Kadırga; Karadeniz’de en çok sözü edilen yaylalardan biridir. Ne zaman sözü geçse, meraklanır ve oraya gitmeyi arzulardım. İkamet ettiğim yere uzak olmamasına rağmen, bir türlü gidemediğim mekânlardan biri olarak içimde hep ukde olmuştur.
Nihâyet; Fâtih Sultan Mehmet Han’ın T(ı)rabzon’u fethinin 563. yıldönümü olan 15 Ağustos’un ertesi, güneşli, sisli, alçak-yüksek bulutlu, hafif rüzgârlı, zaman zaman serin, bâzen üşüten, bir görünüp bir giden dumanlı fakat ap-açık bir Cuma gününde, burayı görmek nasip oldu.
Yayla girişinde, Devlet tarafından, alt alta yazılmış;
“Kadırga Yaylası Oğuz Obası”
Tabelâsıyla karşılaşılır…Ve artık, geldiğiniz mekânın kime ait olduğu bilir ve kökünün nereden geldiğinde hiçbir tereddüdünüz ve şüpheniz kalmadan yola devam edersiniz..
Kadırga Yaylası’na, sâhilden itibaren, ya Vakfıkebir-Tonya ya da Beşikdüzü-İskenderli-Tonya üzerinden gidilir.
Kuzeyi, T(ı)rabzon; güneyi, Gümüşhane’dir. Bu sebeple; T(ı)rabzon’un Vakfıkebir, Beşikdüzü, Tonya ve Gümüşhane’nin de, Kürtün ve Torul ilçeleriyle sıkı irtibatlıdır.
Kayıtlarda, “Kadırga Pazar”, 2300 metre ve uzantısı olan Taşoluk Tepesi ise, 2420.4 metre olarak gösterilmektedir. Çevrenin en zirve noktası, burasıdır.
Rivâyet edilir ki; Fâtih Sultan Mehmet Han, T(ı)rabzon’u fethetmeden önce/fethi esnâsında, birçok mühim noktaya nöbetçiler yerleştirmiştir. Bu noktalardan biri de, halk arasında, senelerden beri “Kadırga Yaylası” diye sözü edilen bu yayladır.
Konuştuğum vatandaşlardan aldığım şifahî bilgilere göre, durum şöyledir (Tabiîdir ki; bu meselenin ciddî olarak araştırılması gerekir):
Muhakkaktır ki; mahallî güçlerden/milislerden teşkil edilerek belli noktalara yerleştirilen bu askerler, birbirleriyle çok sıkı bir şekilde irtibatlıdır.
Bunlar; namaz vakitlerinde; gerekli tedbirleri alarak, Kadırga Pazar diye adlandırılan yerden takriben yüz metre daha aşağıda bir yerde namaz kılarlar…Burası, ilerde, “Cuma Câmi” diye de adlandırılacak olan yerdir ve buna isnaden de, zaman içinde, buraya bir cami inşâ edilir. Fakat bu câminin üstü açıktır. Bu defa, adı: “Üstü Açık Câmi” olarak geçer.
İşte bu câmide, ilk defa, 16 Ağustos 2024 tarihinde, Cuma namazı kıldım ve çok şeye de şahit oldum.
Zaman içinde, bu câminin etrafı duvarla çevrilmiş ve Kâbe cihetine iki de minâre yapılmış..
Kadırga Yaylası’nda bir câmi daha vardır. Bu; hepimizin bildiği mutâd câmilerdendir.
“Üstü Açık Câmi” ise, sâdece, Cuma namazları için faaliyettedir ve şahid olduğum üzre, bugün, kadın-erkek, herkes, akın akın buraya koşmaktadır.
Hâdise şöyle anlatılır:
Günlerden bir gün; askerlerden biri, uzaktan, bir diğerine, “Kadir nerededir?” diye seslenmiş. O da; “Kadir, kaya’nın dibinde/yanında!” tarzında bir cevap vermiş.
Bu, şu demektir ki; “Kadir” isimli mücâhid asker, oralardaki bir “kaya”nın dibinde/yanında şehit olmuştur.
Böylece; zamanla, “Kadırga” isminin buradan geldiği kanaati hâsıl olmuş ve yerleşmiş...
