Uzaydan çekilen fotoğraflarda görülebilen insan eliyle yapılmış tek eser Çin Seddi’dir.
Bu seddin, ilk başta olmasa bile sonradan Türklerden korunmak için yapıldığı bilinir.
İlk inşası M.Ö. 3. Yy’da başlamış, M.S. 17. Yy’a kadar Çinliler seddi uzatmaya devam etmişler, yaklaşık iki bin yıl bu seddin inşası sürmüştür.
Çinlilerle yaşanan ortak geçmişten alınan derslerin geleceğe aktarılması, geçmişin hatalarının tekrar edilmemesi için çok etkili bir Türk Seddi vardır:
Göktürk Kitabeleri (Orhun Yazıtları).
1285 yıldır var olan bu Bengü Taşların gelecek asırlara damga vurması için bilim ve siyaset adamlarınca okunup anlaşılması gerekmektedir..
Üç Kitabeden Bilge Tonyukuk Anıtı 727, Kültigin Anıtı 732, Bilge Kağan Anıtı 735 yılında dikilmiş, yazılıp Türk Millî savunma sistemi için sonsuz Türk Seddi olarak tarihteki yerini almıştır.
Bu üç anıta Türk Seddi dersek, bu seddin burcu, Bilge Kağan Anıtıdır.
Ne yazık ki biz, bu Türk Seddinden yaklaşık 1200 yıl habersiz yaşadık.
Moğolistan’daki Orhun Irmağı dolayındaki bu anıtları okuyup milli sinesine koruma kalkanı yapma imkânımız olmamıştır günümüze kadar…
İlim dünyası, bu can alıcı koruma seddinden yabancıların yarım yamalak okumasıyla haberdar olmuş, Türk Bilim adamlarının bu konudaki çalışmaları henüz tam olarak sonuçlanmamıştır.
Orhun Anıtlarının tarihçesini anlatmak değil amacım. Benzerini sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, 10. Yıl Nutku ve başka nutuklarında görebileceğimiz bir “Millete Sesleniş Nutku” olan Bilge Kağan’ın Türk Milletine öğütlerinin önemini belirtmek istiyorum.
Cumhuriyet öncesinde Türk düşmanları tarafından “ilin” tartışıldığı (paylaşıldığı), “törenin” bozulduğu, “dirliğin” kaybolduğu buhranlı günlerde ortaya çıkan Mustafa Kemal’de, Orhun Abidelerinin ruhu dipdiri ayakta olmasaydı yeniden diriliş gerçekleşebilir miydi?
Çin Seddi, Çinlileri koruma görevine ilk günlerden itibaren başlamıştır. Oysa Türk Seddi kısa dönem bu görevini yapabilmiştir.
Anayurttan uzaklaştıkça geleceğe ışık tutacak ulu öğütler sadece ağızdan ağıza anlatılagelmiştir günümüze.
Yine de uzak coğrafyalara yayılan millî hayat, din ve alfabe değişiklikleri ile tarihin en korunaklı kalkanı olan “Ulu Ata” öğüdünden habersiz yaşamıştır milletimiz.
Buna rağmen çağ açıp çağ kapatma, tarihin akışını değiştirme, yaşadığı her coğrafyaya, kültürünün mührünü vurma başarısını göstermiştir Türk Milleti.
Bunu, metinden birkaç örnek vererek açıklamak istiyorum:
Sadece “Üstte gök basamasa, altta yer delinmese, Türk milleti, senin ilini (vatanını), senin töreni (ahlak, gelenek, görenek ve ortaklaşa asırlarca belirlenip benimsenmiş davranışların ve yaşama biçimlerinin tümünü) kim bozabilirdi?
Ey Türk milleti! Titre ve kendine dön!” diye biten bu ifadeler unutulmasaydı millî bünyeye ne çok değer katardı uzun uzun asırlarda.
Bilge Kağan diyor ki çağlar öncesinden:
“… Altın, gümüş, pirinç, ipek, bunca şeyleri ölçüsüz veren Çin milletinin sözü tatlı, kumaşı yumuşak, yani armağanı çekicidir.
Çinliler bu tatlı dil ve çekici armağanlarla uzaktaki milletleri kandırarak kendilerine çekerler. Yakına çekip kondurduktan sonra da fitne bilgisini yayarlar. Uzaktaki kavimler Çinlilerin ne fesatçı olduklarını ancak o zaman anlar.
Ey Türk Milleti! Tatlı sözlere, yumuşak armağanlara kandınız ve bir çoklarınız öldü. Yine yanılırsan ve güneydeki Çogay Ormanına, Tögültün Ovasına gidip yerleşirsen, ey Türk milleti, öleceksin!
Oralara gittiğiniz zaman Çin'den gelen kötü kişiler aranıza sokulur ve sizi şöyle kandırırlar: "Onlar uzaktakilere kötü, yakındakilere iyi armağanlar verirler".
Nice bilgisiz kişiler bu sözlere kanıp oralara gitti ve öldüler.
O yerlere varırsan ey Türk milleti, öleceksin!(…)
Ey Türk Milleti!
Sen, aç olunca tokluk nedir bilmezsin, fakat tok olunca da açlık nedir düşünmezsin! Böyle olduğun için, seni yüceltmiş olan kağanının sözünü tutmadın. Onun sözünü almadan yerden yere vardın. O yerlerde tükendin. Geri kalanlarınla, daha da zayıflayarak öle yite yürüyordun” . (...)
Bu metinler,
•Gaflete düşmüş yönetimler elinde zayıflamış bir milli kimliğin,
•Entrikalar ile çözülmeye yüz tutmuş millet varlığının,
•Töreden uzaklaşma sonucunda tahrip olmuş huzur ve esenliğin;
•Çıkar çatışmaları neticesinde sahip çıkılamayan toprakların;
•Yabancılaşma ve yozlaşma ile bozulan kardeşliğin, bir milleti taklit, taviz, teslimiyet ve köleliğe nasıl mahkûm ettiğinin acı ve ders verici uyarıları ile doludur.
Yine bu metinlerdeki,
•İhanetlere karşı dikkat,
•Hilelere karşı uyarı,
•Bozgunculara karşı ikaz,
•Bozgunlara karşı tedbir,
•Ayrılıklara karşı birleşme,
•Yalnızlığa karşı güç birliği,
•Yozlaşmaya karşı öze dönme,
•Taklide karşı kendine yönelme,
•Kargaşaya karşı töreye bağlılık,
•Çaresizliğe karşı lidere sadakat gibi yüzlerce kutlu nasihat bugün de çok ihtiyacımız olan çıkış yolunu göstermektedir
Orhun Yazıtları, tarihin gelecek çağlarında bile Türk Seddi olarak millî vicdanımızdaki yerini hep koruyacaktır.
Günümüzde, bizi yönetenler bu metinlerin ruhunu kavrayamamışlarsa çıkış yolu bulmaları çok zordur.