Hızırbeg Gayretullah, kızıl Çin zulmünden kaçarak, Türkiye’ye gelen Doğu Türkistanlı bir fikir, dâvâ ve mücâdele adamıdır.
Doğu Türkistan Sürgün Hükûmeti Cumhurbaşkanı Vekili, Türk Göçmen Mülteci Dernekleri Federasyonu Doğu Türkistan Temsilcisi, Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu ve Kazakistan Yazarlar Birliği Üyesi görevlerinde bulunmuş, Türkiye’nin birçok şehrinde Doğu Türkistan ve Türk Dünyâsı’yla ilgili konferanslar vermiş, makaleler yazmış ve kitaplar yayınlamıştır.
Aramızdan ayrılışının birinci yılında, O’nu, tekrar rahmetle anıyorum.
Vefâtından sonra yazdığım “Hızırbeg Gayretullah’ın Ardından” başlıklı yazımda şöyle demişim:
“ ‘Ölüm’ kelimesi; maddî yapısı itibariyle ‘doğum’ kelimesinden daha yumuşak bir söylenişe sahip olmasına rağmen, iç muhtevâ bakımından ‘soğuk’ ve zaman zaman da ‘ürperti veren’ bir kelimedir.
İnananlar için, bir ‘geçiş ânı’dır ve son Şâirler Sultânı Necip Fâzıl’ın:
”Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”
Diye, “Güzel Şey” başlıklı beytinde ifade ettiği gibidir.
Hızırbeg Gayretullah; Doğu Türkistan’da doğdu. Dedesi Muhammed Can, âlim bir insandı ve müftüydü. Babası Kaynaş Bey ise, Manas Emniyet Müdürü’ydü.
Göç etmek mecburiyetinde kaldığı Türkiye’de, 1953 yılından beri yaşamakta ve Doğu Türkistan Sürgün Hükûmeti Cumhurbaşkanı Vekili vazifesini üstlenmekteydi.
O; Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’ı işgalinden sonra, katledilen, ezilen ve sürülen binlerce ve belki de milyonlarca insan gibi, büyük zorlukları aşarak, çâreyi göç etmekte bulanlardan ve âileleriyle birlikte Türkiye’ye gelenlerden sâdece biriydi.
Türkiye’ye geldiğinde, kendi ifadesiyle, dokuz yaşındaydı ve tahsilini Türkiye’de yaparak bütün ömrünü Türklük ve Doğu Türkistan’ın işgalden kurtulması dâvâsına adamıştı.
Hızırbeg Gayretullah’ın; 06 Nisan 2022 târihinde (dün), ikamet ettiği İstanbul’da vefât ettiğini duyunca, elbette ki, çok üzüldüm. Çok nârin, tevâzû sahibi ve vatanperver bir insandı.
Ne tesadüf ki, O’nunla, yine bir Nisan günü (19 Nisan 2003) târihinde, Samsun Türk Ocağı Konferans Salonu’nda, Türk Dünyası’yla ilgili olarak yaptığı bir sohbette tanışmıştık.
Konuşmaya başlamadan önce, takdimini ben yapmıştım ve bundan çok büyük bir memnuniyet duymuştum.
Zîra; Hızırbeg Gayretullah, Türk Dünyası’nın mes’elelerine kökünden/temelinden/esâsından vâkıf bir fikir ve mücâdele adamıydı.” (Bknz. M. Halistin Kukul, Hızırbeg Gayretullah’ın Ardından, wwwkapsamhaber.com-07 Nisan 2022-17.24)
Zaman, hızla akıp gidiyor, deriz ya; aslında, böyle bir şey yok!..Zaman; yerli yerinde duruyor ve bizler, birer ikişer akıp gidiyoruz. Zaman ise, sâdece, şahitlik yapıyor!..
İşte; daha dün dediğimiz bu ayrılık zamanı, bu ânda, bir seneye ulaşmış!..
