Devletlerin gelişmişlik seviyesi, okuma oranıyla tespit edilir. Bu da, yayınlanan kitap, dergi/mecmua ve gazete basımı ve yayımıyla mümkündür. Bunlar; fikir merkezleri, fikir hazineleridir. Geçmişin bilgi ve tecrübelerini, zamana/günümüze taşıyan en önemli vasıtalardır. Matematikten astronomiye, fizikten biyolojiye, edebiyattan felsefeye, estetiğe kadar, bu, böyledir. Bu yazımda ele aldığım KÜÇÜK MECMUA, bir dönemin hâdiselerine çeşitli cephelerden bir bakışın nakledilmesidir ki, önemlidir.
“KÜÇÜK MECMUA”
İsmindeki ‘küçük’ kelimesine takılıp, aldanmamak lâzımdır. Aslında, bu, 5 Haziran 1338/5 Haziran 1922 târihinde, Ziya Gökalp tarafından, pek zor şartlar altında, Diyarbakır’da çıkarılmaya başlanan bir mecmua’dır yâni bir dergi’dir.
Bu mecmua; 5 Haziran 1922 târihi ile, 18 Mart 1923 târihi arasında tam “otuzüç” sayı çıkmıştır.
Denebilir ki; “Canım, şunun şurasında otuzüç sayı!..Ne ki!”
Öyle değil işte!..O devirde bunu çıkarmak için para gerekir, emek gerekir, gayret gerekir, yürek gerekir ve hepsinden önemlisi de, fikir ve bu fikri sevk etme kaabiliyetinde ülkü gerekir.
Günümüzden, yüz sene öncesinin şartlarını çok iyi düşünmek gerekir!..
Millî Mücâdele zamanları…O zamanın İstanbul’unun değil; Anadolu’sunun, Diyarbakır’ının veya herhangi bir şehrinin şartlarını ve imkânlarını iyi düşünmek gerekir.
Küçük boy ve iki sütun üzerine çıkan bu onaltı sayfalık mecmua, ‘bir devrin anatomisi’ni çizmektedir.
Şimdi de, “Küçük boy, iki sütun üzerine, onaltı sayfa”yı az görenler olabilir. Olsun!..
İsminin altında: “Haftada bir çıkar, ilmî, edebî, siyasî, iktisadî mecmuadır” yazısı yer alıyor.
İmtiyaz sahibi ve Sorumlu Müdürü Ziya Gökalp’tir. Yânî; bu “küçük” denilen büyük hedefli mecmuanın/derginin her şeyi Ziya Gökalp’tir.
Yayına başladığı 5 Haziran 1922’den, son sayısı olan 18 Mart 1923 tarihine kadarki her sayının fiyatı “on kuruştur”.
“KÜÇÜK MECMUA”; üç ayrı kitap hâlinde, “Çeviri Yazı” takdimiyle, Prof. Dr. Şahin Filiz tarafından hazırlanmış ve PANKUŞ YAYINLARI tarafından da basılmıştır.
Birinci kitap, 219; ikinci kitap, 194 ve üçüncü kitap ise, 192 sayfadır. Yânî; toplam olarak 605 sayfalık, büyük ve müthiş bir emek mahsûlü’dür!..
Böylece; elimizde, yüz sene öncesinin ‘târihî bir eseri’ bulunmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi’nden kısa bir bölüm nakledeyim:
KÜÇÜK MECMUA; “Ziya Gökalp tarafından, iki yıllık Malta sürgünlüğü dönüşü İstanbul’da tutunamaması, Ankara’da ise o sırada gerekli ilgiyi bulamaması üzerine gittiği Diyarbekir’de, matbuat umum müdürü olan arkadaşı Ağaoğlu Ahmet vasıtasıyla Ankara hükümetinin tasvibi ve bir miktar maddî yardım alınarak çıkarılmıştır. Dergi hemen tamamen Ziya Gökalp’in eseri olarak şekillenmiş, imkânları sınırlı bir çevrede yayınlanmasına rağmen Gökalp’in olgunluk dönemi fikrî verimlerini ihtiva etmesiyle dikkatleri çekmiştir.
Dergide Ziya Gökalp dışında imzası en çok rastlanan kişiler Ali Nüzhet (Göksel) ve Binbaşı Hâlis Bey’dir.” (Bknz. Müellif: Alim Kahraman, islamansiklopedisi.org.tr/kucuk-mecmua).
Prof. Dr. Şahin Filiz; birinci cilde yazdığı Sunuş’unda şöyle diyor: “Ziya Gökalp felsefeden sosyolojiye, siyasetten ekonomiye pek çok konuda yeri hâlâ doldurulamayacak yapıtlar kaleme almıştır. Bunlardan birçoğu bugünkü Türkçeye aktarılmış bulunmaktadır. Ancak onun 1922’de Diyarbakır’da çıkarmış olduğu “Küçük Mecmua” adlı dergi henüz Osmanlıcadan günümüz Türkçesine kazandırılmamıştı. Bu çalışma, tam 87 yıldır gün ışığına çıkmayı bekleyen işte bu mecmuanın çevirisidir.” (Sf. 10)
“KÜÇÜK MECMUA’nın üçüncü cildinin 23. sayfasında yer alan “Yeni Türkçenin Menfi ve Müspet Gayeleri” başlıklı makalede, Türkçe’nin, yabancı kelime istilâsından korunması ve ‘uydurma kelime’den sakınılması îmâ edilmekte ve şöyle denilmektedir:
“Bazıları, yeni Türkçeyi yalnız menfi gayelere malik zan ederler. Lisanımızda fazla birçok kelimeler terkipler, edatlar var. Yeni Türkçe bu fazla unsurların lisanımızdan çıkarılmasını ister, bu hedef yeni Türkçenin menfi gayesidir. Fakat yeni Türkçenin gayeleri yalnız bu menfi hedeften ibaret sanılmalıdır. Çünkü yazı lisanımızın hastalığı yalnız fazla kelimeleri, terkipleri, edatları havi olmaması değildir. Hastalık bundan ibaret olsaydı, bu fazla unsurları atmaya lisanımızı kolayca tedaviye muvaffak olabilirdik. Hâlbuki yazı lisanımızın ikinci hastalığı da birçok kelimelerin eksik bulunmasıdır. O hâlde lisanımızın tam tedavisi, bu eksik kelimelerin ilavesine de muhtaçtır. İşte, yeni Türkçenin müspet gayesi de bu eksik kelimelerin aranıp bulunması ve lisanî uzviyetimizde yerli yerine konulmasıdır.”
