Tarihî kayıtlar V. yüzyıldan itibaren Türklerle Ermeniler arasındaki münasebetlerden bahsetmeye başlar. İki taraf zaman zaman birbiriyle dost olmuş, işbirliği yapmış, bazen iyi komşuluk ilişkileri geliştirmiş zaman zaman da birbiriyle mücadele etmiş, hasım olmuştur. İki taraf arasındaki münasebetleri şekillendiren esas, millî menfaatleridir. Ermeniler Sasanilere karşı Hunlardan destek alırken onların Türk olması ittifak kurulması için bir engel teşkil etmemiştir. Diğer yandan Hazarlara ya da Selçuklulara karşı mücadele ederken onlarla Türk oldukları için çatışmamış sadece bağımsızlıklarını korumak için çabalamışlardır. Bağımsızlıklarını elde edebilecek insan gücüne sahip olmadıkları için de başka güçlerden yardım aramışlardır. Bunlar bazen Romalı, bazen Haçlı, bazen Moğol, bazen de Rus ya da Fransız olabilmekteydi. Türkler, Ermeniler için anlaşılması kolay bir topluluktu. İlişkilerindeki kuralları gayet açıktı, dostluk yapanlar antlaşmalarına sadık kaldığı ölçüde müttefiklerinin siyasî, sosyal ve kültürel haklarına saygılı olurlardı. İnsaf sahibi Ermeni tarihçileri bugün bağımsız bir Ermeni kilisesi varsa bunun Türkler sayesinde var olduğunu kabul eder. Türkler tebaası olduğu sürece Ermenilerin sosyal ve kültürel yapılarını değiştirme gibi bir uğraş içine girmemişlerdi. Onların farklı bir dinden ve kültür dairesinden olması Türkler için bir anlam ifade ediyordu. Onlar için önemli olan tebaası olan unsurların devlete düşmanlık etmemeleriydi. Yaklaşık 1600 yıl tarihî derinliği olan Türk-Ermeni ilişkileri 1915 olaylarına sıkıştırılarak Türk-Ermeni düşmanlığı temelinde şekillendirilmeye çalışılır. Diğer yandan bazı çevreler de sadık tebaa vasfıyla niteledikleri Ermenilere her türlü özgürlüğün verildiğini ancak onların ihanet ederek Türkleri sırtından hançerlediği gibi sığ bir mantıkla hareket etmekte, onarlın bağımsızlık taleplerini görmezlikten gelmektedir. Devletin son dönemlerinde büyük devletlerin en çok ilgi gösterdiği Osmanlı vatandaşı toplulukların başında Ermeniler gelmekteydi. Fransa da Ermenilerle ilgilenen devletlerdendi. Onlar da diğer büyük güçler gibi Ermeniler içerisinde nüfuz oluşturmaya ve Fransa yanlısı Ermeniler oluşturmaya gayret etmekteydi. Bunun için Ermenilere misyonerlik uygulayarak Gregoryen mezhebine bağlı Ermeniler içerisinde mezheplerini yayarak Katolik bir grup oluşturmuşlardır. Üstelik Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra işgale başladıkları Anadolu topraklarında oranın yerlisi olan Ermenileri öncü kuvvet olarak kullanarak yıllardır bir arada yaşadıkları komşularıyla savaştırmışlardır. Türklerin hiçbir zaman Ermenilere reva görmediği bir şekilde davranmışlardır. Sonrası malum. Ermeniler işgal ettikleri yerlerden çekilmiştir ancak orada yaşayan Ermenilerin bir daha aynı yerlerde varlığını sürdürmesini imkânsız kılan bir düşmanlık tohumu ekmiş, iki taraf arasına kan girmesine sebep olmuşlardır. Cezayir’e gitmeye ne gerek, Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te, Adana’da ya da Mersin’de katliam yapan Fransızlar, bunları yaparken Ermenileri Türklere karşı kullanmışlardır. Tıpkı bugünkü gibi. Fransız Parlamentosu’nda alınan kararlar tarihî gerçekleri değiştirmeye yetmez. Ancak tarihin bir kez daha tekerrür etmesi açısından trajik bir örnektir. Fransızlar, yine Ermenileri Türklere karşı kullanıyor.