Halık âvâzından gelür" (42)
* "Keleci bilen kişinin yüzini ağ ide bir söz
Sözi bişirüp diyenün işini sağ ide bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başa
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz
Kişi bile söz demini dimeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz" (43)
* "Yûnus sözi şiirden ammâ aslı(dur) kitabdan
Hadis ile dinene key sâdık olmak gerek" (44)
* "Aklın irdüği değül bu göz gördüği değül
Dil söz virdüği değül bî - lisân bî - ser gerek
İşit işit key işit dost katına sensüz git
Dosta gidene öndin kendüsüz sefer gerek
Boncuk değül sır sözi gel gidelüm ko sözü
Dostı görmez baş gözi ayruksı basar gerek
Yûnus imdi yavı var bulımasun il ü şar
Kim Hak disün kim bâtıl derviş burd ü bar gerek" (45)
C.4. 2. Aşk
*"İşidün iy yârenler ışk bir güneşe benzer
Işkı olmayan gönül misâli taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu düter
Nice yumşak söylese sözi savaşa benzer
Işkı var gönül yanar yumşanur muma döner
Taş gönüller kararmış sarp katı kışa benzer
Ol sultan kapusında hazreti tapusında
Âşıklarun yılduzı herdem çavuşa benzer
Geç Yûnus endîşeden gerekse bu bîşeden
Ere ışk gerek öndin andan dervişe benzer" (46)
C. 4. 3. Sosyal Temalar
* "Miskin âdem oğlanı nefse zebûn olmışdur
Hayvan canavar gibi otlamağa kalmışdur
Beğler azdı yolından bilmez yoksul hâlinden
Çıkdı rahmet gölinden nefs göline talmıştır." (47)
* "Zinhar virmegil gönül dünya payına birgün
Dünyeye gönül viren düşe tayına birgün
Bu dünya bir evrendür âdemleri yudıcı
Bize dahı gelüben yuda toyına birgün" (48)
* "İşidün hey ulular âhır zamânn olısar
Sağ müslüman seyrekdür ol da gümân olısar
Danişmend okur dutmaz derviş yolın gözetmez
Bu halk öğüt işitmez sağır hemân olısar
Gitdi beğler mürveti binmişler birer atı
Yidüği yoksul eti içdüği kan olısar
(...) İy Yûnus imdi senün ışkıla geçsün günün
Sevdüğün kişi senün canuna cân olısar" (49)
* "Yalancılık eylemegil ışka yalan söylemegil
Bunda yalan söyleyenün anda yiri zindandadur"(50)
* "Kemdurur yohsullıkdan niçelerin varlığı
Bunca varlık variken gitmez gönül darlığı
Batmış dünya malına bakmaz ölüm halına
Yitmiş Karun malına zihî iş düşvarlığı
Bu dünya kime kaldı kimi berhudar kıldı
Süleymân'a olmadı anun berhudarlığı" (51)
"Yûnus dir ki gör takdirün işleri
Dökülmişdür kirpikleri kaşları
Başları ucında hece taşları
Ne söylerler ne bir haber virürler"(52)
* "Niçe bir besleyesin bu kaddile kâmeti
Düşdün dünye zevkına unutdun kıyâmeti
Düriş kazan yi yidür bir gönül ele getür
Yüz Kâ'be'den yiğrekdür bir gönül ziyâreti
Uslu değül delüdür yüce saraylar yapan
Âkıbet vîrân olur cümlenün imâreti
Kerametüm var diyen halka sâluslık satan
Nefsin Müslümân itsün varısa kerâmeti
Yüzbin peygamber gele hiç şefâat olmaya
Vay eger olmazısa Allâh'un inâyeti
Nefsin Müslümân iden Hak yolın toğru varur
Yarın ana olısar Muhammed şefâati
Yûnus imdi sen dahı girçeklerden olıgör
Girçek erenler imiş cümlenin ziyâreti" (53)
* "Canum erenler yolı inceden inceyimiş
Süleymân'a yol kesen şol bir karıncayımış
Gönlüm eydür varıyın sana girü geleyin
Gönlün uyduğı bana dostı buluncayımış
(...) Âşıkın gözi yaşı dün ü gün turmaz akar
Âşık kan ağladuğı ma'şuk soruncayımış
C. 4. 4. Tefekkür...
(...) Dört kitabun ma'nisin okudım hâsıl itdüm
Işka gelincek gördüm bir uzun heceyimiş."(54)
C. 5. Süleyman Çelebi
Süleyman Çelebi (1346 veya 1351? - 1422?) tarafından, aruz vezniyle yazılmış olan Mevlid / Vesîlet-ün - Necât (Kurtuluş Yolu, Kurtuluş Sebebi), Türkçe'de, bu tarzda yazılan ilk eserdir. Peygamber Efendimiz'in doğumunu ve üstünlüklerini anlatan bir na'ttır. Milletimizin, Peygamber Efendimiz'e bağlılığı, sâdakati ve sevgisi, asırlardır, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'iyle gönülleri şenlendirip ferahlandırmıştır.
Mevlid kitabı, "münâcaat, velâdet, risâlet, mîrâc, rıhlet ve duâ" olmak üzere altı bölümden ibârettir. Süleyman Çelebi, eserine: "Bu, Peygamberin - O'na selâm olsun- Mevlid Kitabıdır" diye başlar ve Münâcât ile devam eder:
"Allah adın zikr idelüm evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula
Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allâh ana
Allah adı olsa her işün öni
Herkiz ebter olmaya anun sonı
Her nefesde Allah adın di müdam
Allah adıyla olur her iş tamâm" (55)
* "Ol gice kim toğdı ol hayr-ül beşer
Anası anda neler gördi neler
(...) Didiler oğlun gibi hiçbir oğul
Yaradılalı cihân gelmiş değül
Bu senün oğlun gibi kadri cemil
Bir anaya virmemişdür ol Celîl
Ulu devlet buldun iy dildâr sen
Toğısardur senden ol hulki hasen
Bu gelen ilm-i ledün sultânıdur
Bu gelen tevhîd ü irfân kânıdur" (56)
C. 6. Fuzulî
Fuzulî (? - 1556); Türk şiirinin zirve isimlerinden biridir. Sâdece, "Su Kasîdesi" diye anılan Na't'ı bile başlıbaşına bir şaheserdir.
"Bende Mecnun'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var
Âşık-ı sâdık benem Mecnûn'un ancak adı var"
( Bende Mecnûn'dan daha çok âşıklık istidâdı var / Gerçek âşık benim, Mecnûn'un ancak adı var)(57)
Mısralarındaki mânâ ve âhenk, gönüllerdeki coşkuyu daha da şahlandırmaktadır. Tamamı 32 beyit olan ve 32 farz'a işâret olan Na't'ından / Su Kasîdesi'nden bir bölüm nakletmekle iktifâ edeceğim:
"Saçma, ey göz, eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çâre su
(Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşından su saçma / böyle tutuşan ateşlere su fayda etmez)
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su
(Dönen kubbenin/ gökyüzünün rengi mi su rengindedir, yahut da gözümden akan su mu dönen kubbeyi kaplamıştır.)
Zevk-i tiginden aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ile bırakır rahneler divâra su
(Kılıcının yâni kılıç gibi keskin bakışının zevkiyle gönlüm parça parça olursa şaşmamalı; su, geçe geçe duvarda yarıklar bırakır.)
(...) Tinet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ etmiş tarîk-i Ahmed-i muhtâra su"
(Su, Ahmed-i muhtârın yâni Peygamberin yoluna uyarak temiz tabiatını insanlara apaydın göstermiştir.) (58)
Fuzulî, sâdece şu mısrâsıyla bile, dünya âşıklık târihine geçmesi gereken büyük bir şâirdir. Bilinmelidir ki; bu, yalnızca 'bize mahsus bir aşk'ın terennümüdür:
"Bin cân olaydı kâş men-i dîl'şikestede
Tâ her biriyle bin kez olaydım fedâ sana"
(Gönlü kırık olan bende keşki bin can olaydı da, herbiriyle sana bin kere fedâ olaydım) (59)
C. 7. Bâkî
Zamanında Sultan-üş- şuarâ veyâ Melik-üş-şuarâ olarak anılan Bâkî (1526 - 1600), Dîvân Edebiyâtı'mızın mühim şâirlerinin başında gelir. Şu muhteşem mısrâlar O'nundur:
* "Saltanat tâcın giyen âlemde mağrûr olmasın
Niçe sultan börkün almıştır beğim bâd-ı hazan"
(Dünyada saltanat tacını giyen mağrur olmasın; beyim, sonbahar rüzgârı nice sultanın külâhını almıştır. ) (60)
*Cihân efsânedir aldanma Bâkî
Gam ü şâdî hayâl ü hâba benzer"
(Bâkî! cihân efsânedir, aldanma: Gam ve neşe, hayâl ve uykuya benzer.) (61)
* "Bu arsada Bâkî niçe üstâda yetişti
Âlemde bugün ana bir üstâd yetişmez"
(Bâkî bu arsada nice üstâda yetişti, bugün dünyada ona bir üstâd yetişmez.) (62)
C. 8. Şeyh Galib
Şeyh Galib (1757 - 1799), Hazret-i Mevlâna muhabbeti ve sâdakatiyle Türk şiirindeki üstün mevkiini almıştır:
" Gencînede resm-i nev gözettim
Ben açtım o genci ben tükettim"
(Söz hazinesinde yeni bir tarz gözettim; o hazineyi de ben açtım, ben tükettim.)
"Esrârını Mesnevî'den aldım
Çaldım veli mîri mâlı çaldım"
(Sırlarını Mesnevî'den aldım; çaldım ama mîri malı çaldım.)
"Fethetmeğe sen de himmet eyle
Ol gevheri bul da sirkat eyle."
(Sen de Mesnevî'yi anlamaya himmet et, o inciyi bul da çal."
"Çok görme bu hikmet-î beyânım Tevfîka havâle eyle cânım"
(Anlatıştaki bu hikmetimi çok görme; canımı Allah'ın verdiği başarıya havale et.)
"İn dem ki zi şâirî eser nîst
Sultân-ı suhan menem diger nîst"
(Şâirlikten eser bile bulunmayan bu zamanda söz padişahı benim; başkası değil.)
" (...) Feyz erdi cenâb-ı Mevlevî'den
Aldım nice ders Mesnevî'den."
(Mevlânâ'nın eşiğinden feyz erdi de Mesnevî'den nice ders aldım.) (63)
C. 9. Necip Fâzıl
Şiirimizin son Şâirler Sultan'ı Necip Fâzıl (1904 - 1983)'dır. O'nu şöyle târif edebiliriz: "Dâimâ biri diğerinden önde iki vasıf: Mütefekkir ve şâir. Yâhût da şâir ve mütefekkir. Şâirliği, başlıbaşına sarıcı ve sarsıcı; mütefekkirliği, başlıbaşına beyin zonklatıcı fakat ufuk açıcı.
Şâirliği mütefekkirliğinin, mütefekkirliği şâirliğinin içinde, üstün bir idrâk ve fazîletli bir îmânla kaynaşmış hâlde!..
Üslûp: Harikulâde ve nefes kesen cinsten.
Düşündüren, düşünen, ürperten, titreştiren, saran, sarsan ve geliştiren bir beyin; fakat, dâimâ birleştirici, kaynaştırıcı, genişletici, dâvetçi, tebliğci, kucaklayıcı, inandırıcı, güzelleştirici, ferahlatıcı, sevdirici...bir mecrâda akıp gitmekte. Dâimâ hür mânâ alenî, cesur, tâvizsiz ve dehâ misâli bir zekâ. Kıvrandıran, kıskandıran ve zaman zaman da âdeta çıldırtan bir idrâk numûnesi.
Şiiri tefekkürüne; tefekkürü de şiirine dar gelen bir dâhî!..Şâir, hikâyeci, romancı, tiyatro yazarı, senarist, nükteci, biyografici, otobiyografici, denemeci, târih tahlilcisi, fıkra muharriri, dînî irşâd edici, heccâv, münekkit, gazeteci, muallim, estetikçi, polemikçi ve hatip!..
(...) Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî'den intikal eden Kur'ânî îmân ve Muhammedî aşk ve tefekkür ile, - kendi ifadeleriyle - Yûnus Emre'nin, "şiirde varılmaz derece"sindeki letâfet ve bediî inceliğin terkibi olarak son zirve Necip Fâzıl'dır." (64) O'nun, sâdece, 1976 yılında yazdığı "Yine Hâl" başlıklı şiirini nakledeceğim: "Kazanda su kaynasa sanki ben pişiyorum; Bir kuş bir kuş öldürse ben can çekişiyorum..." (65)
D. Sonuç:
Bugünün târihi îtibâriyle, böyle bir lisâna ve bilhassâ böyle muhteşem bir şiire, - estetik sahadaki cılızlığına rağmen-, dünyâda, Türk Milleti hâriç, hiçbir millet sâhip değildir. (*) M. Hâlistin Kukul, Poetikalar Çatışması- 1, Hece Dergisi, Sayı:206, Şubat 2014, Sf. 51-57; Poetikalar Çatışması-2, Hece Dergisi, Sayı: 207, Mart 2014, Sf. 43-51; Poetikalar Çatışması - 3, Hece Dergisi, Sayı: 208, Nisan 2014, Sf.114-122
(**) M. Hâlistin Kukul, "Kendi" Kalmak ve "Ben"i Yaşatmak, Erciyes Dergisi, Haziran 2014, Sf. 12-14 - 1. Rum Sûresi, 22 - 2. Necip Fâzıl, Edebiyat Mahkemeleri, b.d. yayınları, İstanbul1997, Sf. 218 - 3. a.,g.,e., Sf. 219 - 4. Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Âbideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1980, Sf. 66 - 5. a., g.,e., Sf. 18 - 6. a.,g.,e., Sf. 67 - 7. a.,g.,e., Sf. 19 - 20 - 8. a., g.,e., Sf. 93 - 9. a.,g.,e., Sf.54
10. Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1983, Sf. 66 (* )Bu hususta, daha geniş bilgi temin etmek isteyenler, Prof. Dr. Muharrem Ergin'in adı geçen kitabının "Sözlük" bölümüne müracaat edebilirler. 11. Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Âbideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1980, Sf. 7 - 12. Hulki Cevizoğlu - Servet Somuncuoğlu, Türkler Bir Taşı Yontup Ona Tapmayan Tek millet, Yeniçağ Gazetesi, 31 Aralık 2012, Sf. 10 - 13. Nihad Sâmi Banarlı, Türkçenin Sırları, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1972, Sf.290 - 291
14. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Türk Kültür Yayını,İstanbul 1974, Sf.106 - 107 - 15. İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2011, Sf. 354- 16. Charles Lalo, Estetik, İkinci Baskı, Çeviren: burhan Toprak, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1948, Sf. 13
17. S. Ahmet Arvasî, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, Türkmen Yayınevi, İstanbul 1982, Sf.138 - 139-18. a.,g.,e.,Sf.108 - 19. a.,g.,e., Sf. 109- 20. Aristoteles, Poetika, Çeviren: İsmail Tunalı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1963, Sf. 11 - 21. Fârâbî, İhsa'ül -Ulûm - İlimlerin Sayımı, Çeviren: Prof. Ahmet Ateş, Millî Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul 1990, Sf. 84- 22. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Türk Kültür Yayını, İstanbul 1974, Sf.124 - 23. a.,g.,e., Sf.125 - 24. a.,g.,e., Sf. 127-25. a.,g.,e., Sf. 132- 26. a.,g.,e., Sf. 133 - 27. a.,g.,e., Sf. 32 - 28. Necip Fâzıl, İman ve İslâm Atlası, b.d. yayınları, İstanbul 1981, Sf.219 / 220 - 29. S. Ahmet Arvasi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, Türkmen yayınevi, İstanbul 1982, Sf.170 - 171
30. a.,g.,e., Sf.196 31. Ahmet Kabaklı, Üstâd Necip Fâzıl'la Evinde Yapılan Bir Sohbet, Türk Edebiyatı Dergisi, Temmuz 1983, Sf. 25 - 32. Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1983, Sf. 45 33. a., g.,e., Sf. 46 34. a.,g.,e., Sf. 233
35. Prof. Dr. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1976, Sf. 119 - 120 36. Ahmed-i Yesevî, Dîvân-ı Hikmet'ten Seçmeler, Hazırlayan: Prof. Dr. Kemal Eraslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,Ankara 1983, Sf. 276 - 277 37. a.,g.,e., Sf. 132 - 133 - 38. Ergun Göze, Mevlânâ Kimdir?, Halk'a ve Olaylara Tercüman Gazetesi, 19 Aralık 2003, Sf. 3
39. Mevlâna Celâleddin - i Rûmî, Mesnevî ve Şerhi, Cilt: 1, Şerheden: Abdülbâki GölpınarlıSf. 319 - 40. Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Yûnus Emre Dîvânı, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2006, Sf.62
41. a.,g.,e., Sf. 8 - 9; 42. a.,g.,e., Sf. 33; 43. a.,g.,e., Sf.69; 44. a.,g.,e., Sf.93; 45. a.,g,e, Sf. 88 - 46. a.,g.,e., Sf.61; 47. a.,g.,e., Sf.63; 48. a.,g.,e., Sf.153; 49. a.,g.,e., Sf.51 - 52; 50. a.,g.,e., Sf.62 - 51. a.,g.,e., Sf. 219; 52. a.,g.,e., Sf. 261; 53. a.,g.,e., Sf. 227 - 228; 54. a.,g.,e., Sf. 81 55. Süleyman Çelebi, Mevlid, Hazırlayan: Faruk K. Timurtaş, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, Sf. 4; 56. a.,g.,e., Sf. 27; 57, Fuzulî, Hazırlayan:Nevzat Yesirgil, Varlık Yayınları İstanbul 1968, Sf.41; 58. a.,g.,e., Sf. 9 - 11; 59. a.,g.,e., Sf.16; 60. Bâkî, Hazırlayan: Nevzat Yesirgil, Varlık Yayınları, İstanbul 1972, Sf.102; 61. a.,g.,e., Sf. 106; 62. a.,g.,e., Sf. 110 63. Şeyh Galib Divanı'ndan Seçmeler, Hazırlayan: Abdülbâki Gölpınarlı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1985, Sf. 222 - 223 - 224- 225 64.M. Hâlistin Kukul, Çilenin Sultanı, Samsun İlkadım Belediyesi Yayınları, Samsun 2013, Sf. 67 - 68; Bir Dâhî Portresi, Erciyes Dergisi, Ekim 2011, Sf. 12 - 16- 65. Necip Fâzıl, Çile, b. d. yayınları, İstanbul 2005, Sf. 282