Okul ziyaretlerimde dış kapıdaki nöbetçi öğrenciye kimlik belgemi büyük bir ciddiyetle verip onlarla sohbette bulunarak ayrılışta teşekkür etmeyi alışkanlık edinmiş biriyim.
Öyle ki görevinde ciddiyetini görmediklerime “Evlât, bugün okulunuzdan birinci derecede sorumlu olanlardan biri sensin. Önemli bir iş yapıyorsun, seni kutluyorum” der, dikkatini çekerdim.
Bir nöbetçi öğrenciye kimlik vermeden zorla okula giren iyi görüştüğüm bir ahbabım oldu bir gün...
Torunu sık sık devamsızlık yapan bir amcaya “ara sıra gel durumunu sor, takip edelim” dedim. Zaman zaman gelir, görüşürdük.
Bir gün kapı çalındı, dış kapıdaki nöbetçi öğrenci “Girebilir miyim” dedi. “Buyur” deyince kapının kenarına diktiği ahbabımın kolundan tutup içeri aldı:
-Hocam, kimlik istedim, yok dedi, söyle de adını nöbet defterine yazayım, dedim “Benim hocam var, onun yanına gidiyorum” deyip geçti içeri. Ben de peşi sıra geldim, dedi.
-Çıkabilirsin, dedikten sonra velimize:
-O öğrenci senin torunun da olabilirdi. Onlarda görev bilincini geliştirmenin bir yoludur nöbet görevi. Öğrencimiz orada okul müdürünü ve nöbetçi müdür yardımcısını temsil etmektedir. Biliyor musun, sen şimdi bizi de çiğneyip geçtin o kapıdan. Lütfen bir daha böyle yapma, deyince söyleyecek söz bulamadı.
Arkadaşlarına göre ufak tefek, kara kuru bir vatan evlâdıydı o öğrencimiz. İlk defa böyle bir öğrenciye rastlamıştım o okulda.
Nöbet görevinin ciddiyetini ve kutsiyetini o yaşta kavramış böyle bir evladı diğer çocuklarla aynı sınıfta tutmak çok gerekli değil bence.
Seçeceksin, hepsini bir sınıfta veya okulda toplayıp idari görevlerde kullanmak üzere özel yetiştireceksin.
Hani Osmanlı’daki Enderun gibi bir okul olabilir meselâ…
Günün şartlarına uygun düzenlemelerle böyle bir eğitim kurumu oluşturulmalıdır.
Okutup ne olacağı yirmi yaşından sonra belirlenecek çocukları adam etmeye çalışacağımıza akranlarından farklı büyüyerek o yaşta adam olmuşları özenle seçip özel olarak okutmak, devlet bürokrasisine eleman yetiştirmek daha akılcı değil midir?