Milliyetçi Hareket Partisi’nin İzmir’de düzenlediği “Milli Değerleri Koru ve Yaşat” sloganlı “Bayrak” mitingi büyük bir katılımla gerçekleşti. Türkiye’nin dört bir yanından gelen ülkücülerle meydan dolup taştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin alana gelmesiyle birlikte coşku doruğa ulaştı ve İzmir’de büyük bir yankı uyandırdı.
MHP liderinin konuşmasının içeriği tartışmaya açık olsa da, meydandaki coşku ve kalabalığın heyecanı göz ardı edilemezdi. Ancak bu coşkuyu, kalabalığı ve yükselen sesi tüm Türkiye’ye duyurabilmek ve hissettirebilmek oldukça önemli bir meseledir.
Peki, Milliyetçi Hareket Partisi’nin İzmir mitingindeki bu büyük katılımı ve heyecanı geniş kitlelere ulaştırabilen kaç gazete ve televizyon oldu?
Türkiye’de medyanın ne kadar özgür olduğu ortadadır. Medyanın büyük bölümü, her zaman gücü elinde bulunduranların ve çıkar sağladıkları çevrelerin yanında durmuştur. Basın-yayın ahlak ilkelerinin ihlal edilmesi de ne yazık ki sık rastlanan bir durumdur.
Peki şimdi ne yapmalı?
Elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız? Yoksa çağın sunduğu bütün imkânları kullanarak, teknik ve teknolojik altyapıları güçlendirme yoluna mı gideceğiz?
Hepimizin bildiği ve sürekli dile getirdiği bir gerçek var: Medyada yeterince yer bulamıyoruz. Bugüne kadar güçlü bir medya varlığımız olmadığı gibi, yarın da olmayacak diye bir kural yok. Medyada yer almak, sadece başkalarının inisiyatifine bırakılacak bir konu olmamalıdır.
Ülkücü Hareket’in daha geniş kitlelere ulaşmasını engelleyen sebepler nelerdir? Neden güçlü bir televizyon kanalımız veya profesyonel bir gazetemiz yok? Eksikliklerimiz neler? Sorun sadece maddiyat mı? Ülkücüler, bu vatan, bayrak ve millet için canını vermekten çekinmezken, birkaç maddi engelin mi hesabını yapıyor? Yoksa teşkilatlanma ve organizasyon konusunda mı eksiklikler var? Bütün bu soruların titizlikle düşünülmesi gerekiyor. Fikirdeki üstünlüğümüzü, medya ve iletişim alanında da güçlü hale getirmek zorundayız.
Öncelikli olarak yapılması gerekenlerden biri, milletimizle sürekli bir iletişim kanalı kurmak ve görüşlerimizi, isteklerimizi ve hedeflerimizi aktarabileceğimiz platformlar oluşturmaktır.
Eğer kitle iletişim araçlarını etkin şekilde kullanmaz, hatta doğrudan sahip olmazsak, sesimizi yeterince duyuramayız. Bu eksiklik, ulaşmak istediğimiz hedeflere varmamızı da zorlaştıracaktır.
Gerçeklerle yüzleşmek gerekir. Davamızda ne kadar haklı olursak olalım, eğer bunu geniş kitlelere anlatamıyorsak başarıya ulaşma ihtimalimiz giderek azalacaktır.
Sloganların ruhunu içselleştirerek, hareketlerimiz ve eylemlerimizle ülkücülüğün ne anlama geldiğini her alanda göstermeliyiz.
Medyada güçlü bir şekilde var olmanın ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Yaşanan tecrübeler, bunun bir zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in şu sözüyle yazımızı noktalayalım:
“Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dava başarılı olamaz.