Uzaktan görüp hiç konuşmadığı kişiler hakkında bir öngörü sahibi olur insan. Dilini bilmediği insanlar arasında kalanlar daha iyi anlar beni.
Konuştuklarıyla davranışları tam olarak örtüşmüyorsa o insanı anadili aynı olanlar bile ciddiye almaz.
Gittiğiniz ülkede o ülkenin dilini bilmek çok önemlidir ama ondan daha önemlisi sizin davranışlarınızdır.
Ana baba bir kardeşler ve akrabaların birbirleriyle çok iyi anlaştıklarını söylemek her zaman mümkün olmayabilir.
İki ay Almanca kursu verip Fransa’ya gönderdi devlet beni. Görev yerim Montereau 130’du. İki öğretmendik. Bu, oradaki Türk nüfusun sayısı hakkında bir ön bilgidir aslında.
Okul yöneticilerinin Türkiye ve Türklere nasıl baktığını davranışlarından hemen anlıyorsunuz.
Bazı yöneticiler rahat çalışabileceğiniz ortamı hazırlamak için çırpınırken bazıları aynı duyarlılığı göstermemektedir. Anladım ki bunun sosyal, kültürel ve tarih bilinci ile alakası kadar daha önce görev yapan meslektaşınızın bıraktığı izlenimin önemi olduğunu gördüm.
Bir okulda derslik olarak ayrılan yer, çok amaçlı kocaman bir salondu. Dersliklere girişi sağlayan ve yağmurlu havalarda teneffüshane, yılsonu etkinliklerinde, sergilerde kullanılan bir alandı.
Mevcudumuz 15 civarındaydı. Kocaman alanın bir köşesinde yeteri kadar sıralar, oturak ve bir yazı tahtası vardı. Her yönü camlı silindirik bir salondu. Ders esnasında giren çıkanlar yanında dışarıdan gelen araç sesleri de cabası…
Birkaç ay sonra bizi kapalı küçük bir yere taşıdı okul müdürü. Faslı öğretmen Salih Müsleh’den öğrendiğime göre okulun psikoloğu müdüre şunu söylemiş:
-Siz bu öğretmene çok haksızlık yapıyorsunuz. Odamdan gözlüyorum ve ara sıra ders esnasında girip çıktığım oluyor. Her zaman öğrencilerinin dikkati ve gözü onun üzerinde. Böyle bir ortamda bunu başarabilmek çok önemlidir. Bu öğretmene bir yer bulun lütfen.
Bunu öğrenince mutlu olduğumu söylemeliyim. Bana bu beceriyi kazandıran, yeteneğimi besleyen okulum Akpınar İlköğretmen okulunun payını hiç unutmam.
Aynı okula veli olarak gelip okul müdürüyle görüşen ülkücü bir vatandaşımızın bana bakarak konuştuklarını gördüm. Ara sıra “ideal, idealist” sözlerinin geçtiğini duydum. Konuşma bitince yanıma geldi, gülerek:
-Hocam, müdür beye senin çok ülkücü olduğunu söyledim, bana dedi ki “Evet, biliyorum. Sizin bütün etkinliklerinizde hep o var. Bizim etkinliklerimize de çok katkı veriyor. Her güzel işin yanında yer alıyor. Dünyayı güzelleştirenler ülkücü (idealist) insanlardır. Senin ülkücü olduğunu o da anlamış…
Dilimi bilen, aynı okulda, neredeyse aynı hocalardan ders gördüğüm nice arkadaşımın benim hâl dilime Fransız kalıp hakkımda olumsuz propaganda yapması ne acıdır.
Her etkinlikte hevesi hevesimize, nefesi nefesimize (emeği emeğimize), kesesi kesemize asla denk olmayanlar güzel insanlar hakkında ne söylerse söylesinler hiç önemli değildir.
Birçok değerden nasiplenememiş olanlarla aynı sosyal, kültürel etkinliklerde görev yapmak, aynı sivil toplum kuruluşlarında, siyasi partilerde birlikte hizmet vermek öyle çok kolay değildir.
Onlar cibilliyetlerine uygun bulmadıkları kişiler hakkında tezvirat yaparlar ancak. Birlikte aldığınız kararlara bile muhalefet ederler. Üstlendikleri görevleri de size yaptırırlar ama sonra yanlışınızı bulmaya çalışırlar.
Başlangıçta bir işin ne içinde ne dışında olmazlar da sonradan mutlaka başında görünmeyi başaranlar vardır, bilirsiniz onları.
Projelerinize karşı çıkıp engel olurlar, siz diretir başarırsınız, onlar amirlerine “arkadaşlara emrettim yaptılar” diye salatalık satarlar.
Hâl dilinden anlamayan ana diliyle asla anlamaz, anlasa bile tevile yeltenir.
Allah, böyle aldatıcılardan, muhterislerden cümlemizi korusun. Hiç olmazsa hâl diliyle bile insanları anlayacak yüce bir gönül ve basiret versin bunlara.