Dün akşam haberlere kulak kabartıyorum mutfaktan. Kılıçtaroğlu şunu söylüyor:
-Mahallesinde yoksulu, fakiri en iyi muhtarlar bilir ve ekliyor, muhtarlar belediye meclis toplantılarına katılmalı.
Hepsini temsilen yüzde bilmem kaç oranında meclis toplantılarına muhtarların da katılması yönetimi güçlendirir bence, yerinde olur…
Bir belediyemizde özel kalem müdürlüğü görevim sırasında öyle muhtarlar tanıdım ki mahallesinde kendisi ve akrabalarından başka yoksul yoktu adeta…
Ramazan yardımı için verdiği listeyi incelediğimizde şüphelenmiştim o muhtardan.
Bir vakıf, kesilen adaktan çevremizdeki fakir ailelere verilmek üzere beş hisse göndereceğini bildirince hemen o muhtarı belediyeye çağırdım. Konuyu anlattım:
-Bak, bu etler adaktır, kesinlikle fakirlere verilmek üzere belediyemiz aracılığı ile dağıtılması istenmiştir. Çok dikkatli olalım. Ben sana bir isim vereceğim ki bu aile senin mahallende, hiçbir yerden yardım alamıyor ve gerçekten muhtaç bir aile, dedim…
İsmini verdiğim ailenin reisi belinden rahatsız bir kadın. Kocası ve tek oğlu sakat. Üç tane kızı henüz çalışacak yaşta değil…
Nasıl mı tanıdım onu, anlatayım.
Odam biraz kalabalık, bir hanım masaya yakın koltukta oturuyor. Sırası gelince:
-Size nasıl yardımcı olayım, dedim.
-Ben sizi size şikâyet etmeye geldim, dedi.
-Buyur bacım şikâyetini söyle cürmümüzü bilelim.
-Kimim kimsem yok, gelirim yok. Tanıdığım insanların boş arsalarına buğday eker onları satarım. Oralarda sebze yetiştiririm. Falan mahallede yol çalışması yapıyorsunuz, araçlar ekinime toprak sürmüşler, zararım var…
Sordum, soruşturdum, anladım ki kadıncağız haysiyet mücadelesi yaparak yarım yamalak hâliyle beş cana bakıyor… Listelerimizde adı hiç geçmiyor.
-Bacım, anlaşıldı, bu zararını telafi edince senin dertlerin bitmiyor. Lütfen adresini ver biz gereğini yapalım, helâlleşelim, dedim. Gönülsüzce kalkıp gitti, bakakaldım ardından.
Zabıta müdürünü çağırdım. Verilen adresi acele kontrol edip bilgi vermesini istedim. Anlaşıldı ki kadının anlattıklarının fazlası var, noksanı yok.
Belli arkadaşlara durumu açıklayarak yardımlarına başvurdum. Toplanan paralarla bakkaliye olarak birkaç koli yaptırdım. Söz arasında “kış gelecek, daha sobamız bile yok” demişti. Bir esnaf arkadaşımızın bağışladığı sobayı ve kolileri attık arabaya, vardık eve…
Kapıyı çalınca bir kız çocuğu çıktı. Annesi evde yokmuş. Kendimi tanıtıp getirdiklerimizi arabadan indirmemize yardımcı olmasını istedim. İlk önce sobanın borusunu uzattılar. Çocuk, yanımdakileri de hüzünlendiren ve kaç gece uykumu bölen sevinci içinde “yepyeni hem de” diyerek bir sarmaş dolaş oldu sarıldığı soba borusuyla, anlatılamaz. Demek hiç yeni soba borusu kullanmamışlardı o zamana kadar…
İşte, muhtara verdiğim adres bu kadına aitti.
Birkaç gün sonra evini ziyaret ederek “bir iki gün içinde muhtar bir yardım bıraktı mı” diye sordum, şaşkın bir vaziyette “hayır” dedi.
Daireye dönünce hemen muhtarı çağırttım. Önce bir çay söyledim, ardından;
-Yardımlar adreslere ulaşmıştır inşallah, dedim. Hafif tebessümle:
-Evvel Allah ulaştırdım müdürüm, dedi. Şaşkın bir vaziyette:
-Verdiğim adrese de ulaştı mı?
-İlk önce onu verdim zaten…
Kalktım, kapıyı kilitledim.
Evet, kapıyı kilitledim…
Sayın Kılıçtaroğlu’nun tespiti doğrudur. Eğer muhtarlar gerçekten ilgilenseler ve dürüst olsalar, mahallesindekilerin durumunu üç aşağı beş yukarı ancak onlar daha iyi bilir. Yol yordam bilmeyenlerin düşer önüne, ilgili kuruluşlara yönlendirir muhtaçları, bazı sancılar dindirilebilir…
İşlerini hakkıyla yapan hepsi ayrı değer olan muhtarlarımız var elbet.
Bugünkü misafirimin köyünde jeoloji mühendisi bir kardeşimizi muhtar seçmişler. Kullanılmayan ve yıkılmaya yüz tutmuş okulu bizzat tamir ederek sosyal amaçlar için köyün hizmetine sunmuş. Bir çeşit köy odası yapmış eski okulu, sosyal amaçlı toplantılar, düğün, nişan, cenaze merasimleri için kullanılacak duruma getirmiş yılların emektarını, bir değer katmış üstlendiği göreve. İnsanları böyle kaynaştırmış aklı ve izanınca...
Her köye, mahalleye mühendis muhtar bulmak zor ama seçildiği makama değer katacak muhtar seçmek ondan daha zor bu şartlarda.