Sözlük mânasıyla, Cumhûriyet: “Millet hâkimiyetine dayanan ve bu hâkimiyetin millet temsilcisi olarak seçilen milletvekilleri ve başlarındaki cumhurbaşkanı tarafından yürütüldüğü devlet idâresi şekli”dir. (Bknz. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2011, Sf. 202)
Târîf bu!..Dünyâya baktığımızda, öyle cumhûriyetlere şâhit oluyoruz ki, Askerî bir diktatörlük olan Orta Afrika Cumhuriyeti bile bu sıfatla anılıyor. Bir zamanların Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Çin Halk Cumhuriyeti de cumhuriyetti.
O hâlde; Cumhûriyete târîfler açısından değil, demokrasinin yâni millî irâdeye dayalı, hür seçim sonunda teşekkül edecek idâreye de bakmak lâzımdır.
‘Hür seçim’, çok önemli!..Katıksız, katışıksız, şâibesiz, dürüst, reyleri satın alınamayan seçmenli ve eşit şartlarda yarışılan yâni adâlet esaslarına dayanan seçim!..
Netîce îtibâriyle; Federal Almanya da, Anayasal Cumhuriyet ABD de, Çin Halk Cumhuriyeti de, Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi de, İran Cumhuriyeti de... birer cumhûriyettir.
Esas olan, temel maksat ve hedefler ile, bunların tatbikatlarına bakılmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyeti ilân edip TBMM’de Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yaptığı konuşmada: ”Türkiye Cumhuriyeti mes’ut, muvaffak ve muzaffer olacaktır” diyerek, maksat ve hedefini ortaya koymuştur.
Bu sözler, elbette ki büyük bir demokrasi ülküsünün işâreti olmuştur. Bu ülkü, zaman içinde yerleşecek, istikamet bulacak ve gelişecetir.
1924 yılında ise, şöyle der: “Türk Milletinin tabiat ve şiarına en mutabık olan idâre şekli Cumhuriyet idâresidir”.
Yâni; Cumhurbaşkanı olarak, mensubu olmakla iftihar ettiği Türk milletine lâyık olan idâre şeklini böyle ifade etmiştir.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın anladığı ve tatbik olunması gereken Cumhuriyeti de, 29 Ekim 1933 târihinde verdiği 10. Yıl Nutku’nda şöyle târîf ve îzah eder:
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuryetidir.”
Demek ki, yapılan işlerin en mühimi, “Türkiye Cumhuriyetidir” ve bu Cumhuriyetin “temeli”ni de, iki şey teşkil eder; bunların birincisi, “Türk kahramanlığı” ve ikinci ise, “yüksek Türk kültürü”dür.
Bu iki unsurun, yâni “kahramanlık” ve “yüksek Türk kültürü”nün içinde, Türk milletinin, bediî, askerî, dînî, edebî, an’anevî...her türlü yüksek millî değerleri bulunmaktadır.
10. Yıl Nutku’nda temas ettiği hususlar, bu merkez etrafında genişletilebilir. Meselâ; devamındaki şu cümleler, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hedeflerini tespit bakımından büyük önem taşır:
“Çok daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
(...) Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medenî vasfı ve büyük medenî kaabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtînin yüksek medeniyet ufkundan, yeni bir güneş gibi doğacaktır.”
“Türklüğün unutulmuş medenî vasfı” ve “büyük medenî kaabiliyeti”ne de dikkat etmek gerekir. Demek ki, Türklük bahsinde unutulmuş bâzı şeyler vardı ve bunların, “âtînin yüksek medeniyet ufkundan, yeni bir güneş gibi doğması” şarttı(r).
Yazıma kaynak olarak aldığım bölümlerden de anlaşılacağı üzre, bu sözlerde, tek taraflı bir temenni, arzu veya tavsiye yoktur: Hem maddî, hem mânevî , hem kültürel, hem medenî ve hem de târihî açılardan topyekûn bir hamleyi tâyin mevcuttur.
Şüphesiz ki; Cumhuriyet idâresi, tatbik olunan tarzıyla değer kazanmalıdır. İçi doldurul(a)mamış sâdece kelimeden ibâret bir Cumhûriyet’in, dünyanın pek çok yerinde şâhit olduğumuz seçim hileleriyle elde edilmiş makamlar vasıtasıyla yürütülmesi, hiçbir Cumhûriyet anlayışının ruhuna uymamaktadır.
Temennim odur ki, binlerce senelik mâzîsinden gelen ihtişamla ve Türk birliği hedefiyle, “Türkiye Cumhûriyeti”, daha nice 97 yıllar devam edecek ve “mes’ud, muvaffak ve muzaffer olacaktır”.