Menbiç, Haleb’in kuzeydoğusunda, Fırat nehrinin batısında, Türkiye sınırına yaklaşık 40 km. mesafede yer alan bir şehir. Suriye’nin kuzeyinden Anadolu’ya ulaşan güzergâhta en stratejik mevkilerden birisi Menbiç’tir. Doğuda Musul ve Rakka’dan batıda Halep’e uzanan yolun güvenliği açısından da Menbiç büyük öneme sahiptir. İpek yolunun Akdeniz limanlarına ulaştığı hat üzerinde Menbiç en mühim yerlerdendir. Türklerin Suriye’den Anadolu’ya geçiş yolları açısından da oldukça stratejik bir bölgededir.
26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Sultan Alp Arslan’ın büyük zaferiyle sonuçlanan savaştan sonra imzalanan anlaşma uyarınca Selçuklu Hükümdarı, daha önce Müslümanlara ait olan ve Romalılar tarafından ele geçirilen bazı yerlerin kendilerine bırakılmasını talep etmişti. Bu yerlerden birisi de Menbiç’ti.
Menbiç ve Türkler
Menbiç Selçuklular zamanından Suriye’deki Osmanlı idaresinin sona ermesine kadar hep Türklerin hâkimiyetinde kalmış bir şehirdir. Esasında Abbasiler zamanından beri halifenin hizmetinde paralı asker olarak görev yapan Türklerin bölgede var olduğu bilinmekteydi. Hatta Romanos Diogenes 1069’da kenti ele geçirdiğinde şehri en son savunanların önemli bir kısmı Türk’tü. 1071’den sonra ise Suriye-Filistin Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra atabeylikler, Eyyubiler, Memlukler ve Osmanlı hâkimiyetleri ile bölge kesintisiz olarak Türklerin elinde kalmıştır. 1920’de Suriye’de Fransız manda idaresi kurulduğunda Menbiç’teki Türk hâkimiyeti sona erse de bölgedeki Türk yoğunluğu devam etti. Suriye’yi dört ana parçaya ayıran Fransızlar Lazkiye’yi Nusayri, Şam’ı Arap, Haleb ve Hatay’ı Türk bölgesi olarak kabul ederken bu gerçeği kabul etmişti.
Türkiye ve Menbiç
Ankara ve Lozan Antlaşmaları Türkiye-Suriye sınırını çizmekle birlikte bu sınır kültürel ve coğrafi sınır değildi. Haleb ve kuzeyi tarih boyunca hep Anadolu ile ilişkili olmuştur. Bugün de öyledir. Sınırlar çizilirken akrabalar birbirinden ayrılmış hatta aynı köyün bir tarafı Suriye’de bir tarafı Türkiye’de kalmıştır. Haliyle siyasi çizgi olarak bir değer ifade eden sınır kültürel ya da coğrafi olarak bir anlam ifade etmemektedir. Bugün Türkiye, bin yıl sonra yeniden Menbiç’te düzeni sağlamak zorundadır. Hem Suriye üzerinden kendisine yönelecek tehditleri önlemek için hem de bölge halkıyla tarihi bağlarını korumak adına Menbiç’i emperyalist güçlere karşı savunmalıdır. Bu başka bir ülkenin toprağına göz dikmek değildir. Menbiç’in nüfus yapısında tahribat yapılmasına göz yummak ya da bölgeyi herhangi bir işgalci gücün eline bırakmak, tarihi sorumluluğumuzu yerine getiremediğimiz anlamına gelir.