İnsan kendisini, isteklerini en iyi bildiği dilde daha kolay anlatır. Duaların kendi dilimizde yapılması ve isimlerimizin ana dilimizde olması çağıran ve çağrılanca daha anlamlı olmaz mı?...
Ramazan’ın son Cuması, imam vaaz ediyor namaz öncesi… Soruyorlarmış:
-Türkçe dua edebilir miyim, diye… Cevap veriyor hazret:
-Allah herkesin dilini bilir. Dua Türkçe de olur, İngiliz Müslüman İngilizce dua edebilir, (çok doğru) ama (işte burası zırtlama kısmı) Arapça çok güzel dualar var, öğrenilse iyi olur.
Vay vicdanı kara, irfanı zifirî gardaşım benim. Aslan gibi girdiğin sözü çakal gibi bağlaman şart mı?
Bütün imamlara çağırı yapıyorum:
-O uzun ve asırlar öncesinde kalıplaşmış Arapça dualarını yap, sonuna Türkçe birkaç cümle ekle, bak bakalım en canlı “Amin!” sesi nerede yükseliyor?
Kaldı ki hangi insan anadilindeki yakarışı kadar içli, samimi, gönül ferahlatıcı ve huzur verici bir şekilde anlatabilir duygularını başka bir dilde?...
Varlığımız, o Yüce Kudret’in elindedir. Bizi yaratan dilimizi bilmez mi?
Canımız yansa hangi dilde feryat ediyorsak Yaratana da o dilde yakarıp dua ve tövbe edelim ki içimize sinsin, ruhumuz yıkansın…
ÇOCUKLARA İSİM VERME KONUSU:
Epeycesi cahilce, çokçası bilinçle Türk’ü ve Türkçe’yi taca atıyor, Arap hayranlığı hüküm sürüyor asırlardır şuursuzca...
Neymiş “Çocuklara verilen isimler Kuran’da geçen isimler olmalıymışşş…”.
Niçin?
Şeytan, İblis, Mel’un, Firavun, Nemrut, Karun, Ebu Leheb… Kuran’da geçiyor. Duhan (duman), Bakara (inek) diye sure adları var, çocuklarına bu adları veren Müslüman yok.
Eee, Kuran’da geçmiyor mu bu isimler? Niye bunlar verilmez çocuklara?...
Kezban (Yalancı, Ev Kadını), Semra (Esmer), Hacer (Taş, Kaya), Nalan (İnleyen, İnleyici), Esma (İsimler), Rabia (Dördüncü), Aleyna (Bize) anlamlarına gelir, Farsça olanları vardır, Kuran’da geçmez ve bu isimlere itirazı olmaz hiç kimsenin…
Semra yerine Akkız, Gülkız, Gülümser… deseniz kızınıza, Hocacığın birine sorsanız rengi değişir, neredeyse sizi din dışı ilan eder… Gülizar, Gülru… deseniz, sesi çıkmaz ama anlamını sorsanız bilmez, çünkü Farsça’dır.
Yeter, ailelerde çocuk sayısının çokluğuna delildir.
Yaşar, Dursun, Duran, Durmuş… doğumdan sonra hemen ölen çocukların ardından dünyaya gelen evlatlara yaşaması dileğiyle verilen isimlerdendir. Türkçe’dir ve itirazı olan yoktur Allah’a şükür…
Dursun’un dişi olanı Dursune’dir ki çok gülerim…
Türkçe kelimelerde erkeklik ve dişilik yoktur çünkü Türkler asil bir millet oldukları için kadın-erkek arasında cinsiyet ayırımı yapmamışlardır ki kelimelere cinsiyet yüklesinler.
Yaşar, Ayhan, İsmet, Yıldız, Yeter hem hanımlara hem erkeklere isim olur, hiç yadırganmaz bizde.
Türkçe bir isim olan Dursun, Arapça –e eklenerek dişileştirilmiş, Dursune yapılmıştır sözde.
Arapça-Farsça ismi olan öğrencilerime adlarının anlamını sorduğumda cevap alamadım. “Bu adı kim vermişse git öğren, bana anlamını söyle” dediğimde de cevap alamadım.
-Evlât, anlamını bilmediği ismi niye taşır insan? Sen, çocuklarına anlamını herkesin bileceği, çocuğunun gururunu okşayacak isimden ver, demişliğim vardır.
Çocuklara isim verirken gerçekten çok dikkat edilmelidir. Anlamı herkesçe bilinen, söylendiğinde çocuğu rencide etmeyecek, tarihte iyi şöhreti olan şahsiyetlerin isimleri verilebilir.
Okşan, Canımsın… isimleri Türkçe’dir ama böyle adı olan öğrencilerimi “Kızım”, “Hanım” isimli kız öğrencilerimi “Gülhanım” veya “Nurhanım” diye çağırmışımdır hep...
Uzun ömürlü olması için doğumundan önce ermişlere adanan çocukların adı Satılmış’tır ve ülke çapında 22 392 kişi bu adı taşır.
Çocuklarımıza Satılmış adı verilmesi ne kadar doğrudur sizce?
Peygamberimizin konuyla ilgili bir Hadis-i Şerifi:
“Peygamber’imizin isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu Hadis-i Şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) anlatıyor:
Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında:
-Bunu kim sağacak diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama:
-İsmin ne, diye sordu. Adam:
-Mürre (acı) deyince ona “Otur!..” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar:
-Bunu kim sağacak, diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, “ben sağacağım” diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da:
-İsmin ne diye sordu. Adam:
-Harb deyince, ona da: “Otur!..” dedi. Rasulullah (sav):
-Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. Ondan:
-Ya’iş (yaşıyor, yaşayan) cevabını alınca:
-Sen sağ, dedi. “ (Muvatta, İsti’zan 24)
Görüleceği gibi Mürre (acı) ve Harb isimli insanların deveden süt sağmasına izin vermemesi dikkat çekicidir.
Ya’iş (yaşıyor, yaşayan) adına itirazı olmaması da dikkat çekicidir.
Yetkin (Erişkin, olgun), Türkân (Türkler), Kaya, Yalçın, Gökay, Orhan, Orhun, Alper, Alperen, Alparslan, Yurdakul, Yıldıray, Gülce, Selcan, Aybüke… gibi isimler çocuklarımıza ne kadar çok yakışıyor.
Beğenmeyen kızını vermesin, gelin etmesin