Osmanlı Türk Cihân Devleti’nin bilhassa son on yılı büyük mücâdelelerle, büyük zayiatlarla geçmiştir.
Balkan faciası, Çanakkale ve Kafkas cephesindeki kayıplarımızın yanında, bütün Anadolu’yu saran büyük ateşin söndürülmesi için, 19 Mayıs 1919 târihinde Samsun’a çıkarak Millî Mücâdele’yi başlatan Başkomutan Mustafa Kemal’in yeni Türk Devleti’nin ilk işâretlerini verdiği zamanlarda, milletin azmini yükseltecek bir İstiklâl Marşı yazılmasına karar verilmiş ve bu marş, bundan yüz sene evvel 12 Mart 1921 târihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiştir.
Bunun sonrasında; Başkomutan tarafından verilen iki büyük ve ihtişamlı emir çok önemlidir.
İlki, 26 Ağustos 1921 târihlidir: “Hattı müdafa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanı ile ıslanmadıkça terk edilemez”.
İkincisi ise, 1 Eylül 1922 târihli olup, son karardır: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”dir.
Yâni; Anadolu, boydan boya, savaş meydanıdır. On sekizlik hattâ on beşlik delikanlılar, kadınlar ve ihtiyarlar el eledir ve vatanımızı işgal eden alçaklarla başabaş, boğaz boğaza ölüm kalım mücâdelesi vermektedirler.
Türk milleti; karşısındaki acımasız düşmana karşı bütün varlığını ortaya koyarak yeniden diriliş harekâtı başlatmış ve bunu başarmıştır. Bütün hıristiyan câmianın, bütün Avrupa devletlerinin/milletlerinin, Türk adını silmek ve Türk vatanını parçalayıp bölüşmek için olanca güçleriyle saldırdıkları zamandır.
Bütün bunları ve umûmî Türk târihini düşündüğümüzde, Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılan Türk İstiklâl Marşı’nın bir ‘edebî şaheser’ olduğunu söylemek, bir hakkın teslimidir.
İstiklâl Marşı’mız; dînî, millî, târihî, kültürel ve sosyal mânâda, Türk milletinin mayasını/ana yapısını/kimyâsını/cevherini ortaya koyan üstün estetikle donanımlı bir destan’dır.
Başka milletlerin marşlarında, ondaki bu üstün mânalı ve üstün âhenkli yapıyı bulmamız mümkün değildir.
Meselâ; dünyânın ilk millî marşlarından biri olan İngiliz Millî Marşı (1744), “Tanrı korusun iyi yürekli kralımızı/Uzun ömürler soylu kralımıza/Tanrı kralı korusun!” diye başlar.
F(ı)ransız milli marşı Marseyyez’de (1795): “İleri kardeşler vatan için ileri!/Şan şeref günü geldi çattı işte/..Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silâhları kapın/Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!” ifadeleri yer alır.
1853’te, İngiliz millî marşı müziğiyle “Tanrı Çar’ı Korusun” diye başlayan Rusya millî marşının yerini 1917’de komünist Enternasyonal marşı almış ve bilâhare Sovyetler Birliği marşı: “Fırtınalar ardından hürriyet güneşi doğuyor/ Ve yüce Lenin bize yol gösteriyor/(...)Çok yaşa hür vatanımız/Kardeşliğin gücünde, halkların siperi/Lenin’in partisi, halkın gücü/Bizim hedefimiz komünizmin zaferi” şeklini almıştır.
Meselâ; Suudi Arabistan millî marşındaki, “Şeref ve yüceliğe koş/Şerefim göğü yaradandandır/Yeşil bayrağı kaldır/Ki o yazılı nuru taşır/Tekrarla, Allahu ekber/Ey vatanım/Müslümanların gururu olarak yaşa” mısraları, şu mısrâ ile son bulur: “Yaşasın kıral, bayrak ve vatan için”.
Mısrâlarında görüldüğü gibi, bu marşlar, ya bir kıralı, ya bir çarı yahut da hâkim bir zümreyi överler.
Hâlbuki; Türk İstiklâl Marşı; Türk milletinin bütün maddî, mânevî, sosyo-kültürel, an’anevî ve târihî kıymetlerini terennüm eder. Şunu diyebilirim ki, sâdece:
“Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”
Mısrâları bile, bunu ispat için yeterlidir.
Anadolu’nun bütün şer güçler tarafından işgal edildiği günlerde, TBMM tarafından bir “İstiklâl Marşı”na ihtiyaç duyulmuş ve Maarif Vekâleti’nce “Şairlerimizin dikkatine” başlığını taşıyan 25 Teşrinievvel 1336/25 Ekim 1920 tarihli duyuruyla bir güfte müsabakası açılmıştır.
Şiirlerin teslim târihi ise, 23 Kanunuevvel 1336/ 23 Aralık 1920 olarak kararlaştırılmıştır. Şu var ki, bu târihte teslim edilen şiirler arasında, millî marş için uygun bir metin bulunmaz ve Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından, 5 Şubat 1337/1921 tarihli hususî bir mektupla Mehmet Âkif ‘ten İstiklâl Marşı yazması ricâsında bulunulur. Esâsında, Âkif, şartnâmeye konulan “beş yüz lira”lık ödül sebebiyle yarışmaya katılmamıştır.
Hamdullah Suphi Bey’in mektubu üzerine, Tacettin Dergâhı’na çekilen Âkif, on gün gibi kısa bir sürede marşı yazmış ve 17 Şubat’ta da yayınlanmıştır. İstiklâl Marşı, 1 Mart 1337’de, Mustafa Kemal Paşa’nın da hazır bulunduğu oturumda, TBMM’de, Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunmuş ve 12 Mart 1337/1921’de de TBMM tarafından kabûl edilmiştir.
O günler çok hazîn, acılı, çok sayıda yaralımız olduğu ve şehit verdiğimiz günlerdir. İtilâf kuvvetleri yâni İngilizlerin, Fransızların, Yunanlıların, İtalyanların, Ermenilerin, Rusların... Doğu- Güneydoğu Anadolu’dan Batı Anadolu’ya, Akdeniz’den Karadeniz’e kadar bütün Türk vatanını işgal edip, tecâvüzde, katliâmda, yangında-yıkımda ve her türlü cinâyette bulunduğu dönemdir.
Millî Şârimiz Mehmet Âkif Ersoy, hasta yatağında, son günlerini yaşarken bir soruya şöyle cevap verir:
“Allah, bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazılacak günleri göstermesin”.
Türk İstiklâl Marşı’nının kabûlünün 100. Yılında, Millî Mücâdele’nin bütün kahramanlarını minnet, şükran ve rahmetle anıyorum. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun!.