Emperyalist güçler düşmanca saldırarak ülkeleri ele geçirmiyorlar artık.
Önce amaçlarına uygun yönetimleri iş başına getiriyor, içte farklılıkları çatıştırarak istikrarsızlık yaratıyor, iç çatışmaları veya dışarıdan saldırıları önleme bahanesiyle gönderiyor ordularını. Sonra, ekonomik yönden zayıflatarak hükmediyor dünyaya…
Afganistan’dan Bosna’ya, Ortadoğu’ya kadar durum budur.
Okyanus ötesindeki ABD en büyük komşumuz olmanın çok ötesinde yıllarca içimizde cirit atmaktadır.
ABD bu plânı ta 1800’lerin sonlarında hazırlamış, aşama aşama günümüze gelinmiştir.
Bu planın en büyük parçası, BM Teşkilatının mali politikalarını belirlemek ve yürütmekle görevli özel bir ihtisas kuruluşu olan Dünya Bankası’dır.
Türkiye, 26 Haziran 1945’te Birleşmiş Milletlere, 1947’de Dünya Bankası’na üye olup 1948’de Marshall planına imza atarak, 1951’de de NATO üyesi sıfatıyla ekonomik bir boyunduruk altına girmiştir.
Bütün bu beynelmilel ilişkilerin üst aklı ABD’dir. Kime, ne zaman ne şartlarda ne kadar para verilecekse patron ABD’dir…
Nereye, ne zaman saldırılacak, ne zaman, kime göz yumulacaksa ABD dâhil 5 ülke olmadan karar verilememektedir.
Dünya bankasının 1970’li yıllardaki başkanı McNamara’dır. ABD Savunma bakanlığı ve Vietnam Savaşlarının etkili ismidir ve 1968-1981 arasında ABD adına dünyaya harçlık veren adamdır…
Türkiye 1968 sonrası sosyal çalkantılarla istikrarsızlaştırılmaya çalışılırken kısa süreli iktidarlar dönemi başlamıştır.
İşte o yılların birinde mart ayıydı. Bu McNamara ülkemizi ziyaret ederken Antalya’da elinde havlusu ile denizden çıkışta gazetecilere şu demeci vermiş ve içim acımıştı:
-Sadece turizm yatırımlarında kullanmak üzere Türkiye’ye istediği krediyi vereceğiz.
O siyah beyaz fotoğraf hep aklımdadır…
1974 Kıbrıs çıkarması sırasında düşmanca uygulanan silah ambargosu, haşhaş ekiminin durdurulması, pamuk ithaline kota konması ne ise “Sadece turizm yatırımlarında kullanmak üzere” verilen kredinin eşdeğer olduğunu gözlüyorum yıllardır.
Türkiye ne zaman kabuğunu kırsa ambargolar, ekonomik yaptırım tehditleri ile önüne set çekilmiştir.
En stratejik dönemeçte ABD’nin düşmanca tavırlarını sıralamakla bitiremeyiz.
Yakından takip edildiğini düşündüğüm F-35 Müşterek Taarruz Uçağı Üretim Programı’nda savunma sanayimizle ilgili zaman ve ekonomik kayıplarımızı düşünün.
NATO üyesi olmamıza rağmen önce söz verip sonra vazgeçtiği Patriot Füze Savunma Sistemi bataryalarının yerine Rusya’dan S-400 almak zorunda bırakıldığımız çok yeni bir düşmanlık örneği değil midir?
Gelelim bu güne: Kısıtlama dönemi dışında bile turizmden istenilen geliri elde edebildik mi bu zamana kadar?
Hiç olmadık zamanda sudan sebeplerle tur iptalleri çıkaranları unutacak mıyız?
Önceden İstanbul Olimpiyat Stadı belirlenmişken Portekiz’e alınan 2021 UEFA Şampiyonlar Ligi final maçı için yapılan harcamaları nasıl telafi edeceğiz?
2023’ün finali için söz verip ağzımıza bir parmak bal sürerek avutulduk ama ozamanda başka bir sebep bulmayacaklarının garantisi mi vardır?
En son Formula 1, "Seyahat kısıtlamaları nedeniyle Haziran ayında Türkiye'deki yarışı gerçekleştirmemiz maalesef mümkün değil” diyerek Türkiye Grand Prix'sinin iptal edildiğini açıkladı.
E, biz o pistleri, spor ve turizm tesislerini kendi ayağımıza sıkmak için mi yaptık?
Dostluk ve stratejik ortaklık konusunda samimiyeti şüpheli olanlarla ikili ilişkileri çok ciddi bir şekilde gözden geçirme, caydırıcı tedbirler alma, dost ve kardeş ülkelerle yeni ortaklıklar kurma (Turan Birliği’nin) zamanı gelmedi mi artık?...