Hızırbeg Gayretullah’la, 2003 yılında, konferans vermek üzeri geldiği Samsun Türk Ocağı’nda tanıştığımızı söylemiştim. İstanbul’a döner dönmez, “Altay Kartalı Osman Batur” adlı kitabını imzalayarak, bana şu ithâfla göndermişti:
“Muhterem ülkü ozanı, edip H. Kukul beyefendiye en derin hürmetlerimle, İmza. 29.04.2003”
“Uzaklara Balam” adlı kitabını da şu ithâfla göndermişti: “Değerli dâvâ adamı Halisin Kukul Beğe, 25.03.2009. İmza”
Üçüncüsü ise, “Dumanlı Yıllar” kitabıydı ve onu da, şu ithâfla göndermişti: “Pek Muhterem ülküdaş Halis Ağabeye, Babamın hatıralarını saygı ile sunarım, 11.04.2010. İmza”
Hızırbeg Gayretullah, hakîkî bir dâvâ adamıydı. Ne yazık ki, Türkiye, O’nu, yeterince tanımıyordu. Çeşitli vesîlelerle, bana gönderdiği bu üç kitabının okunması için, çeşitli dergi ve gazetelerde, yayğınağda tanıtım yazıları yazdım. Çünkü; okunması ve O’nun dâvâsının müşterek bir ülkü olarak Türklük dâvâsı olduğunun bilinmesi gerekirdi.
19 Nisan 2003 tarihinde, Samsun Türk Ocağı konferansı öncesinde, kendi eliyle kaleme aldığı hayat hikâyesini okumuş ve misafirlere takdimini yapmıştım. Şimdi, o yazının tamamını sunuyorum. Ancak, görüleceği üzere, burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır:
Birçok kayıtta, Hızırbeg Gayretullah’ın 1940 doğumlu olduğu ve Türkiye’ye 1949’da dokuz yaşında iken geldiği yazılıdır. Şöyle ki;
“1944 yılı Doğu Türkistan’ın İli vilayetine Savan kazasında doğdum. Babam Savan emniyet müdürü idi. Dedem müftü olup, Erenkabırga-Tiyanşan-Müftü adli maruftu. Çinliler tarafından önce ölüme, daha sonra müebbet hapise mahkum oldu. 1953 yılında, Türkiye’ye ailemle birlikte göçmen olarak geldim. Tahsilimi tamamladım. Gazeteci ve yazarım. Birçok milletler arası konferanslarda doğu Türkistan davasını savundum. Türk basınında 2000’e yakın makale, üç tane kitap yazarıyım. Hâlen bir devlet kuruluşunda çalışıyorum. Türklük davasının bir neferi olarak 40 yıldan beri çalışmaktayım.”
“Üç Önemli Kayıp ve Fransa’da Durum” başlıklı yazısında, Arslan Bulut, şunları söylüyor: “Yine güleç yüzüyle bilinen Hızırbek Gayretullah’ı ise cenaze töreninde oğlu Ertolkun Gayretullah şöyle anlattı:
“Babam merhum Hızırbek Gayretullah, 82 yaşında ahirete intikal etti. Kendisi 1940, Doğu Türkistan Altay doğumluydu. Altaylardan, Himalayalara savaşarak, çölde, dağda, bayırda, zor ve çileli günler çekti. Türkiye’ye geldiğinden itibaren de Türkçülerle beraber, çalışmalarına devam etti. 1977’de belgesel olan, “Altaylarda Kanlı Günler” kitabını yazdı. Ve 82 yıllık hayatının 70 yılını Doğu Türkistan davasına adadı. Hiçbir zaman taviz vermedi. Ben 48 yaşındayım, kendisiyle 33 yıl dava arkadaşlığı yapma şerefine eriştim. Hakkınızı helâl edin. Türk dünyası bir sancağını kaybetti. İnşallah o sancağı biz tutmaya çalışırız, gayret gösteririz. Mekânı cennet olsun.” (Bknz. Arslan Bulut, Yeniçağ Gazetesi, 13 Nisan 2022, Sf. 9)
Şüphesiz ki, bu noktada, benim söyleyebileceğim hiçbir söz olamaz. Biri, kendi el yazısıyla ve diğeri de, oğlunun ifadesiyle iki doğum tarihiyle karşı karşıyayız. Zannımca, tıpkı benim doğum tarihim gibi (Çünkü, benim dört doğum tarihim vardır), nüfusta ayrı, hakikatte ayrı bir doğum tarihi söz konusudur. Allah, mekânı nûr doldursun!..
