Şiir, milletlerin kültür tarihi içerisinde önemli bir yer tutar.
Şiir, ruh dünyamızın aynasıdır.
Sevgi, saygı, hak, adalet, gönül, aşk, ölüm, ayrılık gibi insani değerleri daha güzel bir dünya ülküsü için, kendi benliğinde yoğurabilmenin ürünüdür şiir.
Sözlü edebiyat ürünlerinden olan şiirlerin çok köklü bir geleneği vardır.
Çarşamba yöresinde birisinin arabasının markasını öğrenmek veya belirtmek için “ o ne koşuyor/ falanca reno, fiat koşuyor” şeklinde belirtilir.
Çiftçi, tarlayı çift öküzle süren/koşan demek değil midir?
Sözü sazla/kopuzla koşa/ikiz, çifte, birlikte söyleme geleneği asırlar öncesine dayanır.
Kopuzdan bağlamaya kadar Türk’ün can yoldaşı olan saz (müzik aleti) bir başka söyleyişle “Türkçe’nin bastonu”dur.
Türkçe, okumuşların kültür erozyonu (sapması) sebebiyle dilimize verdiği zararı en aza indiren sözlü/gezginci edebiyatımızın yol arkadaşı bağlamadır.
En eski Türk şiirleri koşuk diye adlandırılır. Koşuk veya koşma, sözü saza/kopuza koşarak daha etkili söyleme geleneğidir.
Günümüzde 11 heceli, tabiat güzellikleri, aşk, ölüm, ayrılık, yiğitlik, sosyal olaylar gibi konuları işleyen şiirler koşma olarak adlandırılır.
Tarih içinde kam, baksı, ozan, âşık diye adlandırılan, aynı zamanda halkın bilicisi, halkın en uz dillisi, gönül ehli, söz ve gönül sultanları vardır Türk’ün. Onlar, ellerinde kopuzları/sazları, hiç kaybetmedikleri millî ve insani kimlikleriyle kültürümüzü yüzyıllar boyu birbirine naklederek günümüze ulaştırmışlardır.
Dede Korkut Kitabı’nda Korkut Ata “Oğuzun tamam bilicisiydi. Ne dirse olur idi. Gayıbdan dürlü haber söyler idi. Hak Taala anun könline ilham ider idi.”( Ergin 1986: 9) diye tanımlanır.
Bu yüzden, daha sonraki yıllarda halk, ozanlık sanatını icra eden âşıkları ümmî (okuma yazma bilmeyen) olarak görür. Sebebi, Dede Korkut’ta olduğu gibi, ozanların yani âşıkların söylediklerini Tanrı’nın gönüllerine ilham ettiği inanışından hareketle onları kutsallaştırmış olmalarındandır.
Dede Korkut Kitabının kahramanları olan ozan ya da ozanlar, “Dede Korkut dilinden ozan aydur” (Ergin 1986: 10) denilerek söylenen mısralar vardır.
Korkut Ata’nın 15.yy’da, Oğuz boylarının destansı hikâyelerinin kayda alınmasına öncülük etmiş bir ozan olabileceği düşünülmektedir.
Yazılı kaynaklarda adı geçen Çuçu, Aprınçur Tigin, Kul Tarkan bilinen ilk ozanlarımızdır.
Onları takip eden sözlü edebiyat geleneğinin Anadolu’daki devamı, 15.yüzyıldan sonra âşık tipi olarak ortaya çıkmıştır.
Yunus Emre, Dadaloğlu, Karaca oğlan, Pir Sultan, Kağızmanlı Hıfzî, Bayburtlu Zihnî, Âşık Şenlik, Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova saz ve söz ustaları zincirinin sadece birkaç halkasıdır. Günümüzde bu geleneği sürdüren nice gönül erleri vardır.
Sözü sazla koşa/birlikte, ikiz, çifte söyleme geleneği binlerce yıldan bugüne sürüp gelmektedir.
Âşıklar/ozanlar gezgin oldukları için kültürümüzün taşıyıcılarıdırlar. Bu alanda emeği olanlara ne mutlu...