Atatürk, Türk’ün atası…
Ne kadar sıcak bir isim tamlaması…
Okullarda, sınıflarda, resmi dairelerde hep Atatürk Köşesi, Atatürk büstleri olur da herkes Atatürk’ü sevmez, Atatürkçü olmaz mı?...
Biz onu bu köşelerde büyük bir portresi etrafına yapıştırılmış fotoğraflarının altına büyük harflerle “ATATÜRK (1881-1938) yazarak tanıdık ve tanıttık.
26 Şubat 1980 günü göreve başladığım okulun adı Devrim Lisesi, forması kırmızı beyazdı.
Adı, 27 Mayıs Gece baskını sırasında “Devrim” yapıldı zannıyla o günü bayram ilân eden güruhun sevinç histerisiyle o günlerden kalmaydı.
Kırmızı bir üst eşofmanın arkasında DEVRİM yazılı bir çakal sürüsü düşünün…. Resmi görevliymiş gibi bu tek tip formayla kandırılmış gençler, okulun çevresinden geçen tanımadıkları kişiler sorgulanıyor. İkna edilecek cevap veremeyenler, durumuna göre geri çevriliyor veya özel halk mahkemesine alınıyor… Sonuç mu? Ya şiddetle ihtar ya sopa ile eğitme…
Aslına bakarsanız din dersi ve tarih kitaplarının Atatürk Büstünün dibinde yakıldığı, bu toprağın sesi, rengi olan, dini ve milliyeti sahih vatan evlâtlarının bırakın öğrenci olmayı, öğretmen olarak kapısından içeri giremediği, sokağından geçemediği bir okul…
***
3 Mart 1980 Pazartesi sabahı 2. Kanaat dönemi başladı. Öyle bir kargaşa ortamı ki tarif edemem.
İlk iş olarak kitapların yakılmasıyla simsiyah is olmuş Atatürk Büstünü temizledik.
Baktım kütüphane yok. Öğrendim ki giriş kattaki kütüphaneyi karargâh olarak kullanmak için kitapları çuvallarla yukarı katta bir odaya taşımışlar… Sonraki işimiz bu oldu.
Atatürk köşesi de yok, onu da resim-iş öğretmeni Reşat Bey’le yaptık.
Biz, yeni atanan ekiple okulu devletin okulu durumuna getirmek için geceyi gündüze kattık..
Derken 12 Eylül geldi çattı.
Her kurumun başına EŞ MÜDÜR olarak birer asker atadılar. M.E. Müdürlüğüne bir albay düşmüştü…
Onlardan izinsiz hiçbir etkinlik yapamazsınız. Bütün etkinlikler talimatlarla bildiriliyor, dersimiz, konumuz Atatürk. Bütün derslerde mutlaka Atatürk konusu yıllık planlarda yer alacak.
Öğrencileri topluca sinemalara götürüp Atatürk’le ilgili filimler seyrediyorduk.
Yıllarca kullanılan kamu alanlarının adları değiştiriliyor, hepsine Atatürk ismi veriliyor. Atatürk Caddesi, Bulvarı, Ormanı, Meydanı… gibi.
Ne kadar ucuz, yakışıksız bulduğumu anlatamam.
Nihayet 10 Kasım geldi. Anma programı tören alanında yapılıyor. Mahalle bizi dinliyor.
Konuşmamda, kısa bir Atatürk portresi çizdikten sonra: “Her Türk’ün Atatürk’ü sevmesi ve ona minnet duyması millî görevidir. Atatürk sevgisi, yıllarca kullanılmış tesislerin adını Atatürk olarak değiştirerek gösterilmez. Ülkeye yeni eserler kazandırmaktır Atatürk’ü sevmek. Her yere onun adını vermek samimiyet ifade etmez. Geleceğimizi kurarken onun örnek bir asker, dahi bir devlet adamı oluşunu, millet ve vatanseverliğini örnek almalıyız…”
Herkesin ödü koptu, “ya bana bir şey olursa” diye, olmadı.
Bir gün baktım ki girişteki salonda müdür ve müdür yardımcıları dizilmiş, yüzü bana dönük bir rütbeli asker “Atatürk Köşesi” nin nasıl olacağını anlatıyor, müdür bey not alıyor.
- Saygıdeğer komutanım, bu hassasiyetiniz bizde aynen mevcut olduğu için göreve başladığımız ilk haftada kasıtlı olarak yakılan ders kitaplarıyla is içinde kalmış Atatürk büstünü temizledik ve gördüğünüz bu köşeyi düzenledik. Görüyorum ki müdür bey not alıyor ve bana emredecek yenisini yapmam için.
12 Eylül öncesinde Atatürk’e, özellikle saygısızlık olsun diye kusurlu davrananlara noksanlarını tamamlatınız, sonra hesap sorunuz… deyip yürüdüm.
Konuşmam esnasında komutan tasdik anlamında devamlı başını sallarken müdür bey ve arkadaşlar susmam için kaş göz işareti yapıyorlardı.
Her okulda olduğu gibi benim emeğimin üstüne de mobilyacılar tek tip Atatürk Köşesi döşediler, böylece Atatürkçü oldular…
O karanlık günlerde “ilericilik” adına Millî ve dinî değerlerimize düşmanlık edilirken al bayrağa değil kızıl bayrağa sevdalı, millî marşımız yerine enternasyonal marşı ile kendinden geçen ufaklıklar şimdi büyüyüp solcu, sosyal demokrat, Atatürkçü oldular.
12 Eylül Anayasasında yer alan “Atatürk Milliyetçiliği” bu tiplerin sığınağı oldu. Daha o günlerden beri soruyorum: “Atatürk milliyetçiliği nedir, ölçüsü, şekli, rengi, kokusu var mıdır, Atatürk ne milliyetçisidir, şahıslar, milletin kendisi midir ki onlarla milliyetçilik bağı kuralım” diye. Cevap yok.
Türk’ün devletine, kanunlarına, örfüne, kültürüne, tarihine ve tarihi şahsiyetlerine, vatanına, kısaca bütün değerlerine saygısı olmayanlar var…
Asırlarca milletimize düşmanlığı olanların ülkemiz ve milletimizle ilgili aşağılayıcı söz ve davranışlarına, yöneticilerimize iftiralarına sesi çıkmayanlar, Atatürk’ün ve atalarımızın armağanı bu vatanın ormanında çakal bile olma hakları yoktur.