İnsafınızla birlikte, siz de kuruyun. Kaç kere dinlemişsinizdir Asr-ı Saadetteki şehit ve gazilerin adanmışlığı, yiğitliği hikâyelerini… Ey atalarımın şehadet ve gaza aşkıyla koruduğu bu topraklarda murdar soyu yaşama hakkı kazanan arsız!
*Çat pat bildiğin biraz Arapça’n var. Kendini, dileklerini en iyi anlatabildiğin dil Türkçe olduğu hâlde Türk’ün asil evlatlarına kendi soyunun asaletini anlatmamak için elinden geleni yapıyorsun.
*Yetişip büyümen, eğitimini elde etmen, geçimin bu milletin ödediği vergilere bağlı.
*Sıkışsan gidip sığınacağın başka bir toprak/ülke yok.
* Türk çocuklarına içinin kirini hem de ana dilleriyle aktarıyorsun.
Şimdi söyle bakayım:
Sen çok iyi bildiğin Mute Savaşının ki İslam tarihinde önemli bir savaştır ve senin dediğin gibi bin değil üç bin kişilik bir ordu yüz bin kişiyle savaşmıştır, doğrudur ama bu savaşın ayrıntılarının çeyreği kadar Malazgirt’ten, Çanakkale’den haberdar mısın?
Sen, özellikle yanımdaki gençlere İslam ordusunun Bizans’la ilk çarpışması olan Mute Savaşını anlatabilmek için kendini nasıl parçaladığını, olayı ballandırmak için ne tuzak sorular sorduğunu görmezden geldiğimin farkında mısın?
Anlatıyorsun:
-Peygamber Efendimizin sırayla şehit olmaları durumunda Zeyd İbn-i Hâris, Câfer İbn-i Ebî Tâlib ve Abdullah İbn-i Revâha’yı komutan tayin ettiğini, ilk ikisinin nasıl kahramanca savaşıp şehit olduğunu ayrıntılarıyla anlattıktan sonra şair Abdullah İbn-i Revâha’nın sancağı nasıl teslim aldığını, çarpışma sırasında kılıç darbesiyle kesilen parmağından kurtulmak için atından inişini ve topuğuyla parmağına basıp kopardığını…. söylüyorsun sanki oradaymışsın gibi…
Ben söze giriyorum burada:
-Bunun daha yiğitçe olanı Edincikli Mehmet Çavuştur Çanakkale’de.
Bir top mermisinin parçaladığı kolundan kanlar akmakta, bir et parçası sarkmaktadır. Dikkat edin parmak değil, kol… Yiğitlik ölçüsü bir parmak ve bir koldur ve gerisini siz hesap edin.
Edincikli yalvarır komutanına “ Ne olur şu kolumu kes “ der.
Edinciklinin sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan teğmen donup kalmıştır.
Edincikli Mehmet Çavuş emin bir sesle “ Allah aşkına kes şu kolumu“.
Teğmen Şaip, bıçağı korka korka onun koluna vurur, gık bile dememiştir Edincikli Mehmet.
Yerdeki et parçalarından başını kaldıran teğmenin karşısında kimse yoktur. Edincikli Mehmet çoktan vatan için hücum saflarındadır.
Askerlerin içine katılıp teke tek vuruşur, onu durdurmak mümkün değildir artık.
Bire bir dövüşür,
Bire on dövüşür…
Kan kaybından şehit düşer.
Böyle kahramanlar o kadar çoktur ki Türk tarihinde, anlatmakla bitmez.
Günümüzde bile sürüp gitmektedir sınırlarımız içerisinde ve dışında, diyorum, sesin içine kaçıyor...
Sonuç olarak diyorum ki:
Bunu bilmeyenlere yazıklar olsun.
Türk’ün asaletini, cesaretini, şehitlik ve gazilik arzusunu görmezden gelerek üstünü örtmeye çalışmak ne kadar insancadır?
Peygamberimizin bizzat yanında bulunmuş olanların dışında bu yüce ruh kaç asır sürmüştür?
Günümüzde bu asaletin belirtileri var mı o toplumda?
Yaptığınız Arapçılıktır ama Arapların birbirleriyle bile anlaştıkları görülmemiştir.
Churchill’in dediği gibi “Arapların üzerinde anlaştığı tek şey, anlaşamamaktır”.
Gözümüzle gördüğümüz günümüz Araplarının yitmişliğini yok sayan bu zihniyetin varlığı içimizde derin bir yaradır.
Cenabı Allah sizi bildiği gibi yargılasın e mi!...