Biz, Cumhuriyetin temel direkleri olan çarıklı erkânı harp neslin “kan akıtan, can veren” yiğitlerinin ilk elden torunlarıyız.
İstiklal Savaşının talim çavuşlarından Abdurrahman Çavuş dedem her 29 Ekim’de İstiklâl Madalyasını parlata parlata Ordu Perşembe’den kalkıp Samsun’a gelir, kutlamalarda, tahminen askere gidecek gençlere ilk talimi verir gibi dimdik yürürdü.
Çocukken kutladığımız Cumhuriyet Bayramlarında ezbere okurduk şu şiiri:
Kan akıttık, can verdik; öyle kavuştuk sana,
Adın bile veriyor bahtiyarlık insana.
Seviyoruz seni biz canımızdan ileri,
Ata'mıza söz verdik, dönmeyeceğiz geri...
Eğer bir gün uğruna gerekirse canımız.
Damarımızda saklı senin için kanımız…
Yaşamak için ölmek davasıdır hürriyet.
Yüz binlerce şehidin adıdır Cumhuriyet.
(Ahmet Muhtar Kumral)
Bu mısralarla coştururduk bayrama katılanların ruhunu.
Bugün 107 yaşında olan 17 yıldır yatağa bağımlı ve dünyadan habersiz yaşayan kayınvalidem, her Cumhuriyet bayramında Lâdik’ten kalkıp misafirim olur, torunları onu tören alanına götürürdü.
Ne olduysa oldu, bakamadık böyle oldu, Cumhurun gurur günü 29 Ekim önemsizleştirilip sıradan bir güne indirgendi.
Anladık ki bu cumhuriyet, temelinde harcı olmayanların torunları için pek bir anlam ifade etmiyor…
Ah Cumhuriyet,
Sana ulaşmak için anadan, yardan, candan vaz geçip aç, susuz, yalın yapıldak yollara düşen, geriye sağ dönüp evlenen ve göğsünde İstiklâl Madalyası ile torunlarını okşayanların torunları veya yakın akrabalarıyız biz.
Sana bir şey olacak diye içimiz titrer.
Seni seviyor görünenler, uğruna can verenlerin hatıraları üstünde yaban dansı yaparken boğazımıza bir yumruk düğümlenir.
Sorsanız onlar “Cumhuriyet çocuğu, Cumhuriyet kadını…vs” ama biz ayağı çarıklı “Kuvvacı”ların öksüz, yetim, fukara torunlarıyız…
Onlar gibi giyinip dolaşamayız, onların dünden yarınlara bakışı ile bizimkiler çok farklıdır. Çünkü dedeleri dedemle cephelerde tüfek çatmamış, geride bacak çatarak istikballerini kurmaya çalışmışlardır.
İstiklalin hamalları, istikbalin efendilerinin çocukları gibi yetiştirememiştir çocuklarını. Bırakın okutmayı, çocuklarının karınlarını doyurmak için canını kefil edip bazı kapılarda amelelik etmişlerdir.
Cephe gerisi gamsızlarının torunları rahat yaşamış olmanın doygunluğunda “bu vatanı böyle bulduk, şimdiki yöneticiler yüzünden hep kötüye gidiyor” zannediyor.
Yabancıların milletimiz için hiç kötülük düşünemeyeceğini zannederek, oralara imrenerek yaşamayı var oluş sebebi zannediyorlar. Tepesine basılarak işleyen tükenmez kalem gibi tutuldukları elin emrinde bizi çiziktiriyor, millî gururumuzu zedelemek için yırtınıyorlar.
Ordumuz ne zaman en haklı olduğu bir mücadeleye çıksa arkasından sesi, nefesi gacırdayanlar onların torunlarıdır.
Üstümüze gelen haçlı artıklarından yana tavır alanlar, İstiklal Savaşında dedemle silah çatma yerine cephe gerisinde bacak çatanların, savaş kaçkınlarının torunları zihniyetiyle semirmiş olanlardır…
Yüz yaşına iki yıl kalmış Cumhuriyetimizin 2021’deki bu bayramını ebediyen var olacağı inancımla, dedemin İstiklâl madalyasının ışıltısı ve çocukluğumun coşkusu içinde kutluyorum.