Acaba, insan, düşünmedikçe, nasıl oluyor? İnsan için ‘düşünmemek’ mümkün mü?
Elbette, değil!..Ammâ, düşünce melekeleri zayıf veya kaybolmuşların hâli, herhâlde, keyifli bir rahatlık olmalı!..
Gamsızlık, başka bir şey!..Vurdumduymazlık, umursamazlık, bananecilik, nemelazımcılık..işin başka bir cephesi!..
Düşünme melekesi var da, düşünmezlere’dir sözümüz!..
Bir insanın vurdumduyar, umursar, bananeli, nemelâzımlı ..olması kadar tabiî ve takdire şayan ne olabilir!..
O zamanlar, bugünki teknoloji olmadığı için, elbette, pek çok âlet de yoktu!..Merak ufku, zayıftı!..Düşünme azdı…Yeni bir şeyi görmeyende, merak nasıl uyanır!..
O zamanlarda, kömür ütüsü vardı…Manyetolu telefon vardı, pilli radyolar vardı ve tahta kaşıklarla bakır sahanlarda birkaç kişi aynı çorbaya kaşık sallanıyordu.
Kapılarda tokmak bulunurdu. Zil geldiği zaman, modernitenin ilk basamağına ulaşmış olunurdu.
Cizlavet lâstik ayakkabının topuklusuna bayılırdık…Düz olanını daha ziyade kadınlar giyerlerdi. Boya istemezdi. Yalnız, delinince veya bir yeri yırtılınca, ayakkabı tâmircisinde o kısma bir yama yaptırılırdı.
Öğretmenimiz, bize, yamalı giymenin ayıp olmadığını, temiz olmayan elbise giymenin çok ayıp olduğunu sık sık telkin ederdi.
Yamalı pantalonlu ve ceketli çok kişi vardı…Onların yanından geçerken, yamalarından ziyade, temiz olup olmadıklarını gözlemeye çalışırdım…
Akşam olmasını istemezdim..Çünkü, karanlık basınca, beş numara, yedi numara ondört numara fitilli gaz lâmbası mâcerası başlardı…
Güğümler vardı..Tahta oluklardan su doldurmaya giderdik…Su da, ne su!..Pırıl pırıl ammâ, zar-zor akıyor!..Güğümler, ibrikler bir türlü dolmak bilmiyordu!..
Güğümler de, ibrikler de, sahanlar da, tencereler de, leğenler de bakırdı…Büyükler abdest alacakları zaman, sevaba kavuşmak için, koşar bir havlu, bir bakır leğen ve bir de ibrik getirirdik…Bunda, âdeta yarış ederdik!..
T(i)reni, liseye gittiğim zaman zaman, Erzincan’da gördüm…Renkli televizyonu ise, otuzumda F(ı)ransa’da..Evimde siyah-beyaz televizyon yoktu ammâ, renklisiyle yabancı bir diyarda gözgöze gelmiştik!..
F(ı)ransa dönüşü, siyah-beyaz televizyona kavuştum..Yedi ay taksitli, yedi bin lira…1974!..
Düşündükçe; insan, nelerle uğraşıyormuş, diyorum!…Şimdi her kişinin elinde bir telefon, her masada bir bilgisayar..
Bilekili kara-ocağın başından, kuzineye geçince ne kadar sevinmiştim!..
Artık, o ocağın üzerinde, bir zincire bağlı koskocaman isli bir karakazan yoktu…Sacdandı ve üstünde yemek pişirilir, bir gözünde de ekmek..Hem de, bulunduğu yeri ısıtırdı..
Diyebilirim ki, hiçbir şeye beğenmeye beğenmeye geldik bu zamanlara…Aslında, hepsi de işimizi görüyordu!..
Varlıklı olanların atları vardı…Esasen, radyo da bunların evinde bulunurdu…Taşımacılık, eşeklerle ve katırlarla; hastalar ise, sal’la omuzlarda doktora götürülürdü.
Düşündükçe, düşünmek istemiyor insan…Şimdilerde, âcil hastalar için uçak bile tahsis ediliyor!..
Bisiklete binmek, en büyük emellerimden biriydi..Belki, hâlâ da öyledir!..Onu, pek düşünemiyorum!..Belki de, bilerek düşünmek istemiyorum!..
Bakın, yeni bir şey ortaya attım: Bilerek düşünmemek yânî düşünmek istememek!..
Var mı böyle bir takdim? Var mı böyle bir p(i)sikoloji?
O muazzamlar üstü Muazzam Kitap’tan da bir hisse alamadıktan sonra, varın, insanlığımızın varlığını siz düşünün!!!