Hepimiz sağlıklı, huzurlu ve mutlu olmak, verimli ve başarılı olmak, iyi bir gelecek isteriz.
Yaşamak, güçlü olmak, ekonomik refah, siyasi istikrar, sosyal güven isteriz.
Kendimizin, çocuk çoluğumuzun geleceği ilgili tasalanmamak isteriz.
Adalet her şeyin temelidir, ürkmemek, korkmamak, yılmamak için adalet isteriz.
Çünkü bunlar olmazsa kişilerin alışkanlıkları, ahlaki değerleri kaybolur, kişiliği değişmeye başlar.
Bunalım, ruhsal gerilim, sarsıntı, ürküntü, korku, kaygı-tasa yaşar ve sağlıklı, huzurlu, mutlu olamazlar.
Kişide başlayan sıkıntı aile ve toplumda da hastalığın başlangıcı olur.
Bozulma ve çöküş başlar.
Soy sop da bozulmaya başlar.
Benlik, öz kaybolur ve tehlike çanları çalmaya başlar.
Yuvada, aile ocağında bozulma başladıysa, işte bir millet için sonun başlangıcı budur.
Kişi ve millet hayatı birbirinin göstergesidir.
Bugün istemediğimiz her şeyi yaşıyoruz.
Ne yazık ki böyle bir dönem yaşıyoruz.
Peki, ne yapmalıyız?
Kim olduğumuz, kendimizi nasıl gördüğümüz, neyi isteyip neyi istemediğimiz önemlidir.
Hem kendimizi bilmeliyiz ve tanımalıyız hem de ötekini bilmeli ve tanımalıyız.
Kendi tarihi, dayandığı düşünce, kültür, felsefi, siyasi, sosyolojik sürecimizi bilmeliyiz.
Her kültür ve uygarlık, kendi insan tipini oluşturur ve geliştirir.
Kendi benlik ve şahsiyetimizle dik durup işlerimizi görmeliyiz, yapmalıyız.
Dayanaklarımız olmazsa, tarihî, ilmî, ahlaki, millî, dinî ölçütlerimiz olmazsa, doğru tespitler yapmış olsak bile, değerlendirmelerimizin işlerimizin bir anlamı olmaz, başarı olmaz.
Türk milletini tarihi köklerinden, asli ve kurucu unsurlarından koparmamalıyız, koparılmasına izin vermemeliyiz. Hatta yeniden buluşturmalıyız.
Türk milletinin tarihi kurum, varlık ve değerlerini yok ettirmemeliyiz, yaşatmak için çaba göstermeliyiz.
Çünkü:
Tarihi köklerinden, asli ve kurucu unsurlarından kopan milletler, tıpkı bir çiçeğin dalından koparılması ile köklerinden aldığı besini alamamasına, solmasına benzer.
Tarihi kurum, varlık ve değerleri yok edilen milletler, kimliklerini kaybederler.
Kimliklerini kaybeden milletler tıpkı sapasağlam, harika görünen bir elmanın içinde oluşan kurdun onu çürütmesi ve yok etmesi gibi yok olurlar.
Milletler gücünü köklerinden, asli ve kurucu unsurlardan ve tarihinden alır. Tarihi kurum, varlık ve değerlerinden alır. Kapsamı da, yaşaması da ona bağlıdır.
Bu tıpkı, ağacın kökleriyle dalları arasındaki ilişkiye benzer. Bir ağacın köklerinin ulaşabileceği mesafe; ya da hepsinin ortak uzaklıklarının dile getirdiği çap, dalların uzanabileceği mesafeye koşuttur. Kök ne kadar uzağa ya da derine ulaşırsa, gövde ve dallar o kadar yükseğe ve uzağa ulaşabilir.
Bu sebeple;
Konuş konuş boş, ortada bir şey yok, hep aynı şeyleri anlat, masal dünyası yaşantısından kurtulmalıyız.
Sözde değil, elle tutulan, gözle görülen işler yapmalıyız.
Özde, hukukta, ahlakta, düşüncede, fikriyatta, kültürde, askerlikte, musikide, tıpta, sanatta, teknolojide, felsefede, mimaride, astronomide, fizikte, bütün bilim dallarında ilerlemek, gelişmek ve yetişmek için çabalamalıyız, çalışmalıyız ve üretmeliyiz.
Bu alanda çabalarımız, yaptığımız yararlı, doğru, güzel ve iyi işler, eserler bizim Türklüğümüzü ortaya koymalıdır.
İşte o zaman:
EY TÜRK!
“EY TÜRK, ÜSTTE GÖK ÇÖKMESE, ALTTA YER DELİNMESE, SENİN İLİNİ, TÖRENİ KİM YIKABİLİR!…”