Öğretmenlik mesleğine başlayışımın 50. Yılı dolayısıyla…
Aynı okulda görev yapıyorsunuz. Elbet herkesin derecesini iyi biliyorsunuz.
Derse geç girip erken çıkanları, sınıfta uyuklayanları, abuk zubuklukları müfredat zannedip dersi geçiştirenleri bilmemeniz mümkün değil.
Öyle ki ilk gördüğünüzde notunu verdiğiniz ne çok kişi olmuştur ve yanılmadığınızı görüp üzülmüşsünüzdür.
Öğretim yılı başı... Günlerden çarşamba ve üçüncü iş günü yeni ders yılımızın. Nöbetçiyim.
Okul idaresi derslikleri öğretim yılına hazırlayamamış (neyi doğru yapmışlar ki)…
Ya öğrenci sayısı ya sıra sayısı fazla sınıflarda ve üç gündür kimseyi rahatsız etmemiş…
Nöbetçi Müdür Yardımcısı arkadaşımıza bildirdim durumu:
-Müdür Bey’e sorayım da düzeltiriz, deyince içimden içimden tükürdüm biçimine…
Derhal girdim koridorlara, kapıyı vurup:
-Sayın hocam öğrenci sıralarını öğrenci sayısına denk getirmeye çalışıyorum, yardımcı olur musunuz, diye başladım.
Fazla sıraları koridora çıkarttırıp noksan olan sınıflara taşıttırdım ama ter sırtımdan akıyor…
Adını bilmediğim, yeni göreve başlamış bir arkadaş da nöbetçi öğretmen ama öğretmen odasına nöbet yazılmış gibi teneffüslerde de orada oturuyor.
Girip bir nefes alayım, derken bir başka nöbetçi öğretmen hoca hanıma, şunu anlatıyor:
-Bir simitçi günde altmış lira kazanıyor, öğretmenin günlüğü elli sekiz lira…
-Hoca hanım, bir adamın yarası olsa ve biri yaraya tuz bassa ne olur, diye sordum.
-Yara azar, daha kötü olur, deyince:
-Şu adam da benim yarama tuz basıyor işte. İkimiz de nöbetçiyiz. Sırtımdan akan tere bakın şunun irdelediği konuya bakın… Günlüğünü üç bin lira yapsalar ne olacak? Oturup bu sefer başkalarıyla kıyaslama yapıp yine lak lak yapacak, deyip çıktım odadan.
Biraz sonra ilgili müdür yardımcısı beni çağırıyor odasına:
-O konuyu müdür beyle görüştüm, yarın düzelteceğiz.
-Hangi konuyu?
-Sınıfların düzenlenmesi konusu… demiştiniz ya…
-Öyle bir konu yok. O konuyu kapattım.
-Nasıl yani.
-Buncacık işi müdüre soracak biriyle muhatap olmanın ne kadar zor olduğunu size nasıl anlatayım sayın hocam!... O işi anında çözdüm, deyip çıktım.
Görevlerine zamanında gelmeyenlerin, öğretmen odasında lök gibi oturanların ne çok konuda eylem koyduğunu göre göre ihtiyarladık…
Ortaokul 3.cü sınıfta bir sınıfın Türkçe dersine giriyorum. Çok geri bir sınıf. Konuya hazırlık olması için kolay sorular sorarak ilgilerini çekmeye çalışıyorum.
Ne sorsam zor cevap alıyorum ve birinde:
-Yapmayın çocuklar. Bu sorular sınıf seviyesinde bile değil, beni üzüyorsunuz, dediğimde:
-Hocam, haklısınız ama bize de hak verin. İki yıldır ders mi gördük, dedi bir delikanlı.
-Anlamadım…
-Hocam siz ders yapıyorsunuz, telefonla Türkiye’yi idare etmiyorsunuz ki…
Anladım kimden bahsettiğini…
Sorsanız o kardeşime kendisi haklıdır, siz düzenin (?!?) adamısınızdır.
Köylerde geçen hem öğretmen, hem hizmetli, hem idareci, sağlıkçı, çiftçi, veteriner, aşçılık usta öğreticisi… gibi pek çok işi bir arada yaptığımız yılların da tadı bir başkaydı…
Yine bütün milli günleri kalabalık bir öğrenci topluluğu ile kutladığımız programlar ve o programların vazife aşkıyla titizlenen yiğit çocukları, öğrencilerim…
Mesleğinin adamı olmayanlarla mücadele ede ede, alnının terini akıta akıta geçen kırk yılı bitirmişim meslekti ve bugün 31 Temmuz 2019, ilk göreve başlayışımın 50. yılı.
Üzerimde emeği olanlara, birlikte görev yaparken beni gururlandıran idarecilerime, ağabey/ablalarıma, kardeşlerime, onların öğretmeni olma gururu yaşatan öğrencilerime selam olsun.