Yazımıza Prof. Dr. Hilmi Demir hocanın, “Cumhuriyet dönemi tarikatları ve cemaatleri kaçak yapılan gece kondular gibidir, denetimsiz ve ilimsiz ama devlet hepsine yol su götürdü.” tespitiyle başlayalım.
Gelelim bugünkü bu yozlaşmış tarikatlar, cemaatler yapılanmasının neden sakıncalı olduğuna.
Çünkü:
Tarikat, cemaat, dini grup yapılanması içinde, gerektiğinde muhalefet edemezsiniz. Eleştiremezsiniz. Başarılı-başarısız, iyi-kötü, yanlış-doğru, güzel-çirkin ayırımı yapamazsınız. Yani beğenmiyorsanız, başarısızsa, yanlışsa, kötüyse karşı olamazsınız, değiştiremezsiniz, bir başkasını seçemezsiniz.
İrade yoktur.
Genel kurul, kongre, kurultay yoktur.
Denetim organları yoktur. Dolayısıyla denetime tabi olmazlar.
Ne yazık ki birçoğu cumhuriyete ve demokrasiye düşmandırlar.
Milliyetçiliği günah, milliyetçileri günahkâr kabul eder; hatta din dışında küfür ve kâfir itham, iftira ve yalanlarıyla yok etmek için savaşırlar.
Hayallerinde başka bir gizli devlet yapısı vardır.
Kapalı, gizemli bir yapıdır. Herkes içine giremez, göremez, bilemez.
Saman altından su yürütürler.
Mensuplarını gönül, akıl ve mantık olarak uyuştururlar, esir alırlar. Düşünemez ve göremezler.
Kendi mescitleri, camisi, imamı, esnafı, memuru, sanayicisi, zengini, yoksulu vardır.
Sadece kendilerini kurtarırlar, ödüllendirirler.
Kendi kanunları ve yargılamaları vardır.
Bütün cemaatlerin hemen hemen açıklanan ve açıklanmayan amaçları aynıdır. Hepsi büyümek, etkili olmak, devletin içine sızmak ister. Hatta önemli mevki ve makamlarda kendisine bağlı, işlerini gören, hizmetinde bulunan adamları olsun ister.
Birlik ve beraberlikleri kendileri ile sınırlıdır.
“Başı, ismi ve sunumu farklı gibi görünse de,
Aslında, yoktur pek birbirlerinden farkları!”
Kısaca;
Bu yapılanmalarla “iri olmak, diri olmak, bir olmak” mümkün değildir.
Saplantılı, takıntılı olmayalım. Doğruya doğru, yanlışa yanlış dürüstçe diyebilelim. İnatla savunmayalım, körü körüne bağlanmayalım, kendimizi kullandırmayalım. Aklımızı ve mantığımızı kullanalım.
Devlet yöneticilerimiz de umuyorum bu son yaşananlardan ibret alırlar, bir tehlikeli yapıdan kurtulurken bir başka yapıya yani yağmurdan kaçarken doluya tutulmazlar.