Türklerin tarihte bıraktığı en önemli izlerden birisi farklı kökenden, kültürden ve inançtan insanlarla bir arada yaşayabilme kabiliyetidir. Gerek ana yurtta gerekse göç ettikleri yerlerde bulunan halkları kurdukları devletlerin vatandaşı haline getiren Türkler böylece dünyada emsali fazla olmayan bir hayat tarzına sahip olmuşlardır.
Türkler kendilerini dünyayı yönetmek üzere yaratılmış bir millet olarak gördükleri için insanlığı kendi bayrakları altında birleştirmeyi hedeflemişlerdir. Cihan hâkimi olmanın yolu da insanların inançlarına ve kültürlerine saygı göstererek onların Türk devletini benimsemelerini sağlamaktır. Asya Hun Devletinden itibaren farklı kökenlerden toplulukların Türk idaresinde yaşamasının sırrı budur. Avrupa Hunlarında, Hazarlarda ya da Osmanlı Devletinde görülen çok uluslu yapının ardında bu bir arada yaşama iradesi vardır. Devlete karşı vatandaşlık bağının gereklerini yerine getiren her topluluk yaşantısına devam eder. Türklerin kendilerini Müslüman olmaya zorlayacağı, kabul etmedikleri takdirde de ortadan kaldıracakları korkusu hisseden Hristiyanlar bu korkularının yersiz olduğunu anladılar. Zira onlardan tek istenen devlete sadık kalmalarıydı dinlerini ya da kültürlerini değiştirmeleri değil. Aynı şekilde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan İspanya Yahudilerinin Türkler tarafından koruma altına alınmaları da dikkat çekicidir.
Türklerin 72 milleti bir görme, “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmesi” kültürel dokularının en önemli parçasıdır. Türk kimliğini ifade etmeye çalışan ilim ve irfan sahipleri bu konudaki haklarını teslim ederler. Bugün çeşitli örneklerini yaşadığımız olumsuzluklar Türk kültürünün dejenere olmasından kaynaklanmaktadır. Bütün dünyaya hoşgörüsü ile örnek olan bir millet bugün yüzlerce yıldır bir arada yaşadığı topluluklarla kavga ettirilmeye çalışılmaktadır. Ancak tarihi birikimi Türklerin bu tuzağa düşmesini önleyecek kudrettedir.