Gasp kabaca bir tabirle başkasına ait bir malı cebir ya da şiddet kullanarak almak demektir. Eğer bu iş birden fazla kişi tarafından ya da bir suç örgütüne temin maksadıyla yapılırsa nitelikli gasp kapsamına girer. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 148. ve 149. maddelerinde tanımlanmış bir suç olup gasp 6-10, nitelikli gasp 10-15 yıl arası hapisle cezalandırılır.
2010 KPSS sınavı milletimizin Gülen cemaatine bakışını büyük ölçüde değiştirmişti. O zamana kadar cemaatle ilgili eleştirilere çeşitli cevaplarla karşılık veren millet, bu sınavda soruların çalınıp yandaşlarına dağıtılmasından sonra farklı davranmaya başlamıştır. Çünkü ilk kez işin ucu kendilerine dokundu. İlk kez ailesinden birinin, bir yakınının, bir tanıdığının hakkının çalındığını hissettiler. Daha önce anlatılanlar memleket meselesi olduğu ya da bir başkasına dokunduğu için çok fazla ilgilerini çekmiyordu. Ancak bugün itibariyle savcılık tarafından hazırlanan iddianamede 3.227 kişinin bu sınavda organize olarak kopya çektiği tespit edildi. Yüksek net yapan sanıkların çoğunun aynı dershane, okul ve şirket çalışanları veya eş, kardeş ve diğer akrabalar olduğuna dikkat çekilen iddianamede, yüksek net yapan 3 bin 227 adaydan bin 970'i arasında telefon irtibatı, bin 148'i arasında akrabalık bağı bulunduğuna, 896'sının karı koca olduğuna, 2 bin 690'ının aynı kurum ya da firmada çalıştığına yer verilmişti.
2010 KPSS sınavından önce Polis okulları sorularının cemaat dershaneleri eliyle önceden dağıtıldığı o kadar yaygınlaşmıştı ki artık bu toplumda normal karşılanan bir durum haline gelmişti. Buna resmen “akıl tutulması” demek mümkün ancak gerçek bütün çıplaklığıyla ortadaydı ve tevili mümkün olmayan bir durumdu. Darbe girişimine karıştığı gerekçesiyle ordudan ihraç edilen bir yüzbaşı, ifadesinde, hırsızlığın 2010 KPSS ile sınırlı kalmadığını ortaya koydu. O, 2009, 2010, 2012 KPSS sınavı ile 2013 YDS ve ALES sınav sorularının örgüt tarafından ele geçirildiğini ve yandaşlarına servis edildiğini itiraf etti. Yani devlet memuru ve akademisyen olanlar içerisinde hırsızlığa karışmış binlerce insan var. 1984 yılından itibaren askeri okullara sızmaya çalışan örgütün 1986’dan itibaren orada da sınav sorularını çalmaya başladığı ortaya çıktı. 2014’e kadar askeri okul sınavlarında büyük usulsüzlükler yaptıkları belli oldu. Bugün itibariyle, yapılan istatistik değerlendirmeleri sonucunda 2002-2013 yılları arasında ÖSYM’nin yaptığı bütün sınavların şaibeli olduğu, örgüt mensuplarının soruları önceden ele geçirdiği ileri sürülmektedir. Anlaşılan hırsızlığın boyutu ve süresi sanıldığından çok daha fazla.
ÖSYM’ye sızan örgüt mensupları ikinci aşamada sistemi ele geçirdikten sonra onbinlerce insanımızı mağdur etmişlerdir. Hile yaptıkları sınavlarda onbinlerce insanımızın hakkını yemişlerdir. Kendi insanlarını bir yerlere yerleştirme adı altında onbinlerce insanımızın geleceğini karartmış, iş bulma ümitlerini mezara koymuşlardır. Bugün cemaate mensup olanları bu gerçekle yüzleşmesi insanlığın, vatandaşlığın ve Müslümanlığın gereğidir. Bu usulsüzlükleri yapanların dini, vicdani ya da insani bir savunması olabilir mi? Varsa biz dinlemeye hazırız. Ancak şu hatırdan hiç çıkarılmamalıdır: Yanlış yöntemle doğru neticeye varılmaz. İnsanlığa barış/huzur/mutluluk getirme iddiasında bulunanlar bu yöntemle on binlerce masum insanın hakkını gasp etmekten başka bir şey yapmamıştır.