Kitap varsa, târih vardır; kitap varsa, dil yaşıyordur/edebiyat vardır; kitap varsa, sosyoloji vardır; kitap varsa, matematik, fizik, kimya, astronomi vardır; kitap varsa, ilim ve san’at vardır.
Kitap, bilgi birikim merkezidir.
Kitap; bilgiyi temin etmek ve geliştirebilmek için, hazır ve teyakkuzda bulunan bir kuvvet’tir.
Bu bilgi hazînelerinden iki kitap hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Birincisi; Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun “Türkçe’nin Karanlık Günleri”; ikincisi ise, son Şâirler Sultanı Necip Fâzıl Kısakürek’in “Edebiyat Mahkemeleri” adlı kitabıdır.
TÜRKÇE’NİN KARANLIK GÜNLERİ
Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu; Türkçe’nin korunması ve geliştirilmesi hakkında mücâdele veren hattâ çile çeken nâdir ilim adamlarımızdan biridir.
Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi, Türkçe, zor günler geçirmektedir ve yazar, bu zorluğu “karanlık” kelimesiyle ifade etmektedir.
Aslında; Türkçe, köklü, zengin, zarîf ve ifade gücü yüksek muhteşem bir dil’dir. Böyle bir dil, niçin “karanlık günler” yaşasın, değil mi? Fakat, -maalesef- yaşadı/yaşıyor!..
Onu korumak ve geliştirmek için yapılan gayretler de gayet cılız kalıyor!..
Bu muhteşem dile, “karanlık günler” yaşatan nedir/yaşatanlar kimlerdir? Yazar, eserinde bunları açıklıyor, düzelmesi çâreler ortaya koymaya çalışıyor.
Bunda da; başlıca iki ‘damar’ mevcut!..Biri; türetme değil “uydurma kelime hastalığı”; ikincisi ise, Türkçe’de karşılıkları bulunduğu hâlde, onların yerine “yabancı kelime yerleştirme” vurdumduymazlığı/cambazlığı/aşağılık duygusu vesâire!..
Prof. Dr. Hacıeminoğlu, ÖNSÖZ’ünde şöyle diyor:
“Bizim konuştuğumuz bu dokuz asırlık Türkçe, yalnız Türkiye Türklerinin dili değildir. İran, Kafkasya, Kerkük, Kıbrıs ve bütün Balkan Memleketlerindeki soydaşlarımız da halen aynı Türkçeyi kullanmaktadır. Eğer biz otuz yıl önce başlatılan uydurmacılık akımına kapılır da yeni bir yazı dili teşkil etmeye kalkışırsak, en yakın komşumuz ve ırkdaşımız olan diğer Oğuz Türkleri ile aramızdaki dil bağı kopar. Bir nesil sonra onlarla anlaşamayız. Onlara yabancılaşırız. Ayrıca, bizim konuştuğumuz Türkçe ile Türkistan’daki soydaşlarımızın dili de yüzde doksan nisbetinde birbirinin benzeridir, aynıdır. Bizim uydurmacılığa sapmamız, uzak diyarlardaki ırkdaşlarımızla da irtibatımızın kesilmesine sebep olur.”
152 sayfalık eser, şu ana başlıklardan meydana gelmektedir:
“Giriş: Dil Hareketinin Kısa Tarihçesi-Dil Meselesinde Çeşitli Görüşler
Türkçenin Karanlık Günleri: Türkçenin Feryadı-Sanatkâr ve Dil-Düşünür, Mütercim ve Dil-Edebiyatımızın Taş Yığınları-Tiyatro ve Dil-Türkçenin “Oluşumu” Masalı- İki Dilli Aydınlar-Türkçeye Kıyan İlim Adamları.
Milli Eğitim Bakanlığı Ve Uydurmacılık: Millî Eğitim Bakanlığının Dil Politikası- Okullarda Millî Kültür ve Millî Dil-Millî Eğitim Bakanlığı Dil Kurumunun Şubesi midir?-Okullarda Uydurma Dil Faciası- Okullarda Türkçe Faciası “Tinsel-Tensel”-Millî Eğitim Bakanlığının Tercüme Faciası-Üniversitedeki Başarısızlıkta Dilin Payı.
Dil Kurumu ve Uydurmacılık: Dil Kurumunun Hüviyeti-Öz Türkçeciler Dil Konusunda Irkçılık Yapmaktadır-Türkçe Nasıl Budanıyor?-Dil Konusunda İşlenen Cinayet-Canlı Kelimelerin Yerine Ölü ve Uydurma “Sözcükler” Koyma Hastalığı- Bizden Söylemesi- Türkçeyi Ataç Yıkmıştır-Atatürk’ten Sonra Dil meselesi- Dil Bayramının Düşündürdüğü-Dil Bayramı Değil “Ulûfe” Dağıtımı.
TRT ve Uydurmacılık: Radyonun Dili Üzerine-Gene Radyo Dili Üzerine-TRT Hangi Millete Hitap Ediyor?
Uydurmacıların Hüviyeti.
Uydurma Kelimelerin Hüviyeti.
Hâl Çâreleri: Sadeleştinme Meselesi-Otorite Yokluğu- Akademi ve Dil Meselesi.”
Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu Hoca’nın “Türkçenin Karanlık Günleri”, bu sahanın önemli eserlerinden biridir. Okunmalıdır!..
EDEBİYAT MAHKEMELERİ
“Edebiyat Mahkemeleri”; Son Şâirler Sultanı mütefekkir Necip Fâzıl’ın kitaplık çapındaki eserlerinden sâdece biridir.
Eser; şu ana başlıklardan meydana gelmektedir:
“EDEBİYAT MAHKEMELERİ
Birinci Mahkeme: Tevfik Fikret
Büyük Doğu Akademyası: Toplantı No:1; Toplantı No:2; Toplantı No:3
İkinci Mahkeme: Yahya Kemal
Üçüncü Mahkeme: Mehmet Âkif
Dördüncü Mahkeme: Nurullah Ataç
DOĞU EDEBİYATLARI
Arap Edebiyatı: Yedi Askı; İmrülkays;Tarafe; Züheyr; Amr;Antara, Hâris; Lebid
Mısır Edebiyatı: Eski Mısır; En Eski Hikâye
Fars Edebiyatı: Baba Tahir; İlk Şâirler; Şamanî Devri; İlk Şehnameciler; Firdevsi
Doğunun Büyükleri: Nizami; El-Maarri; Hayyam; İbni Fâriz; Sadi
DİL RAPORLARI: Zavallı Türkçe; Dil Laboratuarından…”
“Edebiyat Mahkemeleri”; baştan sona kadar, bir edebiyatçı mütefekkirin, bu sahada, bir ‘adâlet sağlayıcı’ gözüyle, bâzı kişileri ve dil hakkındaki yanlışları murakabe altına alarak ‘münekkitlik’ yapmasıdır.
Kurduğu mahkemede; kendisi, bir mânada, hem reis, hem savcı, hem de hâkim’dir. Mahkemenin her safhasında, karar verici /münekkit olarak, kendisi bulunur.
Zâten; eserde, ‘münekkit’ târifi yaparken, âdeta kendisini târif eder ve şöyle der:
“Münekkit!... Bütün bir tarih ve cemiyet çilesi çekmiş ve şahsî bir kıstasa varmış, akıl ve fikir muztaribi..
Münekkit!.. Tâ başlangıcından bugüne kadar bütün fikir ve sanat zincirinin teker teker belli başlı illiyetlere bağlayan ve o zincire ilişik yepyeni bir halkalanışın muhasebesini kuran üstün yaradılış…
Münekkit!.. Müstesna bir irfan, müstesna bir bilgi, müstesna bir tahayyül, müstesna bir terkip, müstesna bir tecrit, müstesna bir zevk, müstesna bir seziş, müstesna bir duyuş, müstesna bir üslûp sahibi insan…” (Sf. 70)
Şu var ki; sâdece edebiyatımızın değil, topyekûn san’atımızın ve hattâ ilmî çalışmalarımızın, bu geniş ve derin bakışlı münekkitlere ihtiyacı vardır.
Öylesine bir savrukluk içersinde bulunuyoruz ki, şiir diye, deneme vs diye piyasada, şaşkınlık satılmaktadır!..
Necip Fâzıl’ın bu cümlelerinin bize işâret ettiği yol üzerinde yürüyünce, ele aldığı şahıs ve mevzular hakkında çepeçevre ihâta edici bakışa da şahit oluyoruz. Tabiî ki, biraz ‘haşîn’ davranıyor!..
İbretle okunmalıdır!..