Demokrasi; ben varsam, vardır!..
Aşk; benimle bâkidir!..
Hiç kimse, benim gibi veya benim kadar Müslüman değildir!..
Milliyetçilik, sâdece benimle vücûd bulmaktadır!..
Çağdaşlığı/moderniteyi, ben temsil ediyorum!..
Adâletin yegâne temsilcisi benim!..
Öyle Mİ?
Maşallah!...Maşallah!..Maşallah!..
Bu kadar haset, bu kadar kendini beğenmişlik, bu kadar benlik, bu kadar kibir, elbette ki, sâdece bugünün insanına mahsus değildir!..Her devirde mevcuttu ammâ, şimdilerde azgınlaştı, çığırından çıktı!..
Sırayla; hangi demokrasi, hangi aşk, hangi Müslümanlık, hangi milliyetçilik, hangi çağdaşlık ve bilhassa hangi adâlet, diye kendimize soralım!..
Sahi!..Hangi?
Meselâ; şu aşk faslına bakalım!..Aşk; nedir? Ne mecâzî aşk kaldı, ne de hakîkîsi!..Mecâzîsi olmayanın hakîkîsi mi olur?
Sokaklara bakınız, salonlara bakınız, s(ı)tadyumlara bakınız, hastahâne ve okul koridorlarına bakınız…hangi sevgiden, hangi muhabbetten, hangi hürmetten eser var!?
Hâlâ ve durmadan hapishâne açmayı neye yorumluyorsunuz?!
Adâlet timsâli olmak, hapishâne açmakla mı ispat edilir?!
Her saniye, hâlden hâle giriyoruz!..Bunun adına da ‘değişim’ diyoruz!..
Neyin değişimi? Dışı, cilâlı; içi, kof bir idrâk!..
Bukalemun gibi Mİ?!
Zinâ, serbest; hakaret yasak!..Al, sana, değişim!..
Eski ‘dâvâ adamları” şimdilerde yokMUŞ!..
Dâvâ adamı; karşılıksız/menfaatsiz yâni hasbî olarak gayret gösterendir!..
Makam-mevki –mülk talebi yoktur!.. Maaş artırımı, otomobil, yazlak, kışlak, güzlek, uçak merakından uzaktır!..’Merak’, sözün gelişi; doğrusu, ihtiras, doyumsuzluk, açgözlülük, tamah!..
Çünkü..
Dâvâlar, fikirlerle yürür/yürütülür!..Dürüstlükle, ahlâklılıkla gelişir, genişler!..Düşünmeyi gerektirir!..
Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî diyor ki;
“Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar
keskes kuş gibi olup o harama batmışlar.
Molla, müftü olanlar, yalan fetva verenler,
akı kara kılanlar cehenneme girmişler.
Kadı, imam olanlar, haksız dâva kılanlar,
eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.
Rüşvet alan hâkimler, haram alıp yiyenler,
parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.” (Eraslan, Sf. 341)
Fikirler; kalemle kâğıtla ilerler!..Kalem kâğıt dedimse, şimdilerde bilgisayar/yaygınağ var!..
Peki; bunu, fikir sahasında kullananımızın yüzdesi ne kadar acaba?..
İstatistikçilerimiz, bir de buna el atsalar, çok iyi olur!..
Bakalım ki, yaygınağdan istifâde eden ne kadar dâva adamımız var!..
Basit sanmayın!..Gerçek istatistik bu olmalı!..Bunun bilinmediği yerde, fikir üretiminden fasulye üretimine kadar hiçbir şeyin sırrını çözemeyiz!..
Bu; düşünme mahareti sırrı hattâ bilgi edinme sırrı’nın ifşâsı’dır!..
Etin fiyatını biliriz, kavurma nasıl yapılırda mutabık oluruz da, nasılını, niçinini, nedenini..çözemeyiz!..
Hâlâ perukla uğraşıyoruz..Sokma sahte sakallılarla top sakallıların sözleri kimin umurunda!..Sâdece kalıp!..
Babadan kalma arsanı satıp, mersedes, audi alırsın da, körpe körpe delikanlıların ve pırıl pırıl genç kızların aylak aylak işsiz gezerler!.. Buna, susarsın!..
Sen; memleketin en ücrâ köşesindeki üniversitede binbir zorlukla –güyâ- üniversite tahsili yaptım sanarsın da, birilerinin yavrucukları, bilmem, Avrupa’nın, Amerika’nın hangi meşhûr üniversitesinde hem keyif çatar, hem üniversite bitirir ve hem de doktorasını tamamlar ve sonra da, başına musallat oluverir!..
Ve; iş, işten geçer!..Kan kusarsın!..
Bunların doktorası , sanmayın ki, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’inki gibidir!..
Sıra, şimdi, O’nda!..Başgil’de!.