Aşırı muhalefetin toplum üzerindeki etkilerini gözlemleyebiliriz: Bölünme, kutuplaşma, huzursuzluk, şiddet ve stres... Muhalefetin aşırıya kaçtığı noktada, demokratik süreçler de zarar görüyor. Bu durum, en çok da Türkiye'de kendini gösteriyor. Yapıcı eleştiri ve sağlıklı muhalefetin yerini "her şeye karşı olma" mantığı aldı.
Türkiye'de seçmenin bir bölümü, "Ağzıyla kuş tutsa yine kabul etmeyiz" şeklinde bir tutum içerisine girdi. Bu, toplumda büyük bir bölünmeye ve kutuplaşmaya yol açtı. Hâlbuki, muhalefetin asli görevi, iktidarın hatalarını ve eksikliklerini göstermek, alternatif çözüm önerileri sunmak ve daha iyi bir gelecek inşa etmek olmalıdır. Ancak bugünkü tablo, bu tanımlamadan oldukça uzak görünüyor.
Aşırı muhalefetin hedefi tam olarak ne? Kişilere mi, davranışlara mı, fikirlere mi, kurumun kendisine mi, icraata mı muhalefet? Yoksa sadece muhalif olmak için mi muhalefet? Kifayetsizliğinin fark edilmemesi için mi muhalefet? Aşırı muhalefetin, yalnızca iktidarı değil, tüm toplumu da olumsuz etkilediği bir gerçek.
Kutuplaşma, aşırı muhalefetin en büyük zararlarından biri. İktidar yanlısı seçmenler, her eleştiri karşısında savunma yapmak zorunda hissediyor. Her işe muhalif olan ve her muhalefete karşı duran seçmenler ise büyük bir kutuplaşmayı doğuruyor. Bu durum, uzlaşı kültürünün gelişmesini engelliyor ve toplumumuzun birlik ve beraberliğine zarar veriyor.
Aşırı muhalefetin sadece iktidara değil, toplum değerlerimize ve birlik fikriyatımıza da tehdit oluşturduğunu unutmamak gerekir. Herkesin, her düşüncenin ve her fikrin kabul edilebilir olduğu bir toplumda, aşırı muhalefet yerine yapıcı eleştiri ve diyalog olmalıdır.
Toplumumuzda büyük bir kutuplaşmayı doğuran ve uzlaşmayı imkansız kılan bu durumun önüne geçilmesi gerekmektedir. Muhalefet, kendi kimliğini ispat etme çabası yerine, fikri alt yapısını güçlendirmeli ve her şeye karşı çıkmak yerine, yapıcı çözüm önerileri getirmelidir.
Aşırı muhalefetin sadece kendi kifayetsizliğini örtbas etmek için bir araç olmadığını, aksine “daha iyiye ulaşmak” niyetine, fikrine ve amacına dayanan bir olgu olduğunu göstermelidir. Bu, aynı zamanda hastalık haline gelen her şeye muhalif olma durumunun da önüne geçecektir.
Türkiye'nin politik atmosferine yapıcı bir dokunuşla, muhalefet ve iktidarın uyumlu bir şekilde çalıştığı bir geleceği hayal ediyoruz. Demokrasi, karşılıklı saygı ve anlayışı gerektirir. Sağlıklı bir demokrasi, farklı görüşlere sahip olmanın, bu farklı görüşlerin ifade edilmesinin ve bu farklı görüşlerin çözüm bulmak için bir araya getirilmesinin bir sonucudur.
Aşırı muhalefetin zararlarına bakıldığında, asıl sorunun, görüş ayrılıklarının ve eleştirilerin yıkıcı bir biçimde değil, yapıcı bir biçimde ifade edilmesi gerektiği görülüyor. Aşırı muhalefetin yarattığı kutuplaşma ve bölünmeye karşı çözüm, muhalefet ve iktidarın birbirlerinin görüşlerine saygı göstermesi ve birbirleriyle diyalog kurabilmesi olacaktır.
Muhalefetin, kendi kimliğini ispat etme çabasından ziyade, topluma hizmet etme amacı güden, fikri alt yapısı güçlü, çözüm odaklı bir yaklaşıma sahip olması gerekmektedir. İktidar yanlısı seçmenlerin de, eleştirileri düşmanca bir saldırı olarak görmek yerine, bu eleştirileri demokrasinin sağlıklı işleyişi için gerekli olan bir süreç olarak kabul etmeleri önemlidir.
Unutmamalıyız ki, demokrasi bir uzlaşma sanatıdır. Bu sanatı icra ederken, aşırı muhalefetin yol açabileceği zararların farkında olmalı ve bu zararları en aza indirmek için çalışmalıyız. Aşırı muhalefetin gölgesinde kalmadan, Türkiye'nin aydınlık bir geleceği inşa etme amacıyla, hem muhalefetin hem de iktidarın birbirlerine karşı daha anlayışlı ve saygılı olmaları gerekmektedir.
Aşırı muhalefetin toplum üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirgemek ve Türkiye'nin daha aydınlık bir geleceğe yelken açabilmesi için, her birimizin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Bu, demokrasinin sağlıklı işleyişini sağlamak, toplumun bütünlüğünü korumak ve Türkiye'nin daha iyi bir geleceğe doğru ilerlemesini garanti etmek için atılacak en önemli adımlardan biri olacaktır.