Tarih, 3 Mayıs 1944, Nihal Atsız - Sebahattin Ali davasının ikinci duruşma günü. Sebahattin Ali’nin anlatımı ile Atsız’ın Orhun dergisindeki açık mektupları üzerine dava açmasını Hasan Ali Yücel istemiştir kendisinden. Dönemin Cumhurbaşkanı İnönü’nün haberi olmadan kuşların bile uçamadığı yıllar…
Nitekim 16 gün sonra 19 Mayıs nutkunun asıl konusu bu davanın etraflı açıklaması, etkilenmesi üzerineder.
Davanın konusu “Irkçılık/Turancılık”tır. Kaldı ki dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu, o günlerde TBMM'deki konuşmasında:
"Ben Türkçü bir başbakanım... Türkçülük bizim için kültür meselesi olduğu kadar bir kan meselesidir" demiştir. Başbakan Türkçü hem de kan itibariyle de Türkçü olabilirmiş ama Türk’ün yazarı, düşünürü Türkçü olamazmış o günlerde…
Niye mi Türkçü olunamazmış o günlerde?...
Şunun için: II. Dünya Savaşının galibi Stalin’in uyguladığı siyaset anlayışında ülkenin toprak bütünlüğü söz konusudur. Öyle ki 1944’te Rus ordusunda görevli Azerbaycanlı 195 (bazı kaynaklarda 405) Türk’ün Türkiye’ye sığınması üzerine Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü’nde Ruslara teslim edilip 184’ünün köprünün öte geçesinde kurşuna dizilmesi de bu dönemde yaşanmıştır. (1945 Ağustos).
Aslında yapılanlar Stalin’in hışmına uğramamak için Moskova’ya sempatik gelecek bir tutum sergileme gayretiydi…
3 Mayıs 1944’te Üniversite gençliği bu davada sesini öyle çıkarmıştır ki Ankara sokakları “Kahrolsun Komünistler” nidalarıyla çınlamış, hükümet bunu “kendisini devirmeye yönelik bir ayaklanma olarak algılamıştır.
Tutuklamalar, orduda da devam etmiş, başta Hüseyin Nihal Atsız olmak üzere aralarında Alpaslan Türkeş’in de bulunduğu 27 kişi aylarca tutuklu kalıp zor şartlarda sorgulanmış Türkiye’de Türk olmanın, bunu açıkça söylemenin işkencesine tabi tutulmuşlardır.(*)
Türklük ülküsünün ateşle imtihanı ve sonrasında çelikleşmiş bir irade oluşturulmasının ilk basamağıdır 3 Mayıs 1944.
O günün yarınlara ışıyan yıldızı Alpaslan Türkeş olmuştur. İsmet İnönü rahmetli olunca “İyi bir devlet adamıydı” diyebilen, şahsına yapılanı devleti ve milletinin gerisinde tutan Türk yürekli, Türk’e eş bir devlet adamıydı o.
70’lerde Meclis başkanlığı seçimi kilitlenip AP ile CHP’nin horoz döğüşü yaptığı günlerde CHP Zonguldak MV Cahit Karakaş’ın Meclis Başkanı seçilmesini o sağlamıştı.
Ecevit’in partisi ve kendisi hakkındaki yakışıksız ithamlarının zirve yaptığı günlerde ülkedeki gergin ortamın yumuşatılması için Ecevit’in başbakanlığında kurulacak CHP/MHP hükümetine üye verebileceğini, güvenoyu alacak bir hükümet kurulabileceğini belirterek Gün Sazak Bey’e görev verdi.
Vedat Dalokay’la arkadaş olan Gün Sazak arasındaki görüşmelerin sonunda Ecevit:
“Tarihi bir fırsattı ama partim izin vermiyor, CHP bölünebilir” deyince olmadı. Sonra Ecevit’in o partisi “Güneş Motel” operasyonuyla “kendini aşmış” 12 vekil transfer edilip 11’i bakan yapılınca partinin namusu kurtulmuş oldu (!?!).