“Dumanlı Yıllar”; Hızırbeg Gayretullah’ın babasının hâtıralarını ihtivâ eden kitabıdır. Hızırbeg Gayretullah; onu, Türkiye Türkçesi’ne çevirerek sunmuştur.
Bu kitabı hakkında yazdığım makalemde şunları şöylemiştim:
“Daha önceleri zevkle, hüzünle ve ibretle okuduğum "Osman Batur, Altaylarda Kanlı Günler, Çin'de İslâmiyet ve Türkler, Lopnor Ve Nevada Semey'de Nükleer Facia, Zor Ata Eyer Vurmak ve Uzaklara Balam"ın yazarı Hızırbek Gayretullah, yeni eseri "Dumanlı Yıllar" ile târih dünyamıza yeni bir kapı aralıyor.
Târih; sorgulanıp hesaba çekilmez ise, ondan ibret almak da sâdece ham hayâl olur. Başlangıç'ın sonuç'a tesir edici âmillerini teşhis ve tespit ile başlayan ameliye, harmanlanmak suretiyle, bütün şuûr altlarındaki inisiyatifleri millî ve beşerî idrâke sunmadıkça benzer kapılar aralamak da mümkün değildir.
Hızırbek Gayretullah, îmânlı, Türklük sevdâlısı bir yazardır. Türk Dünyası'nın neresinde bir sevinç yâhut da bir hüzün varsa, bütün bunları aynı ile yaşamaktadır.
Anavatanı-Atayurdu Doğu Türkistan'dan ayrılıp, kardeş-gönüldeş yurdunda konakladıktan sonra, hiç durmadan, bu hasret ile çalışmalarını sürdürmüştür. Sonuncusu olan "Dumanlı Yıllar", inanıyorum ki, Türk Dünyâsı'nın gelecek nesilleri için olduğu kadar fikir dünyâmız için de çok kıymetli bir vesîkadır.
Tabiî ki, bunun sebebini hemen söylemem gerekiyor. Zîrâ; "Dumanlı Yıllar", Hızırbek Gayretullah'ın, kızıl Çin zulmünden kaçarak Türkiye'ye gelen , 1972 yılında 54 yaşında iken vefat eden babası Kaynaş Gayretullah'ın 1953 târihinde yazdığı hâtıralarıdır. İlgi çekicidir ki, bu hâtıralar, aradan geçen zaman zarfında oğlu Hızırbek Gayretullah tarafından ancak elde edilebilmiş ve vakit geçirilmeden de gerekli ekleriyle birlikte kitap hâlinde yayınlanmıştır.
Eserin girişinde, Hızırbek Gayretullah, bu durumu şöyle îzâh ediyor: "1953 Yılında İstanbul Sirkeci göçmen evinde iken babam hatıralarını Kazak yazma geleneğindeki manzum-koşuk türünde, önsözü ise nesir-düz yazı olarak kaleme almıştır. (Sf.7)
(…) Eserde, ayrıca, Kaynaş Gayretullah'ın 1953 yılında Türkistan dergisinde yayınlanan "Türk Kazak Aşiretlerinin Yaşayışları" başlıklı bir makalesi; Kaşgarlı İsmail Cengiz'in, Doğu Türkistan Dergisi'nde yayınlanan "Vefatının 11. Yılında Kaynaş Gayretullah" başlıklı bir makalesi ile Kaynaş Gayretullah'ın "Aziz Ve Muhterem İsa Yusuf Bey" başlığını taşıyan, 1960 yılında İsa Yusuf Alptekin'e yazılmış bir mektubu da yer alıyor. Bu değerli mektubun önemine binâen, sâdece üç paragrafını nakletmek istiyorum. Diyor ki:
"12. 07. 960 tarihli mektubunuzu aldım. Teşekkür ederim. İstanbul'da bütün Doğu Türkistanlıları içine alan bir Doğu Türkistan göçmenleri cemiyeti kurduğuna cidden çok sevindim.
Buna rağmen, gönül isterdi ki, yalnız Doğu Türkistan değil, bütün Türkistan'ı içine alan ve onların içtimaî-sosyal ve aktüalite hayatlarına destek olan bir cemiyet kurulmuş olsun.
