Diriye sevgisi olmayanın ölüye saygısı olmaz.
Öncelikle belirteyim ki “Morg Bekçisi” diye adlandırılanların (Ülkücülerin) siyasi, şahsi, ekonomik, ne hasımları ne hısımları vardır.
Bizde hasımlık ve hısımlık ancak Millî Davalar uğrunadır.
Ülkü (ideal) kardeşliğidir esas olan….
Bizi “morg bekçileri” diye aşağılayan, topluma hedef gösteren zihniyete acınası bir öfke içinde olum şahsen.
Bu yüksek vasıflı vatan evlatları, bizim çocuklarla ocakta çay içmiş, seminerlere katılmış, zeytin, ekmeği bölüşmüş yiğitlerdi…
Terörle mücadele şehitlerinin çoğunluğu bizim çocukların ocak kardeşi, çay-sohbet arkadaşıdır. Onlar askere omuzlarında Türk Bayrakları ve Türk Bayraklarıyla donatılmış araç konvoyu ile uğurlanır.
Teskeresini alacağı günler sayılırken al bayrağa sarılı tabutları beklenir gözlerde yaş, yüreklerde ateş…
Biz onları Al Bayrağa sarıp sarmalayarak göndeririz Huzur-u Mahşer’e.
Özü ağlamayanın gözü ağlar mı?
***
Ülkü Ocakları Samsun İl Başkanlığı görevim esnasında iki şehit cenazesi kaldırdık.
Hele bir tanesi bizim çocukların can yoldaşı imiş meğer. Telefonlarla, basın merkezleri aracılığı ile şehidimizin Samsun’a intikalini öğrenmeye çalışıyoruz…
Önce, geliş saati ile ilgili çok çelişkili haberler alıyoruz. Son olarak aldığımız bilgi üzerine Samsun Havaalanı’na gidiyoruz araçlarımızda bayraklarımızla. Sessizce beklemekteyiz….
Bir uçak iniyor, belirli arkadaşlarla yukarıya çıkıyoruz, öğreniyoruz ki biz orada beklerken şehidimiz Merzifon Askeri Havaalanına indirilmiş ve cenaze ambulansla Samsun’a getirilmiş.
Üzülüyoruz… Büyük Cami’de katıldığımız cenaze namazında ne tabutu görebiliyoruz, ne de bir şehit cenazesi kıldığımız bildiriliyor imam tarafından...
Kendi kendime söylenip dertlenirken bir gazeteci genç:
-Başkanım, siz bir metin hazırlayın haber yapayım, dedi. Orada fotoğrafımı çekti.
Metni hazırlayıp gönderdim. Ertesi gün iç sayfalarda benim fotoğrafım altında haber şu başlıkla çıktı:
“Şehit Cenazesine İlgisizlik Ülkücüleri Kızdırdı”.
Telefon açtım haberi yapan gence:
-Başlığı beğenmedim, dedim. Benim yazımda hiç kızgınlık geçiyor mu?... Yahu M…’im, biz üzülemez miyiz, bunu niçin belirtmedin?...
Uzun bir sessizlik oldu.
-Orada mısın, cevap ver, deyince:
-Başkanım size kızmak daha çok yakışıyor, demez mi?
Bu olayda da o gazeteci kardeşimize acınası bir öfke içinde olmuştum.
***
Son günlerde bir helikopter dolusu kahramanı şehit verdik bu topraklar uğruna.
İhmal midir, kaza mıdır, sabotaj mıdır?... Bilemiyoruz henüz…
Basın, timsah gözyaşları döküyor şimdi. Aynı basın daha önceleri içimizdeki hainler yüzünden başlarına gelmedik bela kalmayan subaylarımızı canlı canlı gömmediler mi vicdansızlığın karanlıklarına?...
Çıkarcı alçaklar gibi küsüp gitmemişlerdir onlar.
“Her ananın doğurduğundan pehlivan olmaz” der cazgırlar pehlivanları dua ile Salavatlayıp çayıra salarken.
Ateş hattının en ucunda olmayı şeref sayan bu yiğitlerin ülkücülüklerini, yiğitliklerini, vatan ve milletseverliklerini tartışmayı aklından geçirenlerin cibilliyetleri sorgulanmalıdır aslında.
Adamlığın namlu ucunda sınandığı, yiğitliğin özgül ağırlığının test edildiği o sınır boylarında, ön safa geçmek için birbiriyle yarışan, mermilerin sesini kına gecesi türküsü olarak algılayan mangal yürekli, çelik bilekli, bozkurt bakışlı ve temiz analardan süt emmiş o kahramanlara edilmedik hakaret, aşağılama kalmadı.
Üstelik elleri, kolları bağlandı resmen...
Küsmediler.
“Çözüm Süreci” icat edip bu kahramanları kışlalarına, karakollarına hapsederek ellerini, kollarını bağlayan, resmi üniformalarıyla rahatça dolaştıramayan iradenin şehitlerine sahip çıkan vatanseverleri anlaması, doğru algılaması mümkün değildir.
***
İçim yanıyor, içimiz parçalanıyor anaların, çocukların, eşlerin hıçkırıklarına. Gözyaşları ta içimize akıyor, vardığı yerlerimizi yakıyor acının ıslak alevleri…
Morg Bekçiler he mi?
Şehit cenazelerinin genelde ikindi namazlarına denk getirildiği, can yoldaşlarından kaçırıldığı, basından saklandığı günlerde ülkü kardeşliğini yokluklarla bölüşmüş şeref abideleri gardaşlarına son görevlerini yapmak isterken şöyle yaftalanıyordu ülkücüler:
“Fatiha bilmez Morg Bekçileri…”
O günlerde bize bu yakıştırmayı yapanları şehit cenazelerinde pek göremezdik. Ankara’da defnedilecek yüksek rütbeli askerlerin cenazelerine katılırdı bir iki hükümet görevlisi…
Yuhalanırlardı, üzülürdük.
Niçin katılmazlardı bu cenazelere acaba?
Katillerimizi üzmemek için mi?
Ülkücülerle aynı safta durmamak için olabilir miydi?
Şimdi bakıyoruz yukarıdan aşağıya bütün yetkililer ön saflarda duruyorlar şehit cenazelerinde.
Buruk bir gurur, şüpheli bir güven sarıyor içimizi. Bir kararlılık göstergesi olur ümidi sarmalıyor duygularımızı.
Bu düşünülmemiş yaralayıcı “Morg Bekçileri” sözü içimizde bir yaradır.
Çekeriz sineye, yeter ki yukarıdakiler hatalarından dönsünler…
Unutulmasın ki her şehit haberinde belki birilerinin az da olsa gözü ağlar ama morg bekçilerinin özü ağlar, içi parçalanır.
Cenazeler sizden biri değilse yakınları kadar içiniz yanmaz.
Ateş gerçekten düştüğü yeri yakar her zaman…
Allah şehitlerimize rahmet etsin, gerçek kardeşlerine, ana, baba, eş ve çocuklarına sabır versin.
İhmal, ürkeklik derecesinde dahi bu acıları yaşamamızda payı olanları ondurmasın Rabbim.