Cuma namazı sonrasında, bana dediler ki; şu ilerki, mezar da, bir “yatır var” fakat onun kim olduğunu da kimse bilmiyor.
Arabayla, takriben beş-on dakikalık bir mesâfede..Gittik..
“Yatır” denilen mezarın taşında hiçbir künye/yazı mevcut değil..Başucunda sivri şekilsiz bir taş ve taşa da doksandokuzluk bir teşbih geçirilmiş…Tabiî ki, bakımsız da..Üzerinde otlar yükselmiş vaziyette…Çevresi, korumaya alınmış. Bir de, küçük minâreli bir mescidi var..
Ziyârete gelenlerle konuştum, hiç kimsenin bu hususta bilgisi yok. Altmış yedi yaşında olduğunu söyleyen biri, dedesinin, kendisine yukarda sözünü ettiğim, “Kadir, kaya’nın dibinde/yanında!” cümlesine benzer ifadeler kullandı. Seslenilen yer belli değil, kaya belli değil!..
Otuzbeş-kırklarında yağız biri, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde bile, burada çok sayıda şehit verildiğinden, bu sebeple de, Kadırga’nın çok önemli olduğundan bahsetti.
Benzer şeyleri, Kadırga Yaylası’na çıkarken geçtiğimiz ve kayıtlarda Kazma Köy Obası veya Kefli Obası diye adlandırılan ve Kadırga Yaylası’na takriben 5-6 kilometre uzaklıkta bulunan oba için de söylediler.
Kazma Köy Obası’nın rakımı 1950 metre; bunun devamı olan ve Ziyâret Tepe diye adlandırılan tepenin yüksekliği ise 2072 metredir. Ziyâret Tepe ismi verilmesinin sebebi ise, burada, değişik zamanlara ait, çok sayıda Türk şehidin bulunması ve bu sebeple de, Kazma Köy Obası’na gelenlerin ziyâretgâhı olmasıdır.
Kadırga Yaylası’nda, her sene, temmuz ayı ortalarında, çevre il ve ilçelerin de katılımlarıyla, an’anevî Otçular Şenliği de düzenlenir..Hattâ, ‘resmî merasim’ için, t(i)ribün bile hazır vaziyettedir ammâ hâlini bir görseniz, paslanmış bir iskelet hâlindedir.
Elbette ki, sâdece bunlar değil: Kazma Köy Obası’nın ve Kadırga Yaylası’nın çevresinde, bu muhteşem tabiat içersinde, onlarca oba daha bulunmaktadır.
Güneşinin de, karının da, dumanının da, çisesinin de, bulutunun da farklı farklı zevkler tattırdığı bu hârika mekân(lar)ın, insanı cezbetmemesi mümkün değildir.
Ancak…
Nereden başlayacağımı tekrar düşünmem gerekecek!..
Cuma hutbesinden başlayayım:
Cuma hutbesinde, imam, hulâsa olarak, emânetin korunması ve temizlik’ten bahsetti…Elbette ki, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şer’ıflerden örnekler verdi. Hiçbir söz söyleme haddimiz değildir!.. Hârika!..Mükemmel!..
Böylesine,’ tabiî, târihî, kültürel ve sosyal vasıflara sahip’ olan “KADIRGA YAYLASI”, acaba, bu zamana kadar, salâhiyetlilerden gereken ilgiyi görebilmiş midir?
Esas mesele budur!..
Öyleyse, yine, Cuma Câmisi veya Üstü Açık Câmi’yle devam edelim:
Haftada bir, namaz kılınan, tabiî hâli muhafaza edilmiş yâni zemini çimenli, böyle mukaddes bir mekâna, elbette ki, ayakkabıyla girilmesi beklenemez. Peki; ayakkabı koyma yerleri yeterli midir? Değilse, niçin?
Arazi, meyillidir. Bozulması, yâni düz hâle getirilmesi uygun olmaz. Ancak, çimenleri daha bakımlı olamaz mıydı?
Üsküdar Belediye Başkanlığı tarafından yapılmış olan helâlar gayet temizdir… Ancak, bâzı abdest alma muslukları o kadar yüksek ki, kadın-erkek, iki büklüm ve üzerinize su serpilmeden abdest almanız mümkün değildir..Bu işlerden anlayan hiçbir kimse mi yoktur?
