Dindarların ağzıyla konuşursak din; kolay ve basit, anlaşılabilen, net ve kesin bir öğreti olabilir. Ama dindarların tavrı, dini öğretilerinden ve gerçek din öğretisinden çok farklıdır.
Hiristiyan ve müslümanlar için daha ziyade geçerli olduğunu sandığımız bu tavır Budist ve Hinduları da kapsamaktadır. Tanıdıklarımız daha ziyade Hiristiyan ve Müslüman olduğu için böyle yazmak zorunda kaldık.
Onlar kendilerini yenilemelidir. Islah etmelidirlerki din de doğal mecrasında gelişip akıntısını doğal yatağında ilerletsin. Allah’ın ham dinini, işlenmemiş, çiğ ama cevheri sağlam dinini doğru bir şekilde işleyip de sunduklarını sanmıyoruz.
Tanrı bize sonsuzluk elmasını sadece cennette sunmadı ki? Her yerde ve bu Dünyada kutuplardan tutunuz, ekvatora oradan da dört yöne giden her yerde sunmuştur, sunmaktadır, sunmaya devam etmektedir. sunmaya devam edecektir.
Cehennemlik olsak dahi, O Ulu Allah rahmet ve rahman sıfatını bizden esirgemeyecektir. Ama dindarlar onu cehennem elması yapıp, bunu da iyice becerip içimize korku tohumlarını attıktan sonra insanlara karamsar öğretilerini sunuyorlar. İnsanı daha baştan öldürüyorlar, ardından en mükemmel insanı karşılarında hazır emre amade bekliyorlar.İnsafsız ve vicdandan yoksunlar. Bu güzel bir sahtecilik olmalıdır. Başka bir şey düşünemiyorum.
Saf bir ruhun anasının mübarek rahminden çıkan çocuk kadar saf ve berrak olacağını düşünüyorum. Dindarlar veya dindar geçinenler birbirine çok benziyorlar. Ayırmak zordur. Mutasavvıflar ve mustasvifeler;İmam Gazali ve İbni Haldun’un tariflerine çok uyan bu iki gurup bugün de yaşamaya devam etmektedir. Demek oluyorki 10-12. asırda insanların sahte ve falsolu din görüşü değişmeden yaşamaya devam etmektedir.
İnsanlar 10. asırda ne idiyse 21.asırda da odur. Sadece istismar aletleri değişmiştir.
Ruhların ne kadar önemli olduğunu burada yeniden düşünmemiz gerekmektedir.
Milli karakterlere bürünen dini eylemler; dinin saflığına müdahele etmediği oranda geçerliliğini muhafaza edecektir. Milli karakterlere bürünmek zorunda oladuğu için dinlerin evrenselliğine vurgu yapmak ve kendi milli karakterimizin o dini ne derecede yükseltebileceğini düşünmek zorundayız.
Nasılki en değerli olduğu anda en değersiz şey oluveren mucize; işba yani doyuma tamamen erip daha fazlasının alamama) noktasında olduğunda bir önemi ve değeri kalmıyor. Eğer böyle oluyorsa zeval (zirveye en yakın yer) noktasına doğru sürekli hareket halinde olan bir insanı tasarımlayamayan dindarlar ayakları çuvalın içinde zıplaya zıplaya festivallerde şaklabanlık yapan çocuklara benzemektedirler.
Gayba iman etmek zordur. Eğer bunu mucize kolaylaştıracaksa o zaman daha da zordur.
Gayba iman en baştan ve ham çiğ hali ile olmalıdır. İnsan dini kolaylaştıracaksa zorlaştırmanın yolunu aramamalıdır. İnsan karakterine ve çocuk psikolojisine uygun bir İslâm tasarımına ve yorumuna ihtiyacımız vardır. Allah’ın mucizelerini söylencelerle, menkıbelerle izah ederek kolaya kaçıp, akıl kullanmanın önüne geçen dindarlar, iş çıkar söz konusu oldu mu sadece kendilerine verilmiş ve onlara ayrılmış özel hak gibi sapına kadar akıllarını kullanmaktalar, her türlü istismarı da yapmaktalar.
Bakınız Türkiye’ye; etrafınızda bunlardan çok bulacaksınız. İslâm dünyası aşağı yukarı böyledir. Açık konuşalım İslâm dünyası böyledir de Avrupa bundan aşağı kalmamaktadır. Amerika hakeza.
Ancak oralarda din devletin emrindedir. Devletle özdeşleşmiştir.
Ülkemizde milyonlarca insandan ağlaya ağlaya İslâm adına para toplayanlar, ülke dışında Amerikalı zengin bir iş adamı kılığına hemencecik girivermekteler. Bunlar asalak yaşayıp asalak yaşamaya devam edecek olan iri fareler ve dilencilerdir. İri farelerimiz halkın cebinden kemire kemire daha da irileşmekteler. Bir zamanlar satırların yazarı da karşılıklı ve karşılıksız bir binlerce dolarını farelerin hizmetine sunmuştu. O zaman ‘abi seninle ölüme gideriz’ diyenler aynı kişiye şimdi Ankara İlâhiyat’tan müslüman çıkmaz, çıksa çıksa zındık çıkar diyorlar.
Ayasofya’yı işgal edip içinde fahişelerle bilmem ne yapan ırz düşmanları kadar da mert ve dürüst değillerdir. İstanbul’u 13. asır başlarında yağmalayan Latinlerden daha fazla yağmacıdırlar. Çünkü halkın temiz imanını sömürüp kemirmekteler. Dine hizmet deyip gittikleri ülkelerin zenginlerine hizmet etmekte, yardım deyip reklâm yapmakta iki çivi çakıp ev apartman dikmiş gibi ilayı kelimetullah laflarını dillerinden düşürmemekteler. Allah rızası hak getire!Cakarta’da gördüğümüz tavır budur.
Ben bu yazıyı cebime koyup Allah’ın huzuruna çıkacağım. Din ekabirleri takımı öyle yapabilecek mi?
(Bu yazı 6.1.2013 günü Endonezya’nın başkenti Cakarta’da Lebak Bulus Semtindeki Sumber Kasih Kilisesi Pazar günleri 13.00-16.00 arasında icra edilen Japonca Protestan ayinlerini izlediğim sırada not edilmiştir. İnsan yurt dışında iken nerede olursa olsun kendi ülkesiyle her ortamda hesaplaşır.