Gençlik dönemimizde anlamını bilmediğimiz ne çok hazır etiketimiz vardı.
Özellikle “Aşırı…”ydık. Çok kere “Faşist, ırkçı, Turancıydık”. “Kafatasçı, şovenist, ABD uşağı”ydık.
Bunların anlamlarını öğrenmek için az ayrık otu yarmadık kitapların sayfalarında …
6. Filo kahramanlarının karşısında ezik, silik duruyorduk. Onlar bu ırz düşmanlarını kovalayıp denize atarken (?!?) –ne zaman yaptığımızı bilmiyorum - biz 6. Filoya karşı namaz kılmışız (!?!).
Yıllar sonra geçen günlerde bir ezberci solcu “solcular 6. Filoyla savaşırken sağcılar 6. Filoya karış namaza durdu, sen neredeydin” diye sosyal medyada suçladı beni.
Sovyetler Birliğinin sembolü orak/çekiçli kızıl bayraklarla yürürlerdi caddelerde. Bulgaristan, Romanya, Rusya aleyhine bir nükte yapmaya kalksak karşımızda ABD severlik aşağılamasıyla diklenirlerdi.
“Elli lira bozuk var mı” diye soran birine “O kadar param olsa Rusya’ya harp ilân ederdim” dedim, demez olaydım:
-Niçin Rusya’ya savaş açıyorsun? ABD’ye açsana, diye çıkıştı bir armut kafalı.
-Koçum, Rusya yakın, bu parayla ancak oraya gözüm kesiyor. Yüz lira ver her ikisine birden savaş açayım. Hadi, işine git, lafa girme, dediğimde gülüşmeler oldu, sesi kesildi.
Bu kardişlerimizden hiç biri 12 Eylül’de işledikleri suçların hesabından kurtulmak için Demirperde ülkelerine gitmedi(kaçmadı), niye?
Batı Avrupa’ya sığındılar. Üstelik hiçbir dine inanmayanlar dahi oralarda Kilise Vakıflarının himayesine girip aylık maaş bile alıyorlardı…
Belçika’ya sığınan TÖS’ün üst düzey yöneticisi bir eğitimcinin Brüksel’deki adresini vermişti orada görevli bir arkadaş, “inanmıyorsan” gel, bin taksiye bu adrese git, gör, demişti…
Bir Ecevit’imiz vardı rahmetli. Yine de vatansever bir adamdı ama 1999’da DSP’nin genel başkanı olarak 4’lü koalisyonda başbakan olunca Kemal Derwish’i nam kişinin ABD’nin temsilcisi ve hükümetin 5. Ortağı-Süper Bakan olarak getirtti.
Bu Brooking Enstitüsü görevlisi Derwish’in TC Başbakanlığına intikal ettiği anı Muharrem Sarıkaya şöyle anlatıyor:
“BAŞBAKAN Bülent Ecevit, odasında sağ kolu Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile birlikte sohbet ediyor. (Sarıkaya bu tarihi anı tespit için orada A.D.)
Bu sırada, daveti üzerine ABD'den gelen Kemal Derviş'in Başbakanlığa ulaştığı haberi iletiliyor.
Kısa bir ‘‘hoş geldin’’ konuşmasından sonra Ecevit şu kritik soruyu kendisine yöneltiyor:
‘‘ABD vatandaşlığına geçtiniz mi? Veya başvurunuz oldu mu?’’
Kemal Derviş, bu soruya hiç alınganlık göstermiyor.
Ecevit gibi o da doğrudan yanıt veriyor: (Sarıkaya’nın şu pohpohuna bakın A.D.)
‘‘Bülent Bey, ABD vatandaşlığımla ilgili söylentiler uydurma. Bırakın geçmeyi, ABD vatandaşlığına müracaat etmeyi bile aklımdan geçirmedim. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
Nitekim Derviş'in Washington'daki yakın arkadaşları da aynı yönde bilgi aktarıyorlar.
Kısa süre önceki ABD vatandaşı olduğu anlaşılan Merve Kavakçı krizi yaşanmış olması hassasiyeti seziliyor…”
Akla gelmesin mi şu sorular:
Türkiye’de solun önde gelenlerinin çoğu niçin ABD’de eğitim gören, kurs ve burs alanlardandır?
Solcu Ecevit’e ABD niçin bir bakan gönderir?
Bu Derviş niçin bu kadar yetkiyle donatılır?
Tam işler rayına oturmuşken bu Derviş DSP’yi niçin kabak gibi ikiye ayıran hareketin başını çeker?
Çıkacak hükümet krizinin zamanlaması ABD’nin Irak’a vuracağı zamana denk gelmesi açısından anlamlı değil midir?
Eğer bu oyun Devlet Bahçeli tarafından erken seçim ilanıyla bozulmasaydı, Kemal Derviş mecliste yeniden oluşturulacak devşirilmiş bir hükümette hangi görevi alacaktı acaba?
Erken seçim kararı alınınca bu Derviş Efendi niye solcu CHP’den vekil yapıldı?
2002’de CHP vekili olarak meclise girip, 2003’teki 30. Olağan Kurultayda kişiye özel tüzük değişikliği ile PM’ne seçilmesine rağmen dönem bitmeden istifa edip niçin ABD’deki görevine döndü bu devşirme siyasetçi?
Aradan yıllar geçti, ABD’nin başkan adayı Biden’in şu demeci bomba gibi düştü gündeme:
“Türkiye’de İktidarı darbeyle değil muhalefeti destekleyerek yıkacağım”.
Bütün partilerden tepkiler oldu. CHP içinden gelen haklı ve yerinde tepkiler de oldu. Bir kısım tepkilerde “bu demecin Türkiye’de yedi ay sonra gündeme gelmesi” ne vurgu yapıldı.
İşin başka yanı CHP Genel Başkanı, ABD başkanı seçilen Biden’e gönderdiği kutlama mesajının Türkiye’den giden ilk kutlama olması dikkat çekici değil midir?
Ayrıca, CHP’nin solcu genel başkanı Kılıçdaroğlu, bir canlı yayında Orta Doğu Enstitüsü'nden Gönül Tol’un sorduğu,
-ABD'nin yeni başkanından Türkiye'ye dair atmasını istediğiniz ilk adım ne olurdu, sorusuna şu cevabı veriyor:
-Türkiye'deki demokrasi hareketlerini desteklemesini isteriz.
Dünyanın başka yerlerindeki solcu bir genel başkan asla böyle alçalmış bir cümle kurmaz. Oralardaki insanlar önce İngiliz, Fransız, Alman’dır sonra solcudur, dinli/dinsizdir…
Milliyeti cıscıbıldak bir Alman, İngiliz, İtalyan pek bulamazsınız.
“Bu memlekette sağcı solcu, ilerici gerici yoktur, bu memlekette namuslu ve namussuzlar vardır” diyor Cemil Meriç…
Cemil Meriç ne kadar haklı değil mi?
12 Eylül’de veya sonrasında bize dayattıkları Sosyalist (komünist) devletlere değil Batı’ya kaçışları (sığınmaları) neyin nesidir acaba?
Toplum olaylarında sokağı mesken tutan gençlere övgülerini herkes bilir ama kendi çocuklarının özel okullarda eğitim gördüklerini kimse hatırlatmaz onların.
Sol’un namusu sorgulanmamalı mıdır?