Mustafa Kemal’le aram çok iyi ve ona lâyık olmaya çalışan bir Türk evlâdıyım çünkü onun yaptıklarını başarabilen çok az şahsiyet vardır tarihte.
Mustafa Kemal, Atatürk olunca, milletine verdiği değeri her konuşmasında açıkça belirten en büyük Türk’tür. Elbet bir Türk olarak ona küsmek aslını inkâr etmektir.
Söz gelimi, Mazhar Müfit Kansu’nun, “Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber” adlı kitabının, II. Cilt, 426. sayfasında belirttiği,
“Sosyalistlik filan bizim anlayamayacağımız karışık bir zihniyetin ifadesidir. Sosyalistlik, bilmem neistlik bilmiyoruz. Vatan, millet ve milliyetçilik biliyoruz.” ifadelerini sadece bana ve benim gibi düşünenler için söylemiş olduğu şüphesi içerisindeyim. Küskünlük hissim bundandır.
Niye mi, açıklayacağım efendim.
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığı gün sanki yayınladığı gizli bir tamimde, “Sadece solcu olanlar benimle Kurtuluş Savaşına katılabilir. Başka kimseden yardım beklemiyorum” demiş gibi yıllarca itilip kakıldık, aşağılandık.
O kahraman dedelerinin İstiklâl Madalyasını okşayarak büyüyenler “vebalı” muamelesi gördü hep ve devletin makamlarında yer alabilmek için “köşe kapmaca” oynamak zorunda bırakıldılar.
Gençlik yıllarımız onu “muhafaza ve müdafaa” etme gayretiyle geçti. Sağımızdan, solumuzdan öyle Atatürk fotoğrafları koydular ki önümüze, başımız döndü.
“Atatürk bunların hangisi” diye bocalardık durduk. Ölüm yıldönümlerinde sağımızdan homurtularla, solumuzdan sahte gözyaşlarıyla aklımıza hançer sokulurdu.
Büyüdükçe, okuyup araştırdıkça onu daha farklı öğrendik ve bu yüzden daha çok sevdik. Bazı şeyler kafamızda yerli yerine oturmaya başlayınca gördük ki o, öngörüleriyle gelecek asırlara uzanan yoldaki engelleri aşmamız için temeller atmış meğer. İşte bunlardan bazıları:
*Türk Tarih Kurumu’nu (Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti) 15 Nisan 1931’de kurdurur.
*Kurulmasını emrettiği Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) 12 Temmuz 1932'de gerçekleşir.
*Cumhuriyetimizin 10. Yılı törenleri için hazırlattığı CHP armasında onun direktifiyle yer alan Hilâl içinden çıkan Gök Börü (mavi bozkurt) ve altı oklu rozeti bizzat o törende yakasına takmıştır.
*1933’te SSCB’yi kast ederek “Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz” diyerek 1990’lara ufuk turu çizmiştir.
*Kâğıt paralar ve posta pulları üzerindeki sembol, bozkurttur.
En önemlisi şudur:
Geleceği kurmak için asla geçmişi kötülemek, eskilere çamur atmak basitliğine düşmemiştir hiç. Hep geleceğin ufuklarını işaret etmiştir parmakları...
Sofrasında bulunup aklından akıl alamamışlar, 1938’den sonra yavaş yavaş mevcudun dibine darı ekmeye başladılar.
Alın teriyle kazandığı mal varlığını bağışladığı kurumlar, zamanla “kurum” tuttu. Mirasının üstünde dans ederek “Atatürk’ten daha çok Atatürkçü” olanlar türedi her tarafta.
*Önce TTK ve TDK’nda yönetimler elekten geçirildi.
*CHP Armasından Hilal ve Bozkurt çıkarıldı.
*Hadi para basmak Devlet başkanına tanınan Anayasa hakkı... Para basarken üzerindeki bozkurt figürlerini çıkardınız diyelim, posta pulları ve arma/amblemden bozkurdu kaldırmak Anayasa’da mı yazılıydı?
*Rusya’daki soydaşlarımızla ilgili tavsiyelerini yerine getirmek bir yana, bunu fikir olarak savunanlara etmedik eziyet bırakmayanlar, günahlarını “Atatürkçülük” adıyla işlediler.
1991’de, yıllar önce işaret ettiği gibi Rusya dağılınca emanetini omuzlarımıza bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Dünyası sevdamızın coşkusunu yaşamamız çok buruk geldi bize.
Mirasyediler yüzünden özellikle 1970 sonrasında “Irkçı, faşist, kafatasçı, şovenist” diye diye sokaklarda yürüyemez edildik, tenhalarda kıstırılıp hırpalandık. Bunu yapanlar şimdi “Atatürk’ten daha Atatürkçü” geçinenlerdi.
Gösterdiği hedeflere ulaşmak istediğimiz için mirasını devralanlar tarafından engellenip hırpalanmak, içlenip kahırlanmayacak gibi mi?...
Yerine gelenlerde ne ufuk genişliği ne öngörü var. Sadece eskiyi kötüleme ve iktidarlara laf yetiştirme, her yaptıkları yanlıştan sonra “Biz Cumhuriyeti kuran partiyiz” övünmesi, yapılan her işe muhalefet etme tutkusu var sadece. İçlerinde bölücü ve hainlere sempatisi olanlar bile var.
Diyeceksiniz ki bunda Atatürk’ün kusuru ne?
Doğru. Ben sevdiğim bir büyüğüme o kadarcık naz yapamaz mıyım?
“Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir” diyen, Türklük için mücadelenin en zorunu başarmış bir Türk büyüğüne küsmem, onun yerinin boş kalmasındandır.
Biz Mustafa Kemal Atatürk’le hep gurur duyduk ve duyacağız. Bir de mirasına konanlar onu tam olarak anlayabilseler, ülkemiz çok daha huzurlu olacak.