Siyaset, ticaret, adalet, eğitim kurumları, bürokrasi, medya, emniyet ve ordu içerisinde yuvalanan hainlere yakın durmayanı adamdan saymıyorlardı bir zamanlar.
Özellikle, 2002’den sonra öyle nüfuz ettiler ki kurumlarda hızla yuvalandılar.
İlköğretim 1.ve 2. Devre öğrencileri arasında yapılan seviye belirleme sınavlarında öğrencilerin ev telefonlarının mutlaka yazdırılması yoluyla başarılı öğrenciler “Ağabey/abla” evlerine yerleştirildi.
Atamalarda yandaş sendikaların dediği dedik, çaldığı düdüktü.
Resmi makamlarda en çok okunan gazete ZAMAN ve seyredilen TV kanalı SAMANYOLU’ydu.
Onlara ait özel dershaneler, okullar, üniversiteler çok rağbetteydi.
Dünyanın her tarafında açılmış ve “Türk Okulları” olarak bilinen okullarda öğrenim dili İngilizceydi ve TÜRKÇE OLİMPİYATLARI adındaki gösterileri kapalı salonlardan statlara taşıyıp hatıra para bastıran bir iktidar vardı.
Bu örgütün Okyanus ötesindeki elebaşına “Hoca Efendi” den başka hitap ederse günaha gireceğini zanneden ahmakları, haini eleştirenlere hakaret yarışındaki bakanları/çakanları unutmadık.
Hain başını ziyaret için kafile kafile ABD’ye gidenlerin fotoğrafları elimizdedir.
Çözüm süreci, Habur rezaleti, akil insanlar konularında sarmaş dolaş olurken kime hizmet ettiklerinin farkında olmayan sanat, siyaset ve akademisyenler güruhu “Aydın” tiplerini unutmak mümkün müdür?
Yıllarca bu hain sürüleriyle yan yana görev yapıp onların ilk atanmasında, üst görevler için terfiinde rolü olanlar şimdi ne kadar masum görünüyorlar.
Herhangi bir suçlayıcı beyanı bağrında söndüren, muhataplarını sosyal medyada LİNÇ ettiren FETÖ sevicilerini herkes biliyor…
Devlet gemisini karaya oturtmaktan, kayalıklara çarptırıp batırmaktan vatansever yiğitlerin üstün gayretiyle son anda kurtaranlara çok dikkat etmelidir.
Denir ki “bir kere gemi batıran kaptan olmuştur, ikincisini batıranı deniz kenarına yaklaştırmamak gerekir”.
Çok önemli bir durum şudur:
Yıllardır koyun koyuna oldukları tarafından KANDIRILANLARA bir şans verilebilir ama asla eski kusurları unutulmamalı, öyle abartılı sıfatlarla hem kendilerinin hem yandaş güruhun güç ve itibar zehirlenmesi yaşamalarına izin verilmemelidir.
Daha da önemlisi, 15 Temmuz Gecesi’nden sonra devletin bekası için dimdik duran, siyaseten hiçbir beklentisi olmadan, atamalar ve görevlendirmelerde yandaşlarını değil devleti düşünen er oğlu er bir devlet adamının varlığı asla unutulmamalıdır.
15 Temmuz patlak verdiğinde kimlerin sevinçten avuçlarını ovuşturduğu ve kimlerin devletin varlığına, milletin geleceğine sahip çıktığının net fotoğrafı vardır elimizde.
15 Temmuzun mağdurları ve mağrurları vardır ve herkesin 15 Temmuz’u başka başkadır.
Çözüm Sürecini, Habur’u, Âkilleri kutsayanların bir bölümü 15 Temmuz'dan sonra günlerce bedava döner/ayranla semirip selfi çektirmişlerdi şehirlerin meydanlarında.
Her devrin fırfırları 15 Temmuz’un da kaymağına ekmek banmayı başarmışlardır.
“Fetö’nün siyasi ayağı” o kadar çok arandı ki bulunamadı. Oysa pek çokları aynaya baksalardı, suçluyla göz göze geleceklerdi.
Fetö’nün siyasi ayağı yerine “elebaşı” aransaydı keşke daha mantıklı olmaz mıydı?…
Bilinen bir gerçektir ki böyle kalkışmaların, karanlık gecelerin mağrurlarından daha çok mağdurları olur.
O dönem askerde olan, askeri okullarda okuyanların üzerinden tank geçmiştir.
Fetö’nün her kademedeki okullarında görev yapıp örgütle hiç ilgisi olmayan ki 4 yıldır hakkında doğru dürüst dava açılmamış olduğu hâlde hiçbir devlet kuruluşuna müracaatı kabul edilmeyen akademisyenler, Türk gençleri var ve mağdurlar.
Bu gençler hem maddi bakımdan hem psikolojik olarak yıkım içerisindedir. Hukuk ağır işlerse mağduriyetlerin yolu yıkıma çıkar.
Dileğim, 15 Temmuz mağdurlarının durumu mümkün olduğu kadar kısa sürede açıklığa kavuşturulmasıdır.