Şimdiye kadar böyle bir cemiyetin kurulacağını umuyor ve ümitle bekliyorum. Zira bizlerin artık tek vücut olarak çalışma zamanı gelmiştir. Bugüne kadar çeşitli müessir ve parçalayıcı zihniyette olanlar bizlerin -bilhassa avam-tabakamızın perişan, sefil ve çeşitli yollarla denize serpilen kum gibi dağılmamıza vesile olmadı mı?"(Sf.71)
İşte, bütün meselemiz, bu cümlelerde düğümleniyor. İbret alınmayan târihin hiç kimsenin işine yaramayacağının bilinmesi gerekiyor. O hâlde; Türk Dünyâsı'nın, bu ve bunun gibi eserlerden ibret alabilmesi için, yeni "durum muhâkemeleri", yeni "iç muhâsebe" ve "musâhabeler" yapması gerekiyor.
Târihimizi, tahlilci bir nazarla idrâk etmemiz, başarılarımızdan çok hatalarımız üzerinde durmamız gerekiyor.
Aksi takdirde, gaflet, ibretin yerini alır. Ve artık;"...çeşitli yollarla denize serpilen kum gibi dağılmamız"ın vaktinin geçtiğini, her türlü tedbiri aldığımızı ilân etmemiz gerekir.
Bu sebeple; "Dumanlı Yıllar", "samimî bir iç muhâsebenin acılı hâtıralar kitabı" olarak kabûl görmelidir. (Haberleşme-İsteme:0.532.302 92 04) ( Bknz. M. Halistin Kukul, Dumanlı Yıllar, Samsunhabertv.com-01 Temmuz 2019- 10.59)
M. Aybike Sinan; vefâtının ardından, “Hızır Bek Gayretullah” başlıklı yazısında, iki önemli tespitte bulunur:
“Geçtiğimiz gün konuştuğumuz bir iş insanı, Türkistan coğrafyasında (Bütün Türk Cumhuriyetlerini kastediyorum) Hızır Bek Gayretullah benzeri güçlü kişiliklere ihtiyaç duyduklarını anlattı. Resmî görevi olan diplomat ve memurların birçok konuda yetersiz kaldıklarını, bölgede yol ve yordam bilen, kardeş ülkeler arasında diaspora alanında sağlam ilişkiler kurup, köprü vazifesi yapacak kanaat önderleri olduğu takdirde yol almanın daha kolay olacağını söyledi.
Hızır Beg Gayretullah, aynı zamanda iyi bir yazardı. “Altaylarda Kanlı Günler”, “Altay Kazakları”, “Sömürülen Vatan: Türkistan”, “Uzaklara Balam” kitaplarını telif etti. Kayseri İstiklâl gazetesine yazdı.
O acı ve keder dolu göçün tanığı olarak yazıları “Altaylarda Kanlı Günler” kitabı hiçbir yönetmenimizin ilgi alanına girmedi. Ülkedeki sığınmacıların ilginç hikâyelerini filme çeken gayrimillî sinema sektörü, Türk tarihinin bu gözyaşı ve elem dolu göçünü ne duydu ne de bildi!” (Bknz. M. Aybike Sinan, Hızır Beg Gayretullah, Türkiye Gazetesi, 08 Nisan 2022, Sf. 3)
Demek ki; bütün gücümüzü, kendi değerlerimize, kendi coğrafyalarımıza ‘teksif etme’ zamanı’ çoktan geçmiştir. Âcilen, kültürel ve iktisâdî olarak, bütün gücümüzü müşterek bir havuzda birleştirmenin zamanı gelmiştir.
Doğu Türkistan Göçü, acımasızlığı ve bütün vahşetiyle, bir milletin üzerine çöreklenen kızıl emperyal bir soykırımdır. Ne yazık ki; bundan nice habersiz olanlar mevcut olduğu gibi, bilenlerin de, bunu dillendirmekten dahi imtinâ edenler e şâhit olmaktayız.
Türkiye ve Türk Dünyâsı, sür’atle ve bütün hızıyla kendi değerlerine dönmeli, sâhip çıkmalı ve bütünleşme yollarını aramalıdır.
Kimsenin şüphesi olmasın ki, bunda ihmâli olanları, geleceğin Türk nesilleri aslâ ve kat’a affetmeyecektir!..