Bu durumunda, böyle mükemmel hazırlanmış ve târihî vasfa hâiz ve sâhip bir eseri tanıtmayı bir vazife addederek, yazarını takdir ve tebrik etmeyi de marifete iltifat olarak düşünüyorum.
Çünkü; Prof. Dr. Şahin Filiz, yüz senelik, şahsen benim de, aslını görmeyi çok arzuladığım bir eseri, Türk fikir hayatına kazandırmıştır. Şâyet bu yapıl(a)mamış olsaydı, KÜÇÜK MECMUA’nın isminin altında ifade edildiği gibi, “İlmî, Edebî, Siyasî, İktisadî Mecmuadır” beyanının bize sunduğu bilgilerden habersiz olarak yaşamaya devam ederdik/edecektik.
Kaldı ki; geçen yüz sene içinde, belki de milyonları bulan, bilhassa edebiyat, târih ve sosyoloji öğrenimi yapan üniversite öğrencileri, Osmanlı Türkçesi’nden günümüz Türkçesi’ne tercüme edilen/çevrilen bu eserden hakkıyla istifade etme imkânına da kavuşacakları için sevinç duymalıdırlar.
Gerek talebelik hayatımda ve gerekse hocalık hayatımda, bilhassa Türk Dili ve Edebiyatı bölümü hocaları tarafından sitayişle bahsedilen “KÜÇÜK MECMUA”nın, bugün, Prof. Dr. Şahin Filiz ve PANKUŞ YAYINLARI tarafından günümüz Türkçesi’ne kavuşması, bilhassa bu öğrencilere sağlanan büyük kolaylıklar yanında, Gökalp döneminin edebî, siyâsî, sosyo-kültürel ve iktisâdî anlayışlarını ortaya koymakta; felsefî ve bediî tavırlarındaki idrâk ve temayüllere dâir görüşlere de kaynaklık etmektedir.
Eserde/KÜÇÜK MECMUA’da şu yazarların isimleri bulunmaktadır: Ziya Gökalp, Ali Nüzhet, İhsan Hamid, Çelik, Said Nazif, Recep Ferdi, Hamid Zülfü, Osman Recai, Harputlu Fethi, Demir, Reşad Hayreddin, Doktor Halil İbrahim, Yahya Salim, Mustafa Şevki, Edib Feyzi, Halis, Cahide Vehbi, Yahya Saim, Ali Canip, Muhammed Sıdkı ve Nezihe Gafur.
Aradan yüz yıl geçmesine rağmen, KÜÇÜK MECMUA’da, meselelerimize çâre olabilecek ve ilgimizi çekecek çok şey vardır.
KÜÇÜK MECMUA; yukarıda da ifade ettiğim gibi, başta edebiyatçıların, tarihçilerin ve sosyolojiyle alâkalı olanların mutlaka okumaları gereken üç ciltlik bir kaynaktır.
Hazırı da mı okumayacaksınız, demek istemiyorum ammâ, lütfen, artık okuyun!..
Ömer Seyfettin (28 Şubat 1884-06 Mart 1920), çok sevdiğim yazarlardan biridir. Büyük bir vatansever asker olmasının yanında, kısacık ömrüne sığdırdığı mükemmel eserlerle de takdire şayandır.
Her şeyden önce,Türk Milleti ve Türkçe sevdâlısıdır.
Sözlerimi; bu üç ciltlik KÜÇÜK MECMUA’yı günümüz Türkçesi’ne çevirerek fikir dünyamıza kazandıran Prof. Dr. Şahin Filiz’e tebrik ve takdirlerimi sunarak ve basım-yayımını sağlayan PANKUŞ YAYINLARI’na da teşekkürlerimle, Ali Nüzhet tarafından yazılan ve mecmuanın birinci cildinin yirmi ikinci sayfasında yer alan “Ömer Seyfettin İçin” başlıklı makalenin bir bölümünü naklederek bitirmek istiyorum.
“Mütarekeden sonra İstanbul’dan gelen gazetelerin birisinde ve birkaç satırla Seyfettin’in vefatı yazılıyordu:
“Müptelâ olduğu veremden kurtulamayarak ölmüştür.”
Zaten her şey fani değil midir?
Ebedî ufuklardan kalbe, ruha güzel kokular getiren çiçekler nasıl soluyor, eziliyorsa Seyfettin de baharın ilk ayında solan bir çiçekti. Gençliği, sanatı sevenler için bu vakitsiz ölümler ne hazindir.
Seyfettin’in hayatı, mütebaki eserleri kadar güzeldir. O, derinden derine bir milletçi, yüksek bir hikâyenüvis ve zihnî bir şâirdi. Gençliğini Rum ilinde ve hudut boylarında geçirmişti. Oradan aldığı ilhamları bilhassa askerlik hayatından ayrıldıktan sonra yazdı.
(…) Ona göre sanat, biraz da milliyet içindi. “
KÜÇÜK MECMUA’da, okunacak çok şey var!..