Eğer; Türk Milleti’nin haklarını kimse ihlâl etmez; bu haklara, kimse, saldırıda/hücûmda/ tecâvûzde bulunmaz; onu, kendinden aşağıda görmez ve ona saygıyla yaklaşır ise, Türk Milleti, hiç kimsenin zerresine dokunmaz. Türk’ün temel mizacı, mayası, ruh kökü budur. Ammâ... Şunu unutmamak gerekir ki, -çünkü, bilhassâ hıristiyan Batı bunu unutmamıştır ve ben de bunu bir kin/intikam kastıyla söylemiyorum, sâdece uyarmak ve tedbirli olmak maksadıyla ifade etmek istiyorum- Batı(lı), Türk’le, bin beş yüz senelik bir mâzînin hesaplaşmasını yapıyor.
Nereye göz atıp temaşâ etsek, Batılı’nın, Atillâ’dan beri, aynı hislerinin terennümüyle karşılaşıyoruz ki, bu vasıf yâni devamlı bir “ intikam hırsı”, onların, umûmî olarak “ içte/şuûraltında saklı”, fakat zaman zaman- ammâ gayrı ihtiyari- dışa vurulmaktadır.
Bu durum, biz Türkler’de asla yoktur, asla da mevcut olamaz. Çünkü Türk, târihinin hiçbir döneminde kindâr ve içten pazarlıklı değildir.
Bu sebepledir ki, “ unutmamak” fiilini kullanışım, sâdece “ tedbir” için gelecek nesillerin “ uyanık bulunmaları”nın zarûretini beyan maksadıyladır.
Ve yine, tarih göstermiştir ki, Türk,nefret edilecek değil, başlara taç yapılması gereken, merhametli bir milletin adı olduğu gibi, zâlimlerin de amansız düşmanıdır.
Bunu söylerken, onu, hiç kimseye zorla sevdirmek gibi bir niyet ve maksat içinde de değilim. Zîrâ, bu milletin buna ihtiyacı da yoktur ve aslî yapısı içersinde Türk Milleti asîldir. Gayreti, hep, Îla-yı kelimetullah için olmuştur ve tek hesap verme makamı olarak da Allahü teâlâya boyun büker . Yaptığı ve yapmak istediği her şeyi, O’nun rızâsını kazanmak için yapar; sevdiğini, O’nun rızâsı için sever ve sevmediğine de yine O’nun emirlerine uygun olarak “ buğz etmeye” çalışır.Ve yine, Türk;kendisine mensubiyet duyarak yaklaşan herkese kucağını açmıştır ve açmaktadır. Kendisine, sözlü, yazılı, çizili ve fiilî her türlü harekete de kayıtsız değildir; ölümü pahasına bunun cevabını vermekten de kaçınmayan, gözüpek, cesur, alp-eren bir millettir.
Bu sebepledir ki, tarih boyunca,Türk Milleti’nin her ferdindeki insan, vatan, millet, bayrak ve devlete bağlılık, hiçbir millete nasib olmayan derecede üstün mertebededir. Bazılarına göre vatan, ondan aldıklarıyla değer kazanırken, Türk, bu değeri, ona verdikleriyle veya verebilecekleriyle veya verilmesi gerekenlerle ölçer ve değerlendirir.
Bestesi, Cemal Cümbüş tarafından yapılan “ Tarihi Çevir Marşı”, bu gerçeği bize yaşatan en güzel mısralarla donatılarak inşâ edilmiş muhteşem bir söz numûnesidir:
“Tarihi çevir nal sesi, kısrak sesi bunlar
Delmiş Roma’nın kalbini mızrak gibi Hunlar.
Gök-Türkler,Uygurlar, Oğuzlar, Peçenekler,
Türk’ün yüce tarihine binbir zafer ekler.
Dünya, atının nalları altında ezildi,
Kaç Haçlı sefer göğsüne çarpınca kesildi.
Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden,
Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden.”
Peki; (Acaba, niçin, “ Roma’nın kalbini mızrak gibi delmiş Hunlar” ? ) diye sormamız gerekmez mi?