Ve tabiî ki, Türkiye’deki son moda inkişâf, hoparlörler’dir…Onsuz, asla ve kat’a olmaz!..Ne diyeyi!
Bir başka şehirde, iki şerefeli minârede dörderden sekiz hoparlör gördüğüm için, buna şükrettim (!) desem mi, bilmiyorum!..
Muhteşem Türk Bayrağı’nın arasında dalgalandığı iki muhteşem minârenin herbirinde dörderden, sekiz hoparlör bulunmaktadır?!..
Arkadaş, yüz-yüzelli metre yukarında bir başka câmi daha var…Bu sesi nereye ulaştıracaksınız ki, herbirine dört hoparlör takılmış ve sekiz hoparlöre ihtiyaç duyulmuştur!?
Câmi etrafı yolları dapdaracıktır ve tozludur…Tabiîdir ki, yağmurlu havalarda, da çamurlu olur!..Vatandaşın araba çekecek güvenli bir yeri yoktur…
Aynı şekilde, “yatır” diye sözü edilen mezara gidiş yolu da iki arabanın zor geçeceği biçimdedir ve toz bulutu içindedir..
Yeri gelmişken söyleyeyim; halkımız, “yatır” denilince çok farklı düşüncelere kapılmaktadır. Burada, ağlayan bir kadın da gördüm. Niçin ağladığını soramazdım ve elbette ki, sebebini de bilmem mümkün değildir…
Şâyet, bu mezarın, kime ait olduğu bilinmiyorsa-ki, bilinmiyor-, öyleyse, künyesine, kim olduğunun ‘bilinmediği’ yazılmalıdır…
Yazılmalıdır ki, vatandaş, uydurma sözlere inanmasın, yanlışa/yalana/tereddüte düşmesin, düşürülmesin!..
Buraya, ister Vakfıkebir-Tonya-Kazma Köy Obası; ister, Beşikdüzü-İskenderli-Tonya-Kazma Köy Obası yolundan geliniz, yollar hârikadır, hepsi beton ve ulaşımda hiçbir akmasa mevcut değildir..
Peki, bu yollar böyle de, Kadırga Yaylası’nın içi niçin bu kadar karmakarışık ve perişandır?
Çok tuhaf, değilmi?!..
Pazar yerinde, belli ki, bir takım çalışmalar yapılmıştır…Bir iki yerde set duvarlar mevcuttur…Bir kepçe de, hâlâ çalışmaktadır ammâ onunla, hangi iş, ne kadar olabilir, bilemem!..…
Çünkü; mâlûm, Cuma günleri buranın pazarıdır ve daha önce saydığım, T(ı)rabzon’un ve Gümüşhane’nin ilçeleri buraya akın eder…
Böylesine önemli bir yerde, toz ve çamur içinde, esnafın tıkış tıkış bulunması revâ mıdır?
Hattâ; Otçular Şenliği için hazır bekletilen “resmî merasim t(i)ribünü”nün önü bile tam bir rezâlettir!..
Koca koca s(ı)tadyumları yıkıp, denizi doldurarak yenilerini yapan koca Türk Devleti, bu şehitler mekânına, niçin, hâlâ el atamaz ve bu insanları tozdan ve çamurdan koruyamaz, kurtaramaz, anlamak mümkün değildir!..
Tozsuz ve çamursuz bir yolda yürümek, bu insanların da hakkı değil midir?
Etrafta bir tane bile çöp kutun yoksa; hutbede, dünya kadar âyet-i kerîme ve hadîs- i şerîf oku, etrafı çöpten arınmış bir nokta bile bulamazsınız!..
Hangi “çevreyi koruma” ve hangi “temizlik” diye sormamız gerekmez mi?
Dışardan gelen misâfirlerin biraz olsun oturup dinlenebileceği, çevreyi temâşâ edebileceği, hattâ birkaç gün bile olsa kalabileceği tertemiz bir konaklama yeri yapılamaz mı?
Kadırga Yaylası ve diğer obalarımız için, birer ‘tanıtım el kitabı’ niçin hazırlanmamıştır?
Aslında; iki vilâyetin (Trabzon ve Gümüşhane) valileri veya burayla ilgili ve irtibatlı olan kaymakamları ve belediye başkanları ‘istişâre’ yapabilseler, bu meselelerin hepsi çoktan hâlledilmiş olurdu!..