Ulu ağaçlar, önce tepelerinden kurumaya başlarlar.
Siyaset tarihimizin en ulu çınarı 9 Eylül 1923’te kurulan CHP’dir. İkincisi 9 Şubat 1969’dan beri siyasette var olan MHP’dir. .
MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş o zaman şunu söylemiştir:
“CHP, kuruluşundaki CHP olsa, MHP’yi kurmazdım.” Bu, “ Ben CHP’nin kuruluş ilkelerini ve ilk dönemini beğeniyorum. Sonraları bu ilkelerden sapmalar oldu. CHP’nin çıktığı alanlara, aşındığı değerlere, bıraktığı boşluğa fırsat vermemek gerekir, biz ilk zamanlardaki o değerlerin savunucusuyuz” demektir bir bakıma.
Zaman içinde CHP’den ayrılarak kurulan partiler ve onların yerine kurulanlar iktidar olmuşlardır ama ömürlü olamamışlardır. DP ve AP bunlardan ikisidir. Devamında kurulan DYP de iktidar olmuştur ama neredeyse yerlerinde yeller esmektedir.
MHP’den kopanların kurdukları partilerden BBP öylesine duruyor yerli yerinde, ATP ise hemen kayıplara karıştı.
Cumhuriyetle yaşıt ve o günlerden günümüze gelmiş bir parti her yönüyle örnek olmak zorundadır.
CHP, demokrat yapısı ile cumhuriyetin temel ilkelerine, kurucusunun tarihi kimliğine ve kişiliğine, ideolojisine sımsıkı bağlı kalmalıdır. Değişen gündemi o ideolojinin ışığında değerlendirmesi gerekirken zaman içerisinde epey sapmalar oldu…
1940’lardan sonra başladı CHP’de Atatürk ideolojisinin tırpanlanması. Önce paralardan, pullardan bozkurt kaldırıldı, resmi kurumlardan Atatürk fotoğrafları kaldırıldı.
CHP’nin küskünlerinin ayrılıp 7 Ocak 1946’da kurduğu DP, 21 Temmuz 1946 Genel seçiminde, “Açık oy, gizli tasnif’” gibi ucube bir seçim sistemiyle %11,6 oy alarak 58 milletvekili çıkarabilmiştir.
Bu sefer 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde “Gizli oy, açık tasnif” sistemi uygulanmış DP %55 oyla 416 milletvekilliği kazanmıştır.
CHP’de 1960’ların ortalarından sonra başlayan “ortanın solu” tartışmasında partinin “sola kaymasına” karşı çıkan Turhan Feyzioğlu ayrılarak Güven Partisi’ni kuruldu.
“Ortanın solu” tartışmalarının içine daldığımda çocukluktan gençliğe geçiş yıllarımdı ve “Ortanın solu, Moskova’nın yolu” yakıştırmasının tekerleme olduğu günlerdi.
Bilinir ki sol, bütün -izm’lerle akrabadır, renktaştır. Sarıdan kızıla kadar uzayan bir renk cümbüşüdür.
“Ortanın solu” diye meydanları inletenler, kavga edecek kimseyi bulamazlarsa birbirleriyle çatışırlardı. Bu kapışmanın adı “fraksiyon çatışması” olurdu…
Komünizme inananlar bile Enver Hocacı, Leninci, Marksist, Maocu, Troçkici gibi adını bilmediğim ne çok fraksiyonlara ayrılırlardı. Hâkimiyet alanı elde etmek için birbirlerini vurup (Mustafa Kuseyri’nin Rus ruleti şakasında kendini vurmasında olduğu gibi), suçu “Faşist” dedikleri ülkücülerin üstüne atarak görkemli cenaze töreni düzenler, “Faşizme karşı omuz omuza” diye sokakları inletirlerdi.
70’li yılların bu ortamında partideki çatışmaların adı “Hizip” ti…
Söz gelimi, CHP’nin 2018 kongresinde “Genel Merkezci”, ’’Değişim ve Umut Grubu’’, “Gelecek İçin Biz” grubu, “sol kanat” ve “3.Yol” olmak üzere beş hizip/grup/klik çekişmiştir.
Geldiğimiz bu noktada, geçmişin o hizip/fraksiyon çekişmelerini arar olduk…
Bu ulu çınarın gövdesine sızmış tiplerin kimden yana oldukları belli değil. Kurtarılması gereken bir ulu çınardır CHP.
İstiklal Savaşının komutanı, Cumhuriyetin ve CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal’in 24 Kasım 1934’te verilen “Atatürk” soyadını benimsememiş kimliksizler, ayrımcı, bölücü unsurlarla arasına sınır çizemeyen üst düzey yetkililerin elinde kalmıştır CHP.
Genel başkanı bir kasetle gönderilen, aynı kasetle genel başkan seçilenlerin elinde kalmıştır CHP. Üstelik son günlerde o kasete konu olan eğilimin devamının alt kademede ne kadar yoğunlaştığı gün yüzüne çıkmıştır…
Bu ulu çınar, tepesinden itibaren çürümeye/kurumaya başlamıştır maalesef. Ayrık otları çınarın köküne değil tepesine daha yakındır. Ve bu bir şanstır çünkü kök sağlamdır henüz.
Köklü kurumları olan bir devletin yıkılması mümkün değildir. Böyle bir köklü parti, iyi yönetilememektedir. Her renkten kişilerin yönetimine giren partide, Atatürk gibi Türklüğünden başka serveti olmayan bir büyük adam yok sayılmaktadır.
Oysa Mustafa Kemal ATATÜRK, “Benim hayatta yegâne fahrim (övünç kaynağım), servetim Türklükten başka bir şey değildir” diyerek içindeki cevherin kaynağını ifşa etmektedir.
Özellikle 1975’lerden sonra Atatürk’ün adı ve ideolojisi partide tartışma konusu olmaya başlamıştır. Oradaki en rağbet gören Atatürkçüler “Kenan Evren Atatürkçülüğü” ne özenenlerdir.
Bu ülkenin ilk iktidar partisi de muhalefet partisi de CHP’dir. Ülkede siyasi kültür, demokrasi arızası, iktidar vakarı, muhalefet asaletinde aksamalar varsa, bunun baş sorumlusu CHP’nin ta kendisidir.
14 Mayıs 1950’den beri muhalefetin ilk örgütlü sesi, benzersiz örneği olarak çıkış noktası şurada başlamıştır:
Hükümet yeni kurulmuştur. Henüz programı mecliste okunup güven oylaması yapılmamış, hiçbir uygulaması görülmemişken muhalefet lideri şu beyanatı verir:
“Halk, verdiği oydan pişmanlık duymaktadır”. Ne kadar mantıklıdır sizce bu beyanat?...
Devamına bakın. 22.12.2017 günü mecliste CHP Grup Başkan vekili Engin Altay şunu söylüyor:
"Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu kardeşim”…
O günlerden günümüze taşınan muhalefet anlayışının hançerlenmiş belgesidir bu…
Böyle mi olmalı muhalefet?...
Hiç mi yapıcı eleştirisi, yol gösterici öngörüsü olmasın bir siyasi partinin?
Siyaset tarihimizin ulu çınarı düzelmeden huzur bulmak zordur bu ülkede. Eğer yüz güldüren gelişmeler varsa, “bu muhalefete rağmen” başarılmıştır.
Bir gün genel seçimlerde başka bir partiye oy atmam gerekirse bu, CHP olur çünkü kurucu iradenin ideolojisini takdir ve tasvip ediyorum. Ancak bu duruşuyla, tepelerinden kurumaya yüz tütmüş ulu çınardan medet umacak kadar gözümü karartmam mümkün değildir.
CHP’nin kendini köklerine yaklaştırması ülke için çok önemlidir.