Her meslek mukaddestir. Samimiyetle, ciddiyetle ve cansiperâne bir şekilde yapıldıktan sonra, ona mensubiyet duyan her meslek mensubu da makbul ve muteber insandır.
Meslek hayatımın yirmibeş yıla yakını geçirdiğim Eğitim Enstitüsü ve Eğitim Fakültesi hocalığım süresince, bu mesleğin pek çok sıkıntısıyla karşılaştığım gibi, hepsini ‘unutturan’, onların fevkinde, zevk, gurur ve heyecanını da yaşadım.
Öğretmen yetiştiren bir fakültede hocalık yapmak, gelecek nesillere yol gösterecek olanları, fizikî ve ruhî cephelerden yetiştirmek ve geliştirmek, hakiki mânada bu işi yapanlar için büyük bir şeref olduğunu da ifade etmeliyim.
Türk gençliğinin millî ve mânevi değerlere sahipliği yanında, dünyada ses getirecek ilmî hamlelerin yapılması da, bu yetişmenin neticesinde tahakkuk edebilir/etmelidir.
Zâten; hedef budur!
5 Ekim 1994 tarihinde, UNESCO tarafından kabûl edildikten sonra, Türkiye’de, her yıl, Öğretmenler Günü kutlanmaktadır.
“24 Kasım ise; Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mektepleri Başöğretmenliği’ni kabul ettiği tarihtir.
Bizde, İkinci Mahmut zamanında, 16 Mart 1848 târihinde Darülmualimin-i Rüşdî adıyla ilk defa bu okullar açılmıştır. Cumhuriyet döneminde, değişik zamanlarda, değişik hâller alarak devam etmiştir. Ancak...
Bir meslek kuruluşu olan Öğretmen Okulları, 1974 yılında Öğretmen Lisesi’ne çevrilerek hedefinden saptırılmış, uzaklaştırılmıştır. Şu an îtibâriyle ise...
Türkiye’de, meslek lisesi olarak ne “Öğretmen Okulu/Lisesi ve ne de Askerî Lise mevcuttur.”
(Bknz. M. Halistin Kukul, Öğretmen Liseleri ve Askerî Liseler, Samsunhabertv-26 Kasım 2019)
Yâni; ‘Öğretmen Yetiştirme Meselesi”, özel ihtisas isteyen meslekî bir faaliyettir.
Bu faaliyeti, bugün “EĞİTİM FAKÜLTELERİ “ üstlenmektedir.
Bu mesleği tercih eden gençler ne kadar aruzu olur ve ne kadar iyi yetiştirilirse, ülkemizin istikbâli de o kadar berrak olacaktır.
Bir hususa dikkat çekmek isterim ki; ÖĞRETMENLİK, artık, HERKESİN YAPACAĞI BİR MESLEK OLMAKTAN ÇIKARILMALI”dır.
“Pedagojik formasyon alan herkesin”, bu mesleğe kabulünü anlamakta zorluk çekiyorum.
Esas sözünü etmek istediklerim, elbette ki, bunlar değildi. Bunları, senelerdir yazdım. Konferanslarımda ve sohbetlerimde de söyledim. Bu vesile ile de, tekrar etmiş oldum.
Bu sene (2024) “ÖĞRETMENLER GÜNÜ”, Pazara rastladığından, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanlığı, bu günü kutlamayı iki gün önceye alarak 22 Kasım Cuma günü yaptı.
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hamza Çalışıcı, farklı bir kutlama günü yaptı.
Bu ‘farklı’ kelimesinden şu kastediyorum ki; kırkın üzerinde, bu fakültede çalışmış olan emekli öğretim üyesini de bu günde buluşturdu.
Elbette ki, mazeretleri sebebiyle katılamayan arkadaşlarımız da oldu.
Ekserisinin yaşı yetmiş ile seksen beş arasında bulunan, hayatlarını kalem, kitap ve öğrenci yetiştirmekle geçiren bizler, bundan çok bahtiyar ve mütehassıs olduk.
Kendisi de eski öğrencilerimizden olan Dekan Prof. Dr. Hamza Çalışıcı, büyük bir nezâket ve gayretle, bizleri, şu anda öğrenci olan çok değerli öğretmen adaylarıyla buluşturdu.
Bundan daha güzel ve daha muhteşem ne olabilir!..
Onlar, bizden; biz de, onlardan kuvvet aldık.
Altmış sene evvelin öğrencilik ve hocalık yıllarımıza götürüldük.
Gözleri çakmak çakmak, pırıl pırıl Türk gençlerindeki bu coşkunluğu ve heyecanı gördükçe, hem duygulandık, hem gururlandık ve hem de ümitlerimiz yeşerdi.
Bu vesileyle; Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hamza Çalışıcı’ya teşekkür ediyorum. Tebriklerimi ve takdirleri sunuyorum.
İnanıyorum ki, böylesine –ismi gibi-çalışkan ve vatan sever bir ilim adamımızın, Türk Milleti olarak, çok daha faydalı işlere imza atmasına şâhit olacağız
Yazı da güzel uygulama da; başta fakülte dekanı olmak üzere herkese teşekkür ederim. Bu anlamlı güne yazınızla ışık tuttuğunuz için okurunuz olarak ayrıca şükranlarımı sunarım.