Öğrenci Andının yazarı dönemin M. Eğitim Bakanı Reşit Galip’tir. Prof. Afet İnan “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” adlı eserinde bunu şöyle anlatıyor:
"1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O (Reşit Galip), heyecanla Çankaya Köşkü'ne geldiği vakit, Atatürk'ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı' dedi…"
Bu metin, öğrencilere mecburi olarak okutulması için bir genelgeyle teşkilata gönderilir. Böylece 23 Nisan 1933 ile 8 Ekim 2013 arasında ve iki defa değişikliğe uğrayarak 80 yıl okunan Öğrenci Andı ortaya çıktı.
1933’te Reşit Galip’in yazdığı Öğrenci Andı şudur:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” şeklindedir.
Görüldüğü gibi bu ilk metinde “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesi yoktur.
***
1972’deki değişiklikte “budunumu” yerine “milletimi” olmuş, öğrenci andına ekleme yapılmıştır:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, canımdan çok sevmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene”!...
***
1997’de ise “Yasam” kelimesi ’’ilkem’’ olurken, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” bir alt paragrafa atılmış, aşağıdaki değişiklik yapılmıştır:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene”!...
***
Uygulama nasıl yapılmış bir görelim:
1972’deki değişiklikten sonra sınıflarda sabah ilk derste söylenir, derse öyle başlanırdı. Sonra sabah okul bahçesinde bir öğrencinin öncülüğünde toplu olarak söylenip ondan sonra derse girilmeye başlandı.
Her öğretmen kendi öğrencilerinden birinin söyletmesi için yarışa girerdi. Bazı öğretmenler sosyal yönden gelişmesini istediği çekingen, konuşma özürlü vs. birini çıkarır, öğretmenin desteğiyle andımız zar zor biter, herkes alkışlardı bu beceriyi(!)...
Söyleyiş şekli genelde şöyleydi:
“Tüüüüürküm, dooğruyuum, çalışkaaanııım”… Benim türküm/şarkım, doğrayayım, benim çalışkanım der gibi söylenirdi.
Ne vurgu, ne tonlama, öylesine, iş olsun, torba dolsun kabilinden yasak savan bir anlayışla söylendi andımız çok zaman.
Bulunduğum okullarda özel olarak hazırladığım öğrenciler, anlaşılır, ruha işleyen tek ve tok bir sesle söyletirdi ki mesleğinde ehil, Türklük şuuru tam olan arkadaşlarım memnuniyetlerini beyan ederlerdi.
8 Ekim 2013’e kadar yapılan iki değişikle 80 yıl, Öğrenci Andı okuttuk en az beş yıl bütün çocuklara.
Ant, yemin demektir. Bu andı kaldıranlar, anlamını öğrenmeden, metnin özünü içine sindirecek eğitimi vermeden yasak savmak amacıyla beş yıl yalan yere yemin etmiş ayrık otları değil midir?
Değil 80 yıl, bir o kadar daha böyle gevşek ve yavşak yavşak yemek duası söyletsek, Besmele okutsak onu bile amacından saptırıp eğlencelik etmez miydik?
Eğer amaca uygun araç bulamazsanız yol kazasına uğrarsınız. Eğitimin baş aktörü öğretmendir. “Öğretmen yetiştirme sistemiyle niçin bu kadar oynanır” derseniz işte gerekçesi budur. Millî Eğitimin amaçlarına uygun öğretmen yetiştirmedikten sonra yapılan her uygulama sonuçsuz kalır.
Bu Reşit Galip, ezanı Türkçeleştiren kişidir. İbadetlerin Türkçe yapılmasını isteyecek kadar Türkçü’ydü. Yani Atatürk’ün Bozkurt sevdası onda da vardı…
Ezanın Türkçe olması, ibadetlerin Türkçe yapılması konusunda Reşit Galipçi olup onun Bozkurt sevgisine yabancı kalmak ne ola acaba? Tıpkı Atatürkçü olup Bozkurt’a ve onu sevenlere düşman olmak gibi…
“Öğrenci Andı” konusunda kendini parçalayan arkadaşların bir bölümü belki Atatürk ve Cumhuriyet hassasiyetleriyle kimi Türkçü/Milliyetçi/ Ülkücü hassasiyetiyle kırmadık kapı, sövmedik adam bırakmıyorlar son günlerde.
Şunu düşünmüyorlar: 80 yıldır her nesle beş yıl o andı (yemini) bizzat söyletip sonra eline fırsat geçince yasaklayan kimliği belirsizler nasıl yetişmiştir acaba?
***
2013’te “Kürt Açılımı”, “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi”, “Çözüm Süreci”, “Akil Adamlar” aşamalarında ihanete şirin görünmek için kaldırılmıştı T.C. resmi kurumlardan.
Hainler, “Türkiye” dememek için T.C. derlerdi ve bu yüzden “T.C.” diyenlere karşı alerji oluşmuştu bende. O günlerde epeyce ülküdaşım da sosyal medya hesaplarını TC’ye çevirmişlerdi…
Burada bir çift kimlikli duruş var. Hem “Kürt Açılımı”, “Çözüm Süreci”, “Akil Adamlar” projesini desteklemek hem de bu gaflete yol açmak için kaldırılmış TC’ye sarılmak nasıl izah edilir, bilemiyorum.
Öğrenci Andının ve Tabelalardan T.C ibarelerinin kaldırılması kesinlikle iyi niyet taşımayan, bir yerlere şirin görünmek için gerçekleştirilmiş yıkım ve kargaşa ortamı hazırlamak amacıyla yapılmıştır.
Eğer 15 Temmuz ihaneti olmasaydı, bu yıkıma sebep olanlara asla rahat yüzü gösterilmezdi. Ancak gündemde bu konudan daha acil sınır ötesi problemler vardır. İleriye dönük olarak eğitimin millî olması ve o düzeyde eğitimci yetiştirilmesi mutlaka gerçekleştirilecektir.
Düşman kapıya dayanmışken Nuh’un gemisinden haberci gönderilen güvercinin cinsiyetini tartışmanın kime faydası vardır?
Önce millî güvenlik, ardından onu pekiştirecek millî eğitim sistemi… Şimdi öncelik sıralamamız budur.