Eskiden kızlar kimi isterse ona değil büyüklerin istediği yerlere gelin giderlerdi. Bütün baskılara meydan okuyup sevdiğine kaçanların çocuklarından birisi de benim. Anam babama kaçmasaydı biz nereden olacaktık?...
Türkülerimizin yürek dağlayan hikâyelerinde en çok rastladığımız temadır bu gönülsüz evliliklerin yürek yakan hikâyeleri…
Bir türkü akşamında, davetlimizin davetlisi biri kapmış sazını gelmiş. Gelir gelmez hoş peş ettik. Tanışma anında yaptığı giriş ile kültür geçmişinin kartvizitini takdim etti.
Sazını süngü gibi kullananlardan müzik kültürü zengin, Türk’ün ses coğrafyasını hazmetmiş olanları dinlemek ne kadar ayrı bir zevkse; ideolojisinin çerçisi/çığırtkanı olan zavallılar da o kadar itici/inciticidir.
İlk defa tanıştığı bir arkadaşımızın türkü defterini pek de nezaketsiz bir şekilde karıştırırken:
-Bu türkü değil. Emperyalistlerin siparişi üzerine yazılmış bir propaganda sloganıdır. “Zeytinyağlı yiyemem, Basma fistan giyemem” ne demektir sen nereden bileceksin? Marshall planının uygulanması ile zeytin yağ fabrikalarımızı ve Atatürk’ün kurduğu Nazilli Bez fabrikasını kapattırmak için sipariş bir müzik parçasıdır, dedi.
Yüzünde beliren ürkütücü inanmışlık öfkesiyle türkünün yazıldığı sayfayı yırtmak için yaptığı hamle ve birden vazgeçişinin ardından:
-Söyleme bunu, söyleme, diye tembih edişini görmeliydiniz. Uzaktan hissettirmeden izlediğim bu gayrı insanî tavra karşılık:
-Gardaşım, sen türkünü söyle, aldırma her uydurma ikaza, dedim arkadaşımıza, kıpkırmızı kesildi muhterem.
Bu ağız gevşekliğini daha önce duymuşluğum vardı ama bu kadar inanmış militanı ilk defa görüyordum…
Eve gelince ilk iş olarak türkümüzün kimliğini, içeriğini araştırmaya başladım. Bunu, sizinle de paylaşmak isterim.
Gördüm ki daha türkünün adını yazar yazmaz “Marshall planı, ABD, emperyalizm” ön kabulleri karşılıyor sizi. Demek ki bu konuda ne çok yazı yazılmış…
Efendim, Marshall planının dayatıldığı (uygulandığı) yıllar 1947-1951 yılları arasıdır. Türkünün hikâyesi 2 Kasım 1954’te başlamaktadır.
Türk Halk Müziğimizin babası olarak da anılan rahmetli müzikolog Muzaffer Sarısözen bu türküyü İhsan Kaplayan adlı kaynak kişiden derlemiştir. Bilinen odur ki Sarısözen bir türküyü kaynağından alırken yöredeki başka kişilere de teyit ettirmeyi alışkanlık edinmiştir.
Türküye karşı çıkan yandan çarklılar şunu demeye çalışmaktadır:
Sözde ABD Marshall planı kapsamında mısırözü yağı ve margarin satmak istemektedir Türkiye’ye. Bu yüzden de halkı aldatmak için zeytinyağının kanser yaptığı yalanı uydurmuşmuş...
Marshall planı gerçekten bir plandır ama ABD böyle akılsız plan yapar mı sizce?
1947’de bizimle birlikte 16 ülkeye dayatılan planın itici gücü olan böyle bir türküyü niçin yedi yıl sonra sipariş vermiştir bu ABD?
Ve bu türkü, o 16 ülkede zeytinyağı tüketimini durdurup mısırözü yağı ve margarin tüketimini nasıl etkilemiştir sizce? O yıllarda zeytinyağı tüketimi ne kadar yaygındı acaba Türkiye’de?
Dünyanın her yerinde margarin tüketiminin artış sebebi, zeytinyağından daha ucuz olmasıdır ama Türkiye’de bu türküymüş demek?
Hatırlıyorum da margarin zeytinyağının değil tereyağının rakibidir. O yıllarda uzman diye radyoya çıkarılanlar, tereyağının zararlarını anlatırken babam şöyle derdi:
-Köylü, ürettiği tereyağını yerse bize kalmaz, pahalılaşır diye ödleri kopuyor ve tuzak kuruyorlar uyanıklar, derdi.
Gelelim türkünün sözlerine ve konuyu metinden irdeleyelim:
ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM
(TRT THM repertuar numarası 1133).
Zeytinyağlı yiyemem (aman)
Basma (da) fistan giyemem
Senin gibi cahile
Ben efendim diyemem (aman)
Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yârim nerelerde
Kara üzüm asması
Yeşil olur yazması
Ben yârimden ayrılmam
Kara yazı yazması
Bağlantı:
Asmadan üzüm aldım
Sapını uzun aldım
Verin benim yârimi
Annemden izin aldım
Bağlantı:
Görüleceği gibi dörtlükler mani nazım şekliyle (7’li hece ölçüsüyle) söylenmiştir.
Mani nazım şeklinde ilk iki mısra dörtlüğe ayak ve konuya giriş içindir ve asıl anlatılmak istenen son iki mısrada söylenir. Bu üç dörtlükten ne anlamamız gerektiğini nakarat (bağlantı) ve dörtlüklerin son iki mısralarına bakarak söyleyebiliriz:
* Kızcağız hiç istemediği halde bir cahile verilmiştir ve ona “efendim” diyemeyeceğini bağıra bağıra ilan ediyor.
*Ben evvelden beri sevdiğimden ayrılmam, kara yazıya tahammül edemem.
*Beni fazla zorlamayın, annemden izin aldım, beni asıl sevdiğime verin.
* Türkünün nakaratı, zorla evlendirilip uzak diyara giden gelinin ne derdi olduğunu daha iyi açıklamıyor mu? Diyor ki “geldiğim bu yer duman içi dağlardır, sevgili yârim nerede”.
Görüldüğü gibi “Zeytinyağlı yiyemem/Basma fistan giyemem” sözleri, türkünün aslı değildir ve dörtlüğün dolgu malzemesi, asıl mısraların ayağıdır.
Sungurlu yöresinden Delice’ye zorla gelin gönderilen kız şu maniyi söyler:
Evleri var ulama,
Dudakları yalama.
Beni verdin buraya,
Abim ekmek bulama.
“Kızcağız bu manide ne söylemek istemiştir” diye sorsak, ilk iki mısraı mı son iki mısraı mı anlayacağımızı dangalaklara soracak değiliz elbet.
Bu türküden emperyalist çıkarımda bulunmak ancak okumuş cahillerin becereceği bir hezeyandır