Öyle şapşak ağızlılar sızıyor ki içimize varlıklarının sancılarını yıllar sonra fark ediyoruz.
90’lı yılların başı… Çok sık görmediğim birisi konuşuyor Ocak’ta, yan masada:
-Recep Tayip Erdoğan öğrencilik yıllarında bizimkilerle aynı yurtta kalmıştır... diyor.
-Sen de bu yalanı gelip burada anlatıyorsun öyle mi?... İyi niyetli değil bu yalan… Ayıp diye bir şey var, dedim.
İşin aslı bilinmeyince her şey farz edilebilir. Virüs damara verilir, gerisi kuluçka yumurtadan çıkıncaya kalır artık…
Rahmetli Başbuğumuzla ilgili iki örnek vereyim:
Başbuğumuzun Cemal Gürsel’i nasıl vurduğunu övüne övüne anlatan şapşaklar bilirim. Oysa yalandır ama gelecekteki saptırmaların temeli atılmaktadır.
Yıllar yılı Menderes ve arkadaşlarının asılmasında hiçbir rolü olmadığını, onlar asılırken 14’lerle beraber özellikle sürgüne gönderildiklerini anlatmaktan siyaset yapamadık.
Bir gün bir şapşak ağızlı şöyle dedi biçimine getirerek:
-İsmet inönü’nün iyi bir devlet adamı olduğunu söylemek Türkeş’e mi kaldı?..
-Lan afkurma!... Sanki 1944’te İnönü senin mi tırnaklarını söktürdü?... Tırnakları sökülen böyle demişse doğrudur, terbiyesizlik etme…
Böyle ne su koyuveren şapşaklar gördük biz…
Türkiye Nahcivan arasındaki 17 km.lik sınırın Türk Dünyasıyla aramızdaki bağlantıyı sağlayacağına inanarak Azerbaycan’la ilişkilerimizde hükümeti yönlendirmek amacıyla 1991’de dönemin SHP-DYP hükümetine Güvenoyu verdi diye hakkında söylenmedik söz bırakılmadı Rahmetli Başbuğumuzun...
Nitekim içimizden birilerini ayartıp MHP’yi böldüler.
Ne oldu sonunda? Onlar, gittikleri yerlerde barınamadılar. Bazıları yuvaya döndüler ama dökülen su kabını doldurmuyor hiçbir zaman.
Bu günlerde benzerlerinin çok fazlasını görüyoruz…
Şapşak ağızlılar tükenmiyor.
Şapşak ağızlılar tükenmiyor da çeşmenin şapşağında pekmez sulayıp serinlemek isteyenler tükeniyor mu?
Zar zor buldukları pekmezi şapşakta sulandırmanın faydası olmadığını anlayamayan şapşak akıllılar var içimizde.
Zavallılar geçmişi, kişileri ve olayları tartışır, akıllı insanlar geleceği ve fikirleri…