İnsanlar hayattan farklı şeyler bekler. Bu beklentileri onların önceliklerini ve yaşam standardını belirler. Dünyanın her yerinde insanların farklı biçimlerde yaşamalarının ardında yatan temel belirleyici, beklentilerin çeşitli olmasıdır. "Nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsunuz?" sorusuna vereceğiniz cevap geleceğe dair umutlarınızı ortaya çıkaracağı gibi mevcut konumunuzu da belirlemenize büyük katkı yapacaktır.
"Herkesin daha özgür, daha mutlu, daha eşit, daha zengin" olduğu bir ülkede yaşamak istiyorsanız bütün ön yargılarınızı bir kenara bırakın halkınızı tanımaya çalışın. İç barışın ve dayanışmanın olmadığı yerde yukarıdaki istekleriniz hayalin ötesine geçmez. Birlikte yaşadıklarınızı iyi tanıyarak ancak ortak değerlerinizi güce çevirebilir, farklılıklarınızı birlik unsuru haline getirebilirsiniz. Özgürlük dediğiniz karşınızdakinin ne istediğini, hangi sınırlar içerisinde yaşamak istediğini anlamanızdan geçer. Eşitlik dediğiniz herkesin bu ülkeyi doyasıya vatanı hissetmesinden, kendisini de devletin birinci sınıf vatandaşı görmesinden geçer. Bunun için “çoğunluk” olanın bunları hissetmesi önemli olduğu kadar, “az” olanların da kendisini özgür ve eşit hissetmesi şarttır. Bu his meselesi son yıllarda ülkemizin en çok yara aldığı yerdir. Değerlerinize, inançlarınıza nasıl muamele edilmesini bekliyorsanız başkaları için de o arayışa girmelisiniz. Bu eşikleri geçmeden sağlıklı bir zenginlik elde edilemez. Belirli zümreler varlığın büyük kısmına hükmederken büyük çoğunluk geride kalan azı paylaşmak zorunda kalır.
Daha özgür, daha mutlu, daha eşit, daha zengin olabilmenin en önemli yolu daha eğitimli insandan geçer. Peygamberlerden filozoflara daha nitelikli bir toplum hayali kuran herkes cehalete karşı savaş açmıştır. Dünyanın önde gelen toplumlarının tamamı uyguladıkları eğitim politikaları sonucu o yerlere ulaşmıştır. Eğitimli bir toplum için her türlü siyasi çekişmelerden uzak tutulan, kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri olan bir eğitim politikasına ihtiyacımız vardır. Bilimi ve aklı rehber edinen, kökleri üzerinde yükselen bir eğitim sisteminin kurulması için millet olarak parlamentoya baskı yapmalı, milli bir eğitim politikası hazırlanması için mutabakat oluşmasını sağlamalıyız. Bu açıdan boşa giden her gün ülkemizi uygar dünyanın biraz daha gerisinde bırakmaktadır.
"Herkesin emeğiyle bir yere gelebileceği" bir ülkede yaşamak istiyorsanız derhal her türlü ayrımcılığa karşı şiddetle karşı çıkmanız lazım. Çoluğunuzun çocuğunuzun hiç bir aracılığa gerek duymadan, emsalleriyle eşit bir yarış içerisinde, birikimine uygun bir iş bulması ise hayaliniz, liyakati esas alan bir sistem için çalabileceğiniz bütün kapıları çalın. Gidebileceğiniz her yere gidin. Harekete geçirebileceğiniz bütün kurumları harekete geçirin. Bireysel talepleri öteleyerek siyasetçilerle toplumun menfaatleri üzerinden ilişki kurulduğu zaman liyakat esasına dayalı bir sistem kurmak mümkün olabilir. Mevcut halin devamında sonsuza kadar bu sorun devam eder.
"Adaletin mülkün temeli" olduğu bir ülkede yaşamak istiyorsanız şu andan geci yok adalet kurumlarının üzerinde tahakküm kurmaya çalışan bütün odaklara karşı olabildiğince dik durun. Ülkede adalete güven azalınca herkes geleceğinden kaygılanır. O yüzden adalet dağıtanların her türlü tartışmadan uzak tutulması özgür yaşamanın, devlete güvenmenin ve toplumsal huzurun başlangıcıdır. Bu değerlere sahip çıkacak olan da biziz. Bu değerlere sahip çıkmak için bir adım attığınızda sizin gibi düşünen milyonlarca insanın yanınızda olduğunu fark edeceksiniz. Burada önemli olan ilk adımı atmaktır. “Herkese lazım olacak” adaletin tesisi için mahkemelerimizi her türlü baskıdan arındıracak sosyal baskıyı oluşturmak acil ihtiyaçtır.
"Tam bağımsız bir ülkede" yaşamak istiyorsanız nasıl daha fazla üreteceğimizi düşünmemiz lazımdır. Tükettiğimizden daha çok üretemezsek ekonomik olarak bağımlı yaşamaya mecburuz. Küllerinden doğan Almanya ve Japonya gözümüzün önündeki canlı örneklerdir. Çok üretip az tüketmedikçe başkalarına muhtaç olmadan yaşayamayız. Yine tam bağımsız olmak için güçlü bir orduya ve güvenlik güçlerine ihtiyaç vardır. Bugün maalesef her iki kurum da oldukça güç kaybetmiş durumdadır. En kısa zamanda ordumuzun ve güvenlik güçlerimizin günlük siyasi çekişmelerin dışına çekilmesi lazımdır. Bunun için de toplumsal duyarlılığın artması şarttır. Hiç vakit kaybetmeden varlığımız için hayati öneme sahip bu kurumlarımızın siyasi müdahalelere kapalı hale getirilmesi için kamuoyu oluşturulması gerekir.
Türkiye'deki varlığımızı bin yıldır kabul edemeyen çevreler hala oldukça güçlüdür. Ancak önemli olan onların ne yaptığı değil sizin ne yaptığınızdır. Nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsanız ona uygun davranmalısınız. Tarih zamanında vazifesini yapamayan milletlerin ibret alınası acı hikayeleriyle doludur.