12 Eylül partileri kapatınca CHP’nin yerine SHP kurulmuştu. Türkeş Bey o zaman DYP/SHP koalisyon hükümetine destek verdi diye elleriyle büyütüp şartları zorlayarak meclise soktuğu aklı devşirilmiş evlâtlar tarafından bağrından hançerlenmiş, ayrılanlar BBP’sini kurmuşlardır.
O günlerde, 3 Mayıs 1944’ün üzerinden Tam 49 yıl geçtikten sonra artık Başbuğ Türkeş diye anılan o büyük Türkçü, kendisini zindanlara reva gören devrin Cumhurbaşkanı İnönü’nün oğlunun Başbakan yardımcısı olduğu hükümeti desteklemiştir.
Bu destek, kesinlikle makam, unvan, kadro kazanmak için olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ten devralınmış Türklük ülküsünün gelecek nesillere aktarılması, çözülen Sovyet İmparatorluğunun esaretinden kurtulan Türk coğrafyalarının birliğine gidecek yola köprüler kurmak için yapılmıştır.
O günlerde “Türk Dünyası Kurultayları”nı düzenleyecek bir sivil toplum kurumunun oluşturulması gayesi ile “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı’nı (TÜDEV) kurmuş, başkanlığını yürütmektedir.
Kuruluş aşamasındaki bu vakıfla 21 Mart 1993’te (Türkün en eski milli bayramı Nevruz/Ergenekon Bayramı günü) Antalya’da düzenlediği Kurultay’a Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcı Erdal İnönü, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Azerbaycan Başbakanı Ali Mövsimov, KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu katılmış, örs üzerinde demir döverek, Türk’ün cihan hâkimiyeti mefkuresi sembolize edilmişlerdir.
O İnönü’nün oğlu Erdal İnönü yaptığı konuşmada, “geçmişteki Türk egemenliğine vurgu yaparak; Türk kültürünün bugün dünyaya yeni ışıklar tutacağını” vurgulamıştır.
Bu, ülküsünün arkasında koşan bir lider ve onun izinden ayrılmayan ülkücüler için ne kadar mutlu bir gündür bilseniz…
21 Mart 1993’ten günümüze o kadar hızlı yol alınılmıştır ki bir zamanlar “Bana Türklükle gelmeyin” diyen biri Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak devlet başkanları seviyesindeki bir Türk Keneşinde:
“Biz üç yüz milyonluk büyük bir Türk ailesiyiz” cümlesini kurabilmiştir. Bu cümle Türkiye’nin en yüksek perdeden TURAN’a seslenişidir. Bunu sağlayan Başbuğ Türkeş’in izinden giden ülküdaşları adına Sayın Devlet Bahçeli’nin iradesidir.
3 Mayıs’ın “Türkçülük Günü, Türkçüler bayramı, Milliyetçiler günü” olarak o yıldan beri kutlanılmasının temeli 3 Mayıs 1945’te Tophane Askeri Cezaevi'nde tutuklu bulunan bir grup tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile atıldı.
3 Mayıs 2021’e gelindiğinde, 50 yıldan berisine tanıklık etmiş bir göz olarak, göreceğimin önemli bir bölümünü görüp, yarına daha umutla bakma mutluluğuna eriştiğim için Rabbime şükran borçluyum.
3 Mayıs Türkçülük Bayramımız kutlu, bu günümüzü sağlayan bütün ülkü erlerinden Allah razı olsun.
(*) Diğer tutuklular, Reha Oğuz Türkkan, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar (Hüseyin Nihal Atsız’ın öz kardeşidir), Fethi Tevetoğlu, Cebbar Şenel, Hasan Ferit Cansever, Nurullah Barıman, Mustafa Zeki Sofuoğlu, Fazıl Hisarcıklı, Hüseyin Namık Orkun, Saim Bayrak, İsmet Rasim Tümtürk, Cihat Savaş Fer, Muzaffer Eriş, Fehiman Altan, Yusuf Kadıgil, Hikmet Tanyu, Hamza Sadi Özbek, Orhan Şaik Gökyay, Cemal Oğuz Öcal, Said Bilgiç, Mehmet Külâhlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti’dir.