Takıldım mı, takılırım!..
Bunun da kaç mânası vardır, siz hesap edin!..
Bu sefer; Türkçe’nin güzelliğine, gerek içinden, gerekse dışından gelsin, kelimeleri kaynaştırıp hâlleştirip gönüldeşleştirmesine takıldım!..
Takılmak, burada, biraz kaba düştü değil mi? Hem de fazlaca!..Ee..tabiî, ‘gönüldeşleştirmesine’ye de takıldım!..Lütfen, siz de takılın ki, bakın onda ne hârika mâharetler var!..
Ey benim nârin, zarîf, görkemli kelimelerim!..Güzel, hârika, şâhâne, muteber, kıvrak, işlek Türkçe’m, seninle yazmanın zevkini tadarken, nereden çıktıysa şu ‘takılmak’ kelimesi, ona takıldım!..
Dünya dillerinin hangisinde ‘ gönül’ var ki, ‘gönüldeşleştirmesine’, olsun!..
Ne yalan söyleyeyim; göğsüm kabarıyor!..Hani derler ya, davul gibi!..İşte, öyle!..
İpin ucunu kaçırmadan, esas mevzuya geçeyim!..Ne demek ipin ucu? Şimdi de bu mu çıktı karşıma!..Ne hârika terkiplerimiz var!..
Esâsa döneyim!..
Şu galat-ı meşhûr meselesi bir türlü yakamı bırakmıyor!..İnanın ki, bunca zamanı nasıl hebâ etmişim, aklım almıyor!..
Ben, ‘UYGAR-LIK-SIZ’ bir adam mıyım ki, bunca zaman bunu düşünememişim!..
Meselâ; uydurma bir kelime olan “özgür”ün, bir mânası da, “serbest”miş!..
Yâni; hem “serbest” ve hem de , İstiklâl Marşı’mızdaki ve Atatürk’ün, “Cumhuriyet, sizden , fikri hür, vicdanı hür, irfânı hür nesiller ister” “ vecizesindeki “hür” kelimesine karşılık bir galat-ı şâhâne(!)..
Ve bu, muhteşem galat-ı meşhûr, elbirliğiyle, ‘galat-ı meşrû’ hâline de getirilmiş!..
Peki…serbest, “özgür”ise, “serbest bölge, serbest güreş, serbest meslek, serbest şiir, serbest vuruş” nasıl diyeceksiniz/diyeceğiz?
“Atış serbest” diye bir deyimimiz de var!..Nasıl olacak şimdi?!
Düşünmek, gerçekten zor işmiş!..Bundan vazgeçsem diye düşündüğüm zamanlar da olmuyor değil!..Fakat, görüyorsunuz ki, vazgeçmeyi de, düşünmek zorunda kalıyorum!..
Düşünüyorum da, bunca galat-ı meşhûr varken, bizimkiler, niçin, Türkçe kaidelere uymayan yeni galatların peşine düşmüşlerdir, anlamak zordur!.
Taaa Orhun Kitâbeleri’nden beri yazılıp konuşulan ‘kişi’ gibi berrak, işlek, dupduru bir kelimenin yerine, nasıl akıl etmişler de “birey” gibi, asılsız, nesilsiz, soysuz, köksüz bir kelime uydurmayı becermişlerdir hayret doğrusu!..
Yûnus Emre gibi, cihân târihinin Şâirler Sultanı’nın kullandığı bu ‘kişi’ kelimesinin yerine, nasıl böyle bir ‘ucûbe’yi uydurmak istidadını göstermişlerdir hayret ederim!..
“Fert, zat, şahıs” kelimeleri de, kişi gibi, senelerdir, Türk milletinin sevip kullandığı kelimeler olduğu hâlde, hangi ihtiyaçtan doğmuştur ki, “birey” diye bir ucûbe, gelip bunların yerine talip olmuştur?
Bu “birey”e bağlı olarak, bir de, “bireysel” galatını piyasaya sürdüler…Bilinmiyor mu ki, “birey”e eklenen (-al) ve (-el) takıları da F(ı)ransızca’dan ithâldir.
Bakınız, bu hususta, Ziya Paşa’mız ne demiş:
“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
Düşünüyorum da, şu “özgür”, “birey” ve “bireysel” ucûbeleri , Ziyâ Paşa’nın zamanında olsaydı, acaba, ne yapardı???
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bir konuşmasında şöyle der: “Dil, gönlü yüzdüren gemidir. Dil gidince, gönlün gider.”