Bugün epey yazı yazdım.
Bu arada düşündüm de aslında çok güzel günler, heyecanlar, kederlerin sevince döndüğü günlerden ne çok görmüşlüğüm var.
Bir eğitimci olarak yurt içinde ve yurt dışında harika günlerimiz oldu vatan evlatlarıyla.
Milli bayramlarda, anma programlarında verdiğim görevleri en üstün gayretle yerine getiren isimsiz kahramanlarımı andım.
Sorumlusu olduğum spor yarışmalarında bırakın Samsun’u, Türkiye’yi titreten koçlarım oldu...
Samsun dışında olduğum hâlde sınıftaymışım gibi ders işleyen, idarenin yerime görevlendirdiği nöbetçi öğretmenlerin sınıfta öğretmen var hissiyle kapıdan geri dönmesini sağlayan şahane evlatlarım oldu.
Öğretmenleri “bir adam görsün” diye okulda veya bahçesinde işaret ettiğim yerleri zevkle didinip evi, bahçesi gibi düzene sokan hayırlı haylazlarım, edepli yaramazlarım vardı.
Ben o yaramaz, haylaz bilinenlere acıdım hep. Sadece ezber bilgiler istendi onlardan. Boşu boşuna zorlandılar, horlandılar, içlerinde okulu bitiremeyenler oldu…
Allah korusun bir tehlike (yangın, deprem, su baskını, düşme, yaralanma) anında, o dersleri çok iyi cici çocukları bile çekip çevirdiklerine şahit oldum tatlı yaramazların.
Okulun yakınındaki bir yangından uzaklaştırmaya çalıştığım öğrencilerden üç haylaz evlat yangın olan o köhne eve doğru koştular bahçe duvarını tırmanıp aşarak.
Durduramadım. Az sonra bir piknik tüpü fırladı balkondan dışarı ve ardından yaşlı bir kadını kollarından tutup dışarı çıkardıkları görüldü. O ürkek çalışkanlara, alkışlattım onları.
Ha, itfaiye mi, geldi, yangın söndürüldükten sonra.
22 Kasım pazartesi günü göreve başladığım Tekkeköy Lisesinde öğretmenler, 11-B’ye dersimin olup olmadığını sıkça sorunca, anladım benimkilerden çok var o sınıfta…
Çarşamba günkü dersimde sınıfa girdim ki göz gözü görmüyordu dumandan.
Odun çalmışlar okulun odunluğundan. Yaş odunu tıka basa doldurunca böyle olmuş.
Çok sakin bir şekilde nizamı sağladıktan sonra tanıştık çok ciddi bir şekilde. Dersten sonra öğretmen odasında herkes dersin nasıl geçtiğini sordu.
-Gayet güzel geçti dedim, şaşkınlarını görmeliydiniz.
Uzatmayalım. O okulun tarihinde ilk defa yapılan yılsonu programına imza attık hep beraber.
Okulun giriş kapısını ve alçak merdivenini sahne olarak kullandık.
Bu, bağlamamla desteklenmiş, geniş kadrolu şiirler, marşlar, kahramanlık türküleri ağırlıklı bir programdı.
Müdür Bey’den bahçeye taşınmış sıraları program bitiminde içeri alacak bir ekip kurmasını istirham ettim. Ertesi gün tatildi ve gece yağmur yağabilirdi.
Program bitti, benim 11-B’den biri sordu:
-Hocam yapılacak başka bir iş var mı?
-Yok mu?
-Ne var Hocam, siz sadece söyleyin, yeter.
-Bu sıralar dışarıda kalmamalı…
O kadar.
Bir ıslık sesi, yetti…
Bahçede sıraları bulursanız bana da haber verin…
Gözlerim yaşardı, boğazım düğümlendi, bahçenin karanlık taraflarında dolandım biraz.
En son Müdür Bey elimi sıkarak uzun uzun baktı yüzüme, yutkundu da:
-Senin askerlerin çok kuvvetli, Allah razı olsun, dedi.
Görevlendirdiği öğrencilerden kimse gelmemişti.
Ey adlarını unuttuğum yiğit kızlarım, oğullarım, varlığınız daim olsun.
Bir yerlerden sesimi duyan varsa ses